Sultan II. Abdülhamid hazinesini üç Ermeni paşaya emanet etmişti

II. Abdülhamid döneminde bürokraside çalışacak kişilerin seçiminde ayrım yapılmaksızın öncelikle liyakatin aranmasına özen göstermişti.
II. Abdülhamid döneminde bürokraside çalışacak kişilerin seçiminde ayrım yapılmaksızın öncelikle liyakatin aranmasına özen göstermişti.

Geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı Devleti konumu itibariyle farklı milletleri içinde toplayan ve Osmanlı kavramını oluşturan mozaik bir yapıya sahiptir. Ermeni cemaatinin de aralarında bulunduğu bu sosyal yapı içinde yaşayanlar din, mezhep ve gelenekleri değiştirilmeksizin toplumun bir parçasını oluşturmuşlardı. Osmanlı, bürokraside çalışacak kişilerin seçiminde ayrım yapılmaksızın öncelikle liyakatin aranmasına özen göstermişti.

II. Abdülhamid döneminde devletin merkez dairelerinde çalışan Ermeni memurların sayısı 2633'tür. Bunların 40'ı Maliye Nezareti'nde, 202 ise Hazine-i Hassa Nezareti'nde görev yapmıştır.

Abdülhamid'in miktarı yüksek meblağlara ulaşan şahsî mal varlığının yönetiminin de içinde bulunduğu, Tanzimat sonrası padişahların gelir ve giderleriyle hanedana ait saray ve köşklerin masraflarını karşılayan Hazine-i Hassa 28 yıl boyunca birbiri peşi sıra göreve getirilen Agop, Mîkail ve Ohannes Paşalarca idare edilmişti.

Hazine-i Hassa'nın yönetimine getirilen ilk nazır Agop Kazzasyan Paşa'dır. 1832'de İstanbul'da doğan Agop Efendi, kazzaz (ipekçi) esnafından Ovakim Ağa'nın oğludur. II. Mahmud döneminin meşhur Darphane Emini Kazzaz Artin'in akrabası olduğu söylenir.

Eğitimini Ermeni Mektebi'nde tamamlayan Agop Efendi, çalışma hayatına önce Galata Ermeni Kilisesi tahsildarlığıyla başladı. Bir süre sonra Şehremaneti Ebniye Meclisi üyeliği vazifesine atanarak devlet memurluğuna adım attı. Daha sonra Galata Voyvodalığı Kaymakamlığı'nda bulunan Agop Efendi'nin Abdülhamid'in dikkatini çekmesi, Osmanlı Bankası'nda Türkçe Haberleşme Kalemi Müdürlüğü görevinde çalışmaya başlamasından sonradır. Bu sayede sarayla yakın temasa geçen Agop Efendi, bankada meydana gelen bir yolsuzluğun ortaya çıkarılmasında gösterdiği başarı sebebiyle banka çevrelerince tanındı.

Abdülhamid'in tahta çıktığı sıralarda Osmanlı Devleti'nin Maliye Hazinesi'nin iflas etmiş olduğu bilinen bir gerçektir. Aynı şekilde Hazine-i Hassa da gelir ve giderleri arasındaki dengesizliklerden dolayı iflasın eşiğindeydi ve idaresi nezaretten müdürlüğe çevrilmişti. İşte böyle bir durumda kurumun yeniden yapılandırılması ihtiyacı gündeme geldi.

Hazine-i Hassa'nın hesaplarını ve teşkilatını düzenleyecek bir uzmana ihtiyaç duyulduğu sıralarda Osmanlı Bankası Genel Müdürü Foster, Agop Efendi'yi tavsiye etti. 31 Aralık 1879'da Hazine-i Hassa Müdürü sıfatıyla çalışmalarına başlayan Agop Efendi, hazinenin bütün dairelerinin yeniden ıslah ve teşkilini sağlayacak bir nizâmnâme hazırladı. Nitekim müessesenin yeniden teşkilatlanmasına paralel olarak kısa bir süre sonra Abdülhamid'in emriyle Hazine-i Hassa Müdüriyeti nezarete (bakanlığa) çevrildi (18 Nisan 1880) ve Agop Efendi Nazır (Bakan) unvanını aldı.

Az bir zaman içinde paşalığa yükseltilen Agop Efendi'nin zamanında Hazine-i Hassa'nın gelir kaynakları artırılmış, Abdülhamid'in ülke içinde geniş bir alana yayılan emlâk-ı hümâyûnunun büyük bir kısmı onun döneminde edinilip teşkilatlandırılmıştı.

