Sarıkamış’ın sorumlusu risk yönetimindeki başarısızlıktı

Sarıkamış
Sarıkamış

Her yıl Aralık ayında “Allahuekber Dağlarında 90 bin şehit” söylemiyle gündeme gelen harekâtın başarısızlığı dile getiriliyor. Hatta etkinlikler bir Enver Paşa eleştirisine dönüşerek, onun sözümo­na beceriksiz ve hayalperest kişiliğine yönelik bir yergi haline geliyor. Kimileri hızlarını alamayıp işi Enver Paşa-Mustafa Kemal Paşa mukayesesine götürmekte; ilkinin hayalperest, ikincisinin rea­list olduğunu söyleyerek bir Mustafa Kemal Paşa övgüsü yapmaktadırlar.

Çanakkale zaferinden sonra gerçek mahiyeti bilinmeden, hurafe ve önyargılarla anılan tarihî olaylar­dan biri de Sarıkamış harekâtıdır. Anma etkinlikleri iç ve dış turiz­min canlanması anlamında bir katma değer oluşturmakta, dolayısıyla modern kapitalist dünya sistemi içinde bir 'tüketim me­taı' haline gelmektedir. Böyle olunca abartılı ve gerçek dışı imgeler ve hatıralar üretilerek olayın cazibesi arttırılmak istenmektedir.

Bu karşılaştırmayı bir başka yazıya bırakarak şu can alıcı 2 soruyu soralım:

1- Sarıkamış harekâtının gerçek niteliği neydi?
2- Enver Paşa'nın bu harekâtın sonucu üzerin­de ne tür bir etkisi olmuştu?

Şu bir gerçek ki, Sarıkamış harekâtı 1. Dün­ya Savaşı başlarında, Kasım 1914'te başlayan Osmanlı-Rus cephe muharebelerinin en önemli ve dramatik olanlarından biriydi. Bu harekât, Os­manlı 3. Ordusu'nun 3 kolordusu (9., 10. ve 11. Kolordular) ile yürütülmüş bir kuşatma/çevirme harekâtı idi. Aslında bu ordunun görevi, Rus iler­lemesine karşı sınırı korumak, sınırdan asker çek­melerini önlemek için taarruz etmekti. Bu görev Osmanlı Başkumandanlık Vekaletince 2 Ağustos 1914'te verilmişti. İşin ilginci, Osmanlı Devleti için savaş başlayıncaya kadar Enver Paşa dahil her­kes ordunun savunmada kalmasında hemfikirdi. Hatta Hafız Hakkı Bey'in Bulgaristan dönüşü ver­diği rapora göre 1915 baharına kadar ordu savun­mada kalmalı, gerekirse baharla birlikte Kafkasya istikametinde Ruslara karşı taarruza geçilmeliydi.

Öyleyse 3. Ordu taarruz düzenine nasıl ve ne­den geçmişti? Bunun birinci sebebi, Avrupa cep­hesinde Almanların karşısındaki Rus üstünlüğü idi. Bundan cesaret alan Ruslar, biraz da Osmanlı gemilerinin Sivastopol ve Odesa limanlarını bom­balamasına cevap vermek ihtiyacıyla doğuda bir­çok yerden Osmanlı topraklarına girdiler. Bunun üzerine Osmanlı Genelkurmayı, strateji değiştire­rek hem savaşa iyi bir başlangıç yapmak, hem de askerin moralini yükseltmek için Ruslara karşı ta­arruza geçilmesine karar verdi. Her ne kadar ordu komutanı Hasan İzzet Paşa bu düşünceye karşı çıkmışsa da emir demiri keser misali istemeyerek emre uymuş fakat esaslı bir plan yapmadan aske­ri Rusların üzerine parça parça taarruz ettirmişti. Bu da gereksiz yere asker ve zaman kaybına sebep oldu. Yine de Köprüköy ve Azap muharebele­rinde kısmî başarılar kazanıldı.

Kolordu komutanları ve Başkumandanlık Vekaleti'nin ısrarla taarruz yapılması yönündeki görüşlerine rağmen 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, ordusunu savunmada tutmakla kalmadı, ka­rargaha haber vermeden 10-15 km de geri çekti. Böylece sınırdaki köyler boşaltılmış, yazdan beri hazırlanmış yiyecek ambarları Ruslara bırakılmış oldu. Tabiatıyla bu durum, başkent İstanbul'da Ge­nel Karargah ile Karadeniz ve Doğu Anadolu'daki yerel yöneticiler arasında rahatsızlık yarattı. Bun­lar arasında Erzurum Valisi Tahsin Bey, Van Vali­si Cevdet Bey, Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey ile Teşkilat-ı Mahsusa Reisi Bahattin Şakir vardı.

Ortak görüşleri ordunun taarruza geçmesi yönündeydi. Ancak bu suretle Kafkasya ele geçi­rilebilecekti. Özellikle Bahattin Şakir gibi İttihat Terakki'nin etkili ve atak üyelerinin ordu işlerine karışması Enver Paşa'yı rahatsız etmiş ve duru­mu yerinde görmek üzere Genelkurmay 2. Baş­kanı Kurmay Albay Hafız Hakkı Bey'i 8 Aralık 1914'te Erzurum'a göndermek zorunda kalmıştı. Sonunda Hafız Hakkı Bey, bir taarruz hareketinin mümkün olduğunu Başkomutanlığa bildirdi.

12 Aralık'ta Erzurum'a gelen Enver Paşa, 3. Ordu karargahında komutanlarla 3 gün boyunca müzakereler yaptı. İlginçtir ki, bu müzakereler­de taarruz fikrine komutanlardan herhangi bir itiraz gelmedi. Bunun üzerine baskın karakterli taarruza karar verildi.

Buna göre 11. Kolordu ile 2. Nizamiye Süvari Tümeni Rusları Sarıkamış-Erzurum yönündeki cephede (Köprüköy, Horasan ve Azap civarla­rında) tutmaya çalışırken, Çatak doğrultusunda 9. Kolordu Rusların kuzey kanadını kuşatacak, 10. Kolordu ise Oltu üzerinden Kosur Boğazı'na gelecek ve oradan Allahuekber Dağlarını aşarak Sarıkamış'a ulaşacaktı. Böylece arkadan kuşatıl­mak suretiyle Kars ile bağlantısı kesilecek olan Ruslar, Aras nehri üzerinde imha edilecekti. Bu ta­arruz planının ilk sonucu Hasan İzzet Paşa'nın 19 Aralık'ta istifa etmesi ve 3. Ordu Komutanlığı'na Enver Paşa'nın gelmesiydi. 22 Aralık'ta başlayan ve 3 koldan yürütülen harekât 18 Ocak 1915'te Osmanlı 11. Kolordusu'nun Azap'a çekilmesi ve Rusların Sanamir-Ardos-Zars-Yüzviran hattına yerleşmesiyle son buldu. Bunun adı Osmanlı ye­nilgisi ve Rus zaferi idi.

» Rus esareti altında... Ağır kış şartları ve erzak sıkıntısı nedeniyle büyük kayıplar verdiğimiz Kafkas Cephesi’nde Ruslar tarafından ele geçirilen esir Türk askerlerine ait bu fotoğraf, savaşın hazin çehresiyle yüzleştiriyor bizi.
“Bizi Ruslar değil, bitler yendi”
3 cepheden yürütülen taarruz harekâtı amacı­na ulaşamamış ve Ruslar karşısında yenilgi mu­kadder olmuştu. Ancak zorlu kış şartlarına rağ­men Osmanlı askeri Allahuekber Dağlarını aşmış ve Yukarı Sarıkamış'a ulaşmayı başarmıştı (26 Aralık 1914). Ne yazık ki 10. Kolordu'nun zama­nında hareket edememesi ve bunun sonucunda nispeten dağılması, her düzeydeki komutanlar arasındaki uyumsuzluk ve kararsızlık hali taar­ruz harekâtının başarısını engelledi.

Sadece kolordu komutanları değil, Enver Paşa da bariz yanlışlar yaptı. Mesela 11. Kolorduyla, hem de önünde Sarıkamış'a gitmişti. Oysa bu, 3. Ordu Komutanı olması itibariyle yanlıştı. Kendi­sinin ordu karargahında bulunması gerekiyordu. Muhtemeldir ki, Napolyon veya Fatih gibi ordu­sunun başında Sarıkamış'a muzaffer komutan edasıyla girmek istemişti. Hafız Hakkı Paşa da taarruzla ilgili aşırı düşüncelere sahipti ve Enver Paşa'yı etkilemişti.

Aynı şekilde 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa aldırmaz ve ağırdan alan tavırları, 9. Kolordu Ko­mutanı İhsan Paşa ise Enver Paşa'nın emirlerine rağmen Bardız'dan Sarıkamış'a doğru bir gece baskınını askerin yorgunluğunu ileri sürerek durdurması ile emre itaatsizlik içindeydiler. Tüm bunların ötesinde, ordunun ikmal imkânlarının yetersizliği hayati önemdeydi. Öyle ki, 29 Aralık'a kadar orduya erzak ikmali yapılamamış ve erzak sadece güzergah üzerindeki köylerden sağlana­bilmişti Ayrıca açlık da had safhadaydı ve zaferin anahtarı gibiydi. Mesela 29 Aralık'ta Sarıkamış'a girmiş olan Osmanlı askeri şehre dağılarak yiye­cek derdine düşünce Rusların karşı taarruzuyla geri atılmıştı.

Bu arada belirtelim ki, ordunun tek derdi yiye­cek eksikliği değildi; salgın hastalıklar da baş gös­termişti. Ordu Sıhhiye Reisi Tevfik Bey'in (Sağlam) yayımladığı istatistiklere göre en az 40 bin asker salgın hastalıklardan hayatını kaybetmişti. Asker arasında söylenen şu söz, işin ciddî boyutunu or­taya koyuyordu: “Bizi Ruslar değil, bitler yendi!”

Her ne sebeple olursa olsun, Sarıkamış harekâtının en somut ve dramatik sonucu, onbin­lerce Osmanlı askerinin şehit olmasıydı. Genel görüş 90 bin askerin şehit olduğu yönündeydi. Bu sayıyı ilk dile getiren ise Fransız Kurmay Binba­şı M. Larşer (Büyük Harbde Türk Harbi I, İstanbul 1927, s.110) idi. Ona göre Sarıkamış harekâtı fela­ketle sonuçlanmıştı.

Bunun sebepleri ise yolsuz yüksek dağların se­bep olduğu güçlük, soğuk, kar, açlık ve tifüs idi. Ne var ki Larşer'den sonra kayıplar konusunda farklı rakamlar söylenip yazıldı. Sonunda Türk Genelkurmayı'nın yayımladığı Birinci Dünya Har­binde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3. Ordu Harekâtı I adlı eser, Türklerin toplam kaybı için son noktayı koydu: 60.000. Yine aynı esere göre Rusların top­lam kaybı ise 32.000 kadardı.

Başarısızlığın sebebi neydi?
Fevzi Çakmak, Fahri Belen gibi Türk, Mas­lowsky gibi Rus askerî isimlere göre bu harekât teorik olarak başarılı bir plana sahipti. Özellikle Fevzi Çakmak, bunun Enver Paşa'nın dağınık ka­visli bir harekât planı olduğu düşüncesindedir. Plan sadece Sarıkamış'la sınırlı olmayıp Karade­niz, Hazar Denizi, Volga, Kafkasya ve Türkistan'a yönelikti. Ancak Sarıkamış harekâtı gerçeği, bu geniş ölçekli planın uygulanmasını sekteye uğ­rattı. Maslowsky'e göre “Başarılacak bir harekât, maiyet kumandanlarının Enver'in emirlerini tat­bikte gevşeklik göstermeleri muvaffakiyetsizliğe netice vermiştir”. Aksi varit olsaydı Ruslar Kafkas Dağlarına kadar çekilebilirlerdi.

Genel olarak Rus kaynakları, Sarıkamış harekâtı planını “çok cesur ve cüretli bir hareket” olarak görmüşlerdi. Aynı şekilde, Enver Paşa'nın Kurmay Başkanı Bronsart'a göre Sarıkamış harekâtında yenilginin baş sebebi, Türk kolordu­larının ayrı ayrı hareket etmeleriydi.

Dikkat edilirse harekâtı değerlendirenler, yenilgide hava şartları ve lojistik eksikliğinden daha çok komutanlar arasındaki uyumsuzluk ve hızlı davranmamalarının belirleyici olduğunda hemfikirdirler. Buna rağmen Allahuekber Dağ­ları aşılarak Sarıkamış'a ulaşılmış fakat gerekli destek gelmeyince yenilgi kaçınılmaz olmuştur. Kanaatimce bu, 'sonu getirilmeyen bir başarı'dır. Bunun şerefi ise kahraman ve fedakâr Osmanlı/ Türk askerinindir. Hatta Sarıkamış harekâtından dolayı Enver Paşa'yı son derece acımasızca eleş­tirip 'bilgisiz ve deli komutan' olarak suçlayan Köprülülü Şerif Bey'e göre, “Sarıkamış, bize bü­yük bir ibret olduğu kadar tarihimizde parlak bir onur sayfasıdır” (Şerif İlden, Sarıkamış, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2001, s. 266).

