Sümerler Türk müydü yoksa Afrikalı mı?

Piramit biçimli Sümer tapınakları Sümer tapınakları zigguratlar tuğladan yapılıyordu ve tabanları dikdörtgen biçimindeydi. Her yeni tapınak bir öncekinin üstüne inşa edildiği için basamaklı bir yapı ortaya çıkıyordu. Üstte M.Ö. 2100’de Ur kentinde inşa edilmiş olan zigguratın temsilî bir çizimi görülüyor-Resimli Dünya Tarihi, Alfa Yayıncılık, Eylül 2008.
Piramit biçimli Sümer tapınakları Sümer tapınakları zigguratlar tuğladan yapılıyordu ve tabanları dikdörtgen biçimindeydi. Her yeni tapınak bir öncekinin üstüne inşa edildiği için basamaklı bir yapı ortaya çıkıyordu. Üstte M.Ö. 2100’de Ur kentinde inşa edilmiş olan zigguratın temsilî bir çizimi görülüyor-Resimli Dünya Tarihi, Alfa Yayıncılık, Eylül 2008.

Yeryüzünde yazılı belgeleri en eski dönemlere uzanan Sümer dili ve uygarlığı uzun yıllar sürecek etnik çekişmelere kaynaklık teşkil ederek Avrupalıları, hatta Hintli milliyetçileri içine alacak kadar geniş bir kapışma alanı oluşturdu

Hollandalı tarihçi, filozof, matematikçi ve dilbilimci Johannes Goropius Bacanus (1519-1572), uzun yıllar dillerin kökeni, en eski dil, en gelişmiş uygarlık ve Germenik diller konularında araştırmalara imza atan önemli isimlerden biri. Özellikle Germenik dillerin versiyonu olan eski Hollanda dili konusunda uzman olan Bacanus’un amaçlarından biri insanlığın prototip bir dili olup olmadığını aydınlığa kavuşturmaktı. Sonunda başardı: İnsanlığın en eski dili yerel bir Hollandaca lehçesi olan Barbantik’ti. Bütün uygarlıklar Barbantik uygarlığından türemiş; tüm diller yine bu dilden gelmişti. Ayrıca bu dili konuşan uygarlıklar üstün uygarlıklardı.

Tanrılar ve şeytanlar Sümerler dünyanın düz olduğuna ve bir kapakla örtüldüğüne inanıyorlardı. Enki (Su Tanrısı), Enlil (Tanrıların Babası), An (Cennet Tanrısı) gibi tanrılara tapınıyorlardı. Bu inançta şeytanlar da erk sahibiydi. Tıpkı soldaki kanatlı şeytanda olduğu gibi…-Bir savaş ve sanat uygarlığı Sümerlerin kaynaklık teşkil ettiği en önemli uygarlıklardan biri olan Asurluların son büyük kralı Asurbanipal’e karşı yapılan Til Tuba Savaşı’ndaki Elam savaşçılarını gösteren M.Ö. 7. yüzyıla ait bu kireçtaşı duvar kabartması Londra British Museum’da sergileniyor.
Tanrılar ve şeytanlar Sümerler dünyanın düz olduğuna ve bir kapakla örtüldüğüne inanıyorlardı. Enki (Su Tanrısı), Enlil (Tanrıların Babası), An (Cennet Tanrısı) gibi tanrılara tapınıyorlardı. Bu inançta şeytanlar da erk sahibiydi. Tıpkı soldaki kanatlı şeytanda olduğu gibi…-Bir savaş ve sanat uygarlığı Sümerlerin kaynaklık teşkil ettiği en önemli uygarlıklardan biri olan Asurluların son büyük kralı Asurbanipal’e karşı yapılan Til Tuba Savaşı’ndaki Elam savaşçılarını gösteren M.Ö. 7. yüzyıla ait bu kireçtaşı duvar kabartması Londra British Museum’da sergileniyor.

Fantastik bir romanın sayfalarında dolaştığımız izlenimi veren bu ifadeler uzun süre Hollanda milliyetçiliğine kaynaklık etti. Aynı zamanda pek çok Avrupalı milliyetçi bu kurgudan esinlendi. Böylece Batı terminolojisinde dil kurgusuna dayalı milliyetçiliği esas alan fikirler Johannes Goropius’un adına nispetle Goropizm diye adlandırılır oldu.