Agop Paşa'nın yaklaşık üç sene süren ikinci Maliye Nazırlığı sırasında yaptığı en önemli iş, Maliye Nezareti'nin yeniden teşkilatlanmasını sağlamaktı. Daha Maliye Nazırlığı'na vekâleten tayininden bir hafta önce nezaretin yeniden teşkilatlanmasını sağlayacak 110 maddelik bir nizamnâme layihası hazırlamıştı. Göreve tayininde bu çalışmaları da rol oynamış olmalıdır.

Maliye Nazırlığı'na atandıktan sonra kabul edilip uygulamaya geçirilen nizamnâmeyle Maliye Nezareti Muhasebe Dairesi yeniden düzenlenmiş, şube ve kalemlere ayrılan odalara teker ve ikişer kişilik olmak üzere özel masa ve sandalyeler yaptırılmıştı.

Maliyede ilklere imza attı
Agop Paşa'nın ikinci Maliye Nazırlığı sırasında Sadrazam Kâmil Paşa ile arasında anlaşmazlıklar yaşandığı, Paşa'nın padişaha yazdığı şikâyet dilekçelerinden anlaşılmaktadır. Ancak bunun padişahı etkilemediği ve Agop Paşa'nın padişahın huzurunda her seferinde kendisini savunduğu görülüyor.

Agop Paşa döneminde Osmanlı maliyesinde bazı ilklere imza atılmıştı. Öncelikle Hazine-i Hassa'da, devlet dairelerinin hiçbirinde henüz uygulanmayan, kolaylığı ve işlemleri hızlandırması yönünden ideal bir yöntem olan “alafranga defter”, yani “muzaaf defter” usûlü getirildi. Bu usûl daha sonra Maliye Hazinesi'nde de benimsendi. Ayrıca Hazine-i Hassa'daki ödemelerde çek kullanma usûlü uygulanmaya başlandı.

Gerek Hazine-i Hassa Nazırlığı, gerekse Maliye Nazırlığı sırasındaki çalışmalarında gösterdiği başarılar Abdülhamid tarafından takdir edilen Agop Paşa rütbe ve nişanlarla taltif edilmişti. Bunlar “İkinci rütbeden Mecidî”, “Birinci Rütbeden Osmanî nişanı”, “1 Eylül 1884'te Vezirlik Payesi”, “murassa Âlî Osman”, “murassa Mecidî” imtiyaz ve nişanları şeklindedir.

Agop Paşa'yı Abdülhamid'in takdir ve taltif etmesi bu kadarla sınırlı değildi. Padişah, Selanik'teki rıhtım üzerinde kendi emlâkından 1928 metrekarelik değerli bir arsayla ev inşa olunmak üzere Nişantaşı'ndaki bir arsayı da Agop Paşa'ya vermişti.

Agop Paşa'nın da padişahtan birtakım talepleri olmuştu. Mesela İspanya Sefâreti'ne satılmak üzere bulunan Taksim civarındaki bir konağın kendisi için satın alınmasını istedi. Hatta konağın ücretinin haftalıklar halinde Hazine-i Hassa'dan Osmanlı Bankası'na ödenmesinin kolaylık olacağı şeklinde satın alma yolunu da gösterdi. Bu konağı isteme sebebini de padişaha açıklayan Agop Paşa, erkek kardeşinin öldüğünü ve bu ölüm karşısında zaten rahatsız olan annesinin tamamen elem ve ıstırap içinde kalmasından dolayı artık bulunduğu hanede oturamayacak bir halde olduğunu beyan etmişti. Agop Paşa hiç evlenmemiş, yaşlı annesiyle birlikte yaşamını sürdürmüştü.

Padişaha yazdığı, Yeniköy'deki bir sahilhânenin kendisine ihsan edilmesini, hatta bu konuda çabuk davranılmasını isteyen bir arizasında ise kullandığı “iş bu yalıya taliplerin olmasıyla yakında satılıp belki de ecnebiye intikal edeceği” şeklindeki cümle dikkat çekicidir.

Burada Agop Paşa, Abdülhamid'in Osmanlı mülklerinin yabancı tebaanın mülkiyetine geçmesinde gösterdiği hassasiyeti kullanmış olmalıdır. Ayrıca bu yalıyı isterken annesiyle birlikte yaz mevsiminde ikamet etmek üzere havası güzel ve bahçeli bir sahilhâne almak istemesine karşılık yeterli parası bulunmadığını, görevi gereği her yerde oturamayacağını belirtir.

Yalı kendisine ihsan edildiği takdirde sabahları doğruca Hazine-i Hassa'ya gidip akşamları da aynı güzergâhtan evine kolayca dönebileceğini zikretmektedir. Bu talebi kabul edilir ancak kısa bir süre sonra Yeniköy'deki bu sahilhânede bindiği attan düşmesi neticesinde hayatını kaybeder (20 Eylül 1891). Hazine-i Hassa Nazırı olarak 12 sene görev yapan Agop Paşa'nın Ermenice ve Fransızca okuyup yazdığı, Rumca, Slavca ve İtalyanca konuştuğu bilinmektedir.

Kâtiplikten nazırlığa
Agop Paşa'nın bu ani ölümü üzerine yerine Mikail Paşa tayin edildi. Eylül 1842'de İstanbul'da doğan Mikail Paşa, Darphane mutemetlerinden Portakaloğlu Oseb Ağa'nın oğludur.

İlk tahsilini Ortaköy Ermeni Sıbyan Mektebi'nde tamamladıktan sonra yüksek tahsil için Paris'te Murat Rapaelyan Mektebi'ne gönderilmişti. Burada altı sene tahsil görmüş ve Babıâli Tercüme Odası kâtipliği ile memuriyet hayatına başlamıştı (13 Ağustos 1863).

Bu görevi sırasında bir yıl Girit'te Âli Paşa'nın özel kâtipliğini yaptı. Daha sonra sırasıyla Şurâ-yı Devlet Nâfıa Dairesi ve Galata Gümrüğü Nezâreti ile Beyrut Rüsumat Nezâreti'nde görev aldı, Meclis-i Rusûmât ve Şurâ-yı Devlet (Danıştay) üyeliklerinde bulundu.

Cemiyet-i Rusûmiye Başkanlığı yaptıktan sonra Maliye Nezareti Müsteşarı olan Mikail Paşa 28 Eylül 1888'de yeni kurulan Ziraat Bankası'nın Genel Müdürlüğü görevine atandı. Üç yıl içinde Ziraat Bankası'nda 450 şube açılmasında gösterdiği gayretler hükümet ve saray çevrelerinin dikkatini çekti. Mikail Paşa bu memuriyetlerinin yanı sıra Mart 1878'den itibaren Mülkiye Mektebi'nde 15 yıl boyunca İlm-i Usûl-i Maliye dersi vermiştir.

Mikail Paşa iktisadî liberalizmi destekleyen ve serbest dış ticaret politikasını benimseyerek ülkelerarası gümrüklerin kaldırılmasını savunanlardandı.

20 Eylül 1891'de Hazine-i Hassa Nazırlığı'na tayin edildiği sırada Mekteb-i Mülkiye Muallimliği vazifesi uhdesinde bırakıldıysa da Nazırlığa ait işleri layıkıyla sürdürebilmek gerekçesiyle hocalık görevinden ayrılmış, ölümüne kadar yaklaşık 6 sene 2 ay Hazine-i Hassa Nazırlığı vazifesini sürdürmüştü.

Nazırlığı sırasında Osmanlı memleketi sınırları içinde yer alan birtakım önemli imtiyazların emlâk-ı hümâyûna dahil edilmesine aracı olmuş ve bunların şirketler halinde işletilerek hazineye gelir temin edilmesini sağlamıştı. Örnek olarak Dicle-Fırat nehirlerinde vapur işletme imtiyazı, Selanik Limanı'nın inşa ve işletme imtiyazı, Bağdat-Basra-Şam otomobil işletme imtiyazı verilebilir. Hereke Fabrikası'nın yeniden düzenlenip daha verimli işletilmesi üzerine de çalışmalarda bulunmuştu.

Abdülhamid tarafından kendisine Hazine-i Hassa Nazırlığı'nda bulunduğu sürece hizmetlerinden dolayı “birinci rütbeden Âl-i Osman nişanı” verilmiş, 2 Kasım 1893'te ise vezirlik rütbesi ihsan edilerek paşalığa yükseltilmişti. Daha sonra sırasıyla “altın liyakat”, “altın ve gümüş imtiyaz madalyaları” ve “Murassa Mecidî nişanı” ile taltif edilecekti. Ayrıca Fransa Devleti tarafından birinci rütbeden Ziraat liyakat nişanıyla onurlandırılmıştı.

18 Kasım 1897'te vefat eden paşanın ölüm sebebi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte Osmanlı Arşivi'nde arşiv heyetince tahminî olarak tarihlenen ve böylece ölümüyle aynı seneye denk düşen bir rapor mevcuttur.

Raporda Mikail Paşa'nın o gün tekrar muayene edildiği, ayağındaki iltihap ve şişliğin biraz kaybolmuş olduğundan ve fazla miktarda cerahat olmadığından şimdilik ameliyata gerek görülmediği belirtilmektedir. Heyet raporunun altında Alman ve Haydarpaşa Hastahanelerinin operatörleri, Mekteb-i Tıbbiye'nin iki hariciye muallimi ve paşanın özel doktorunun imzaları bulunmaktadır.

Sicilinde Fransızca, İngilizce ve Ermenice okuyup yazdığı kayıtlıdır. Evli ve dört kız, bir erkek çocuğu olan Mikail Paşa'nın ölümünden sonra eşi ve çocuklarının her birine Tekaüt (Emekli) Sandığı'ndan maaş bağlanmıştı.

Hazinenin zor günleri
Mikail Paşa'dan sonra Hazine-i Hassa Nazırlığı'na getirilen Ohannes Paşa 1836 yılında İstanbul'da doğmuştu. 7,5 sene Paris'te ve Venedik Ermeni Katolik Ruhban Mektebi'nde Mekteb- i Sultanî dersleri derecesinde ilim tahsili yaparak diploma aldığı, Fransızca, İngilizce ve Ermenice okuyup yazdığı kendisine ait sicilde kayıtlıdır.

Babıâli Tercüme Odası'na girerek memuriyet hayatına başlamış, sırayla Matbuat Müdürlüğü, Şurâyı Devlet Adliye Dairesi Baş Muavinliği, iki kez Şurâ-yı Devlet Üyeliği, 6. Belediye Dairesi Başkanlığı, Ticaret Nezareti Müsteşarlığı, İstinaf Mahkemesinin Ticaret Kısmının Başkanlığı, Maarif Nezâreti Müsteşarlığı, Divan-ı Muhasebat Müddeî- i Umumiliği, Islahat-ı Maliye Komisyonu ve Şurâyı Devlet Mülkiye Dairesi üyelikleri görevlerinde bulunmuştu.

Ohannes Paşa 19 Kasım 1897'de tayin edildiği Nazırlığı sırasında Mikail Paşa zamanında başlatılan birtakım projeler sonuçlandırıldı. Bunlardan biri Bağdat-Basra arasında deniz vasıtalarının işletilmesi projesidir ki, 40 bin liralık bir gelir temin edilmişti.

Bununla birlikte Ohannes Paşa'nın nazırlık zamanı, Hazine-i Hassa'nın borç ve bütçe açıklarının doruğa ulaştığı sıkıntılı bir döneme denk geldi. Hazine, maaş ödemelerini artık normal seyri içinde yapamadığı gibi saray ambarlarının erzak ve levazım ihtiyacını karşılayamamakta ve tüccarların bu husustaki alacaklarını ödeyememekteydi.

Ohannes Paşa'nın nazırlığının sonlarına doğru biriken borçların ödenmesi karşılığında Hazine-i Hassa'nın gelir kaynaklarının büyük kısmı Maliye Hazinesi'ne devredilerek kurum tasfiye edildi.

Bu sıkıntılı dönem sırasında Ohannes Paşa'nın başkanlığında sık sık komisyonlar toplanıp çare aranmışsa da hazinenin ıslahı mümkün olmamıştı.

Aslolan liyakattir
Ohannes Paşa sekiz senelik Hazine-i Hassa Nazırlığı sırasında gösterdiği gayret ve hizmetlerden dolayı padişah tarafından “birinci rütbeden Mecidî nişanı” ve “altın liyakat madalyası”, “rütbe-i bâlâ”, “murassa Osmanî”, “murassa Mecidî”, “murassa iftihar” nişanlarıyla taltif olundu.

8 Aralık 1907'de hizmetlerinden dolayı vezirlik tevcih edilmiştir.

21 Ekim 1908'de sağlık durumunu öne sürerek Hazine- i Hassa Nezareti'nden istifa etti. Bundan sonra Abdülhamid'in Ayan Meclisi üyeliğine tayin ettiği Ohannes Paşa'nın rahatsızlık ve yaşlılığını ileri sürerek görevden affını istemesi ise manidardır.

Ohannes Paşa 1912'de vefat etti. Maliye Nezareti dairelerinde görev yapan bir oğlunun olduğu bilinir.

Din ve milliyet ayrımı yapılmaksızın sadece liyakatin esas alındığı Osmanlı bürokrasisinde Abdülhamid döneminin en mühim nezareti olan Hazine-i Hassa Nezareti'nde neredeyse kesintisiz olarak 29 yıl boyunca sahalarında uzman üç Ermeni bakan görev yapmıştı.

Padişahın kendi döneminde yabancıların eline geçmesine engel olmak politikasıyla şahsî mülkü haline getirdiği memleketin muhtelif yerlerindeki çok önemli arazi, maden ve işletmeler Abdülhamid'in kontrolünde bu Ermeni Paşalarca idare edilmişti.

En önemlilerinden biri olan Bağdat-Musul petrolleri imtiyazlarının alınması (1889, 1898 ve 1902) ve işletilme teşebbüsleri bu Ermeni nazırların zamanında gerçekleşmişti.