Sarıkamış harekâtında Enver Paşa'nın rolü hakkında Mareşal Fevzi Çakmak'ın değerlen­dirmeleri son derece dikkat çekicidir. Ona göre “Sarıkamış, Enver Paşa'nın arzusu doğrultusunda alınsaydı, yol (Sarıkamış-Kars yolu) açılamayacak­tı ve Ruslar da geri çekileceklerdi”. Ne var ki bu mümkün olmadı. Oysa Maslowski'nin deyimiyle “Türklerin Sarıkamış Muharebesi'ni kazanmaları­na ramak kalmıştı. Türk planının başarısı halinde sayılamayacak derecede faydalar elde edilecekti”.


Sonuçta harekât, Fevzi Çakmak'ın ifadesiyle “felâketle” sonuçlandı. Binlerce Türk askeri şehit oldu. Bunun sorumlusu da Başkumandan Vekili ve 3. Ordu Komutanı olmasından dolayı Enver Paşa idi. Ne var ki, çoğu askerî tarihçi ve şahsiye­tin değerlendirmelerine bakılırsa, Enver Paşa'nın dışında (hava şartları, askerin lojistik eksikliği gibi hususları hariç tutarsak) alt kademe komu­tanlarının da büyük paylarını unutmamak gere­kir. Bu konuda Enver Paşa'dan önceki 3. Ordu Ko­mutanı Hasan İzzet Paşa ile 9. Kolordu Komutanı İhsan Paşa'nın isteksiz tavırları ve yavaş hareket etmeleri yenilgide başat faktördü.

Diğer taraftan Fevzi Çakmak, Enver Paşa'nın son derece heyecanlı, aktif ve aceleci olduğunu söylemektedir. Daha doğru bir ifadeyle, Sarıka­mış harekâtı sırasında komutanlar arasındaki kişilik farkları ve aralarında dengeleyici kimse­lerin olmamasını, komuta kademesi bağlamında yenilgiyi hazırlayan faktörlerin başında saymak­ta, Rusların bu dengeyi sağladıkları için başarılı olduklarını belirtmektedir. Şu sözler ona aittir:

“Bizim tarafta Hasan İzzet Paşa pasif, Hafız Hakkı Paşa ve Enver Paşa çok aktif idi. İş başında, ikisinin ortası itidalli biri bulunmadığından Sarı­kamış felaketi meydana gelmiştir.”

Görünen o ki, idealler ile onu gerçekleştirecek insanlar ile imkanların uyumlu ve yeterli olma­ları elzemdir. Yüksek idealler, büyük riskler içe­rir. Bunu yönetebilmek büyük maharet ister. Ne yazık ki Enver Paşa bu büyük riski yönetemedi. İmkânları ile bu ideali gerçekleştirecek insan unsuru/kadrosu idealine uygun kimseler değildi. Aksi varid olsaydı, büyük imkânsızlıklara rağmen Sarıkamış harekâtı zaferle sonuçlanabilirdi. Nite­kim Türk Genelkurmayı'nın görüşüne göre Sa­rıkamış yenilgisi, yönetilemeyen riskin en bariz sembolü, Enver Paşa da bunun aktörü idi.

Hal böyleyken, yenilginin tek sorumlusu ola­rak Enver Paşa'yı göstermek çok adil bir hüküm değildir. Tarihî olayları ve kişileri tarihselleştir­meyi/normalleştirmeyi başarırsak, tarih zaten onlar hakkında hükmünü verecektir.

Unutmayalım ki, hayalperest denilen Enver Paşa, 1917'lerden itibaren Anadolu ve Trakya'nın İtilaf devletlerince muhtemel işgali karşısında di­renişi düşünmüş ve ona göre hazırlıklar yapmış bir şahsiyettir. Sadece bu bile Enver Paşa'yı hayır­la yâdetmeye yeter de artar bile…