Çocuk ellerinde hayat provası: Oyuncak

oyuncaklar
oyuncaklar

Belki çocukluğunu hatırlamak belki yıllara kafa tutmak oyuncağın doğmasına sebep. Gelin şimdi masaldan gerçeğe çevirelim yüzümüzü ve oyuncak hangi ellere uğrayıp bugüne ulaşmış, öğrenelim. Şeyma Aydın Derin Tarih dergisinde oyuncağın doğuş hikayesini kaleme aldı.

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kadirşinas bir bilge çocukluğunda bir tahta kaşığı ya da çamurdan bir çemberi oyuncak yapıp nasıl da eğlendiğini hatırlamış. Oyuncağın doğuş hikâyesi sahiden böyle midir bilinmez ama çocukların hizmetine sunulan bu sevimli nesneler olsa olsa bir bilgenin mahareti olabilir.

İlk oyuncaklar ağaç, taş, kemik, çamur, kil gibi malzemelerle elden ele şekillenerek bugünkü halini aldı. Bilinen en eski oyuncağın Mısır'da yapıldığını söyleyen arkeolojik bulgulara göre M.Ö. 5. yüzyıldaki miniklerin en büyük zevki, baş kısmı at kafası şeklinde biçimlendirilmiş uzun bir çubuğa binmekti. O dönemde oyuncak sadece çocukların eğlencesi olmayıp aynı zamanda tanrıların onuruna yapılan kıymetli bir nesneydi de.

Sopayla sürülen çember, topaç ve top Antik Yunan, Roma ve Çin'deki çocukların en kıymetli oyuncaklarıydı. Küçük birer model halindeki bu araçlar sadece oyunun değil, eğitimin de bir parçasıydı. Mekanik tasarımlarıyla çocuğun kas ve göz koordinasyonunun gelişmesini sağlardı.

M.Ö. 2. yüzyılda kilden yapılan Yunan bebeğine “çıngırak bebek” denirdi. Antik Yunan'da kil, ağaç ve fildişinden mamul, hareketli kol ve bacaklara sahip bebekler çocuk gerçekliğinin minyatür kopyasıydı adeta. Çocukların en büyük eğlencesi elbiselerini ve duruşlarını değiştirmekti. Ya bebeklerin gelin çeyizi, hatta minyatür mobilyalarına ne demeli! Bunlarla oynayarak gerçek hayata hazırlanırdı çocuklar.

Küçük rüzgar değirmenleri ve şövalyeler, minyatür at veya gemiler, tahta kılıçlar, aziz heykelleri, kukla oyunları için yapılan ipli bebekler de Orta Çağ oyuncaklarının en sevilenleriydi. O zamanın çocukları yetişkinlerden ayrı görülmezdi. Üretime dahil edilen minikler için oyuncakların meslekî yönü ön plandaydı. Bu yüzden ilk olarak pişmiş topraktan çömlekçiler tarafından şekillendirilen yemek takımları yapıldı oyuncak niyetine. Aşçılık erkeklere özgü bir meslek olarak görüldüğünden bu yemek takımları erkek çocuklar içindi. Dönemin kız çocuklarının en büyük eğlencesiyse dikiş dikmekti.

1558'de Alman Duke Albrecht V'in ürettiği ahşap, kil, mum veya kemikten yapılan ilk oyuncak bebekler ürkütücü birer donuk yüze sahip olsalar da büyük ilgi gördü. Bu arada kilise de geleneksel bebekleri dinî inanışları çocuklara aktarabilmek açısından destekliyordu. Bu yüzden 16. yüzyıldan itibaren Almanya'nın dağlık bölgelerinde dinî heykellerin yapıldığı atölyelerde ağaçtan oyuncaklar da üretilmeye başlandı.

18. yüzyılda sırtlarında topaçlar, yoyolar ve türlü oyuncaklar taşıyan gezgin satıcılar köy köy, kasaba kasaba dolaşıp bağırarak çocukların dikkatlerini çekmeyi başardı. Böylece Çin kökenli 'diabolo' ve 'yoyo' modası Avrupa'yı sardı.

19. yüzyılda Sanayi Devrimi, çocukları da etkiledi haliyle. Gerek iple çekilen minyatür trenler, gerekse rayları ve gelişmiş lokomotiflileri çok sevildi. Orta Çağ'da 'tekne' niyetine su üzerinde yüzdürülen basit bir tahta parçası bu dönemde gelişerek gösterişli bir 'gemi' halini aldı.

Avrupa'da sadece oyuncak satan büyük mağazalar da yine bu dönemde, 1870 ile 1880 arasında açıldı. Fransa, Almanya ve İngiltere'de kurma anahtarları ve yay sistemlerinin geliştirilmesiyle de mekanik oyuncak çağı başlamış oldu. 1904'ten itibaren şık aksamlarıyla oyuncak otomobiller her senenin kendine özgü otomobil modasını görme fırsatını sundu.


Çocukluğumuz nerede Affan Dede?
Divânu Lügati't-Türk'de oyuncaklara “oxşagu” denilir. Anadolu'daki oyuncaklar, Tunç Çağı ile Asur, Frig ve Roma gibi pek çok medeniyetin tanıklığını yaparak günümüze ulaştı. Pişmiş toprak, kemik, cam gibi doğal malzemelerden yapılan topaç, oyuncak güvercin ve kuklalar Anadolu çocuğunun elinden düşürmediği kıymetlileriydi. Kız çocuklarının severek oynadığı bez ve çaput bebeklere ise “kudhurçuk” denirdi.

19. yüzyılda şehzadeler başta olmak üzere saray çocuklarının oyuncakları genellikle ahşaptan yapılan hayvan figürleri, kara ve deniz taşıtlarıydı. Ahşap oyuncağın kalbiyse tahmin edeceğiniz gibi Eyüp'te atardı. II. Mahmud zamanında İstanbul'a Nizam-ı Cedid askeri olarak gelen Hasan Ağa, askerlikten ayrıldıktan sonra Eyüp'e yerleşti ve ilk oyuncağını yaptı. Yani oyuncakçılığımızı tanımlayan Eyüp Oyuncaklarının fikir babasıydı.

Eyüp'teki Oyuncakçı Çıkmazı'nda karşılıklı iki sıra halinde dizilen dükkânlarda yıllarca nice oyuncak üretilip satıldı. Aralarında kimler yoktu ki? Cahit Sıtkı Tarancı'nın Çocukluk adlı şiirinde “Affan Dedeye para saydım / Sattı bana çocukluğumu” mısralarıyla anılan Affan Dede de Eyüp'te Mevlevi dervişi bir oyuncakçıydı. Eyüp'ün gözdesi olan, ötmeye başladı mı durmak bilmeyen “kaynana zırıltısı”, yeni gelinler tarafından muhtemelen kaynanalarına nispet olsun diye kucak kucak alınırdı. Hacıyatmazlar, toplar ve cambazların yanı sıra tahtadan çift beygirli at arabaları, topaç, tel dolap, Karagöz-Hacivat gibi oyuncaklar ise çok sevilirdi.

19. yüzyıl başlarında 25-30 oyuncakçı dükkanı faal iken, 1921'de Eyüp Çarşısı'ndaki bir yangın sonucu Oyuncakçı Çıkmazı'ndan geriye sadece iki dükkân kaldı. Tesadüfe bakın ki, Batı tarzı oyuncaklar satan Japon Mağazası'nın İstiklal Caddesi'nde açılması da hemen hemen aynı döneme denk gelir. Burada askerler, tanklar, kovboy şapkaları, minyatür mutfaklar, Japon bebekler, yelpazeler gibi alışılagelenden farklı oyuncaklar satılıyordu.

Modern çağla beraber oyuncaklar da teknolojinin süratli ama hırçın ellerine teslim edildi. Bugün bize çocukluğumuzu satacak bir Affan Dede peşindeyiz; lakin bilgisayar oyunlarının işgali karşısında ne onu, ne de çocukluğumuzu seçebiliyor gözlerimiz. Topacın sesi çok uzakta şimdi, bez bebekler ise yalnızlıktan sıkılıp çoktan mazinin kollarına sığındılar.