Dillere ve uygarlıklara yönelik Goropist yaklaşımdan arınmış bir tarih tezi henüz icat edilmemiştir. Bütün ulusal hareketler dilden başlar. Çünkü dil, geçmişle günümüz arasındaki tek canlı ilişki hattıdır. Ayrıca kelimeler tılsımlıdır desek abartmış sayılmayız. Onlara hükmeden, evrene hükmeder. Bu noktadan baktığımızda Goropizm yalnızca Cumhuriyetin kuruluş aşamasında Türkiye’de yaşanmış bir süreç değildir. Yunanlar için en eski dil Grekçeydi, Romalılar içinse Latince. Kilise Orta Çağ’da yüksek Latinceyi en eski dil yapmakla kalmadı, cennette konuşulan dil haline de getirdi. Talmud’a göre de ilk dil İbranicedir (dolayısıyla Adem’in konuştuğu lisan da İbranicedir). Arap tefsirciler ise Arapçanın cennet dili ve ilk lisan olduğu tezini geliştirmişlerdir. Onlara göre melekler de Arapça konuşuyordu. Modern Kürt edebiyatına bakarsak Kürtçe en eski dildir ve bütün dillerin atasıdır. Durum sadece söz konusu dilin en eski dil oluşu ile sınırlı kalmamıştır. İnanca göre o dili konuşan halklar aynı zamanda en üstün uygarlıkları yaratmışlardı.

Basit bir tarih fantezisi olarak kalacak bu yaklaşım milliyetçi ideolojilerin ışığında daha da gelişerek klasik şövenizmin temelleri atıldı. Bu fantazya hem egemen olanın retoriği oldu, hem de ezilenin…

İnanç düğümüne Sümer çözümü

İşte yeryüzünde yazılı belgeleri en eski dönemlere uzanan Sümer dili ve uygarlığı da aynı kaygılardan payını aldı ve uzun yıllar sürecek etnik çekişmelere kaynaklık teşkil etti. Avrupalıları, hatta Hintli milliyetçileri içine alacak kadar geniş bir kapışma alanı oluşturdu. Bugün Avrupalılar bu kapışmayı Hititçe ile sınırlasalar bile Hindistan’da Tamil milliyetçileri için Sümerler ve Sümerce hala önemli bir Goropist nosyondur.

Ortadoğu söz konusu olduğunda Sümerli olma şerefi Akad-Asur-Babil kültürüne kaynaklık ettiği, dolayısıyla da Arap ve Kürt uygarlığının temelini oluşturduğu için Kürt milliyetçileri adına da kayda değerdir. Ermeni çevrelerin de Sümerlere sahip çıktığını biliyoruz. Son yıllarda bunlara Sudanlılar da katıldı.

Gelelim Sümerce-Türkçe ve Sümer-Türk ilişkisine…

Sümercenin Güneş-dil teorisi ve Türk tarih tezi ile ilgisi üzerine çok şey söylenip yazıldı. Modern Türkiye’nin kuruluş aşamasında oynadığı rol de malumunuz. Tarihin, metafiziğin fiziği olduğuna inanan biri olarak şu hikmetli Sümerler problemine döndüğümüzde karşımıza çıkan senaryo aşağı yukarı şöyledir: Sümer uygarlığı ve dili üzerine yapılan çalışmalar 19. yüzyılın sonlarında yoğunlaşmaya başlar. Bu araştırmalara hız veren ana sebeplerden biri Biblical (Eski Ahid, Tevrat) çalışmalardır. Buna göre kutsal kitapta bahsedilen uygarlıkları çözümlemek Tanrı’nın varlığını teyit edecektir.

Nuh tufanı ya da başka dinî fenomenlerin tarihî yaşanmışlıklarını keşfetmek Hıristiyanlık otoritesi için önemliydi. Öte yandan Pan-Babilonyacılık denilen ateist bir başka çevre, tersi bir süreç olarak Sümerler meselesini gündeme getirdi. Onlara göre de Mezopotamya uygarlıklarını çözümlemek Hıristiyanlığın geçersizliğini, hatta Tanrı’nın olmadığını ispat edecekti.

Türkçe ile Sümerce akraba mı?

İşte bu hengamede Sümerce üzerine yapılan çalışmalar arttı ve nihayet arkeolojik çalışmalar pek çok kültür unsurunu ortaya çıkardı. Sümer dili uzmanlarının önemli bir kısmı Sümerceyi Asya kökenli bir dil grubuna bağlayarak Türkçeyle ilişkilendirdi.

Bu uzmanların başında Hilaire de Barenton (L’origine des Langues, des Religions et des Peuples) ve Hermann Kvergic (The Psychology of Some Elements of the Turkic Languages) gelir. Güneş dil teorisi de bu yazarların tezlerinden esinlenilerek oluşturulmuştur. Ama daha önemli ve tanıdık isimler A. Falkenstein, Benno Landsberger ve S. N. Kramer’dir. Özellikle Kramer bu alanın en popüler ismidir diyebiliriz. Bu üç uzman (birtakım başka isimler de dahil) Türkçe ve Sümercenin akraba olduğunda hemfikirdiler.

Türkiye’de bu bağlamda en önemli isimler ise H. Zübeyr Koşay, Afet İnan, Emin Bilgiç, daha yakın zamanlarda ise Prof. Osman Nedim Tuna’dır. Bu akıma Elçibey gibi bazı Azarbeycanlı isimleri de eklemek gerek.

Bu araştırmacılar Türkçe ve Sümerce arasında ortak kelimeler (yaklaşık 150 adet) tespit ederek, ek yapıları (aglunatif ) ve semantik açıdan benzerlikler olduğunu ileri sürdüler. Bazı ortak kelimeler onomapat (gırtlak yapısının zorunluluğundan ve benzer ekolojik çevreden kalan, tabiat taklidine dayalı yaygın miras) olsa da birtakım kelimelerin son derece benzediği görülür. Sümerce e - Türkçe ev, Sümerce er - Türkçe er, Sümerce kur - Türkçe kır, Sümerce ez -Türkçe öz gibi fonetik değeri aynı kelimelerin sayısı hiç de az değildir.

Bu arada Güneş-dil teorisi çerçevesinde ileri sürülen Hititlerin Türklüğü meselesi bugün tamamen terk edilmiştir. Hititçe bütünüyle Hind- Avrupa dilidir. Fakat Sümerce bu noktada daha farklı bir çizgi izler. Şunu da unutmamak gerekiyor ki, pek çok Proto-Hind-Avrupa teorisyenleri için Sümercenin Avrupa dilleriyle bağlantısı vardır.

Avrupa tezi pek inandırıcı olmasa bile daha makul modern tezlerden biri, Sümercenin Proto- Sahra diller denilen ve Sudan Nubyacası ile Hindistan’ın Dravid ve Tamil dillerinin dahil olduğu dil grubuyla ilişkisine yönelik argümandır.

Gerçekten şaşırtıcı biçimde Dravid ve Tamillerin dil ve yaşayan gelenekleriyle Sümerler arasında benzerlikler mevcuttur. Hindistan’daki bu diller Hind-Avrupalı değildir ve Sudanlı Nubyalıların ve Mandelerin dillerine oldukça benzer. Bask dili de dahil Proto-Sahra diller diye bilinir ve neolitik çağlar boyunca bütün Akdeniz’e yayılmışlardır. Burada tüm benzer yapıları sunmak imkânsız fakat Tamilce bir metinle Sümerce bir metni karşılaştırmalı olarak verelim.

Sümerce “gidugga giş kiri ka dabi nambidua” (bahçedeki şeker kamışlarını kırma) cümlesinin Tamilcesi “kirtugga kişkiriaka iabi nampittuva” şeklindedir. Sümercesi “sugab sugab simesiibbeene” (düzelt düzelt diyecekler) ifadesinin Tamilcesi ise “sukgaab sukgaab siimme sepiyene” şeklinde ifade edilir.

Tabi benzerlik sadece kelimelerle sınırlı değil. Sayılar yanında semantik ve fonetik anlamda da pek çok benzerlik söz konusu. Öte yandan, bu grupların kökenindeki Sudanlıların zenci olması, Dravid ve Tamillerin siyahî oluşu, Sümerlilerin de kendilerine ‘karabaş’ demeleri ile birleştirilince ortaya çıkan tablo son derece şaşırtıcı!

Afrika’dan Asya’ya Sümerlerin yolculuğu

Bu noktada tek problem, beyaz Basklardır. İşte Devaneya Pavanar (1902-1981) gibi Tamil milliyetçilerini Tamil ve Dravidceyi dünyanın ilk dili olarak görmeye sevk eden budur. Bu benzerlikler karşısında yeni teori Sümerceyi aslında Proto-Sahra diller olarak görme eğilimine girmiştir. Türkçeyle olan ilişki de dahil tez şudur:

Sudan civarında bulunan birtakım zenci gruplar neolitik dönemin başlarında (M.Ö. 9000’ler) Kuzey Afrika ve Mısır’a doğru göç etmeye başlar. Mısır üzerinden Ortadoğu’ya, oradan Hindistan ve İç Asya’ya kayan bu halklar bulundukları bölgelerle kaynaşırlar. Bu arada Türkmenistan civarında Ural-Altay halklarıyla tanışırlar. İşte bu tanışma Sümerce ve Türkçe arasındaki benzerliklerin sebebidir.

Daha sonra yaklaşık M.Ö. 4000’lerde bu halklar Mezopotamya’ya yerleşerek Sümer medeniyetini kurarlar. Böylece Asya, Hindistan ve Afrika iç içe geçmiş olur. Bu arada Mısırlılar da aynı kültürün parçası olarak görülür. Mısırlılar ve Sümerliler ile Tamil ve Dravidlerin esmerliğinin kaynağı Sudan topraklarıdır yani.

Günümüzde Sümerlilerin Hindistan’daki izi özellikle Dravid kökenli Todolar arasında aranmaktadır. Ve Todolarla Sümerliler arasında enteresan benzerlikler vardır. Böylece Sümer uygarlığı üç farklı grubun birlikteliğinden doğmuş izlenimini vermektedir.

İşin esasını bilmemiz zor elbette. Fakat her uygarlık biçimi bir yerlerde filizleniyor olsa gerek. Mesela son zamanlarda Avrupalılar anavatanları olarak Türkiye’yi gösteriyorlar. Anadolu’da Hititçe, Luvice, Karyaca gibi pek çok Hind-Avrupa dili vardır. Eskiden bu dillerin Kafkasya veya Balkanlar yoluyla geldiği sanılırdı. Bugünse yerli kabul edenler var. Hatta Avrupalıların Anadolu’dan dünyaya yayıldığını söyleyenler söz konusu. Bu tez doğru olabilir ancak buradan hareketle Avrupa milliyetçiliği ve manipülasyonu yapmak ne kadar doğrudur, orası muamma.

Sümerlerin izini sürmek tarihçiler için çok önemli. Fakat ideolojik kurgular işi fazlasıyla sulandırıyor. Eğer her kelime veya dil bilgisi benzerliği doğrudan ilişki kurmaya götürülürse, vay dünyanın haline! Örneğin Ortadoğu’daki enteresan kabilelerden biri, Turukku adlı Hurilere bağlı bir topluluktur. Turukkulara Türk diyenler olduğu gibi Hurileri Çerkezlerin ataları kabul edenler de onları Çerkez görme eğiliminde. Turukkular, Guti-Zagros bölgesinde oturduğu için kendilerine Kürt diyenler de mevcut. Hatta Hz. İbrahim Çerkez’di diyen bir kitap bile okudum.

Tarihi anlamamız adına son derece önemli olan bu konuların bilimsel bir kaygı çerçevesinde kalması çok önemli. Daha ötesi, karanlık bir alan.

“Matematik adamı akıllı, tarih ise bilge yapar”

sözünü unutmadan araştırmacılara epistemolojik şifalar dilememiz iyi olur diyenlerdenim.