Modern dünyanın dikkat tacirleri uykularımızı nasıl sessizce tüketiyor
“Ben uyumaya çalışan bir bedendim, aynı zamanda uyanık kalmaya çalışan bir zihin…” (Haruki Murakami, Uyku)
En son ne zaman bir işi kesintisiz yapabildiniz hiç düşündünüz mü? Okuduğunuz kitaba; yazdığınız teze, öyküye, romana, makaleye; çizdiğiniz resme, çaldığınız enstrümana, yaptığınız yemeğe eliniz telefonunuza gitmeden kaç dakika odaklanabildiniz? Bilhassa pandemiden bu yana pek çoğumuz odaklanma probleminden şikayet ediyoruz. Kitap okuyamıyor, öykü yazamıyor, tezimizi bitiremiyoruz. Cal Newport, Pürdikkat adlı kitabında Carl Jung’un elektriği bile olmayan bir köy evinde haftada üç gün çalışarak analitik psikolojinin kurucu metinlerini yazdığını, Bill Gates’in henüz üniversite öğrencisiyken odasına kapanıp sekiz hafta gece gündüz çalışarak devasa bir şirketin temellerini attığını söyler. Newport’a göre alanlarında çığır açan bu iki dehanın ortak yanı, üstün bir odaklanma becerisine sahip olmalarıdır ve iletişim teknolojilerinin sınırsız gelişimi karşısında hazırlıksız yakalanan günümüz insanı, bu beceriyi yitirmektedir. Peki ya uykularımız? En son ne zaman yastığa başınızı koyar koymaz uyuyabildiniz? En son ne zaman deliksiz uyuyabildiniz? En son ne zaman uykunuzu alarak dinç bir şekilde uyanabildiniz? Günümüzde, değil kitaplarımıza, işimize, çalışmalarımıza odaklanabilmek, uykularımıza odaklanmakta dahi güçlük çekiyoruz. Eğer siz bu gruba dahil değilseniz o halde tebrikler seçilmişler arasındasınız. İsviçreli bilim insanları derhal sizi incelemeli. Ancak bu satırların yazarı gibi şöyle deliksiz bir uykuya hasret kalanlar, rutinlerindeki en ufacık bir değişiklik yüzünden günlerce uykusuz kalanlar, uyumak için bitki çayları içenler, melatonin hatta uyku hapı alanlar, kulak tıkacı ve göz bandı olmadan seyahat edemeyenler, “uyumaya odaklanmak” için beyaz gürültü (white noise), balina sesi türevi ambiyans seslerinden medet umanlar… Sokaklardaki, evlerdeki hareketliliğin ve gürültünün 7/24 sürdüğü hiç uyumayan şehirlerin sakinleri… Yatmadan önce birkaç reels izlemek için eline telefonu alıp saatlerini reels izleme/gönderme bataklığında harcayanlar… Telefonlarını uyku moduna alıp, hiçbir bildirimi kaçırmak isteyemeyenler… Uykularını takip etmek için akıllı saat/band alıp uykularını dahi teknolojiye emanet edenler… Yaklaşın bir şey söyleyeceğim. Bildiğimiz uykuların sonu geldi…
Dikkat Tacirleri Yahut Uyku Hırsızları
Johann Hari Çalınan Dikkat adlı kitabında, günümüzdeki odaklanma/dikkat problemini ve bu konuda yapılabilecekleri anlatır. Hari’ye göre günümüz insanının ortalama uyku saati önceki kuşaklara göre azalmış, uykusuzluk toplumların büyük problemi haline gelmiştir. Uykusuzluk problemi yaşayan insanlar gün içinde uyanık olsalar dahi beyinleri “lokal uyku” halinde olduğu için odaklanma güçlüğü yaşamaktadırlar. Hari’ye bu hususta katılmamak elde değil zira odaklanma sorunundan şikayet eden günümüz insanları genelde uyku sorunu da yaşıyorlar. Ancak hem gündelik işlerimize hem de uykularımıza odaklanamamamızın arkasındaki tek sebep bu değil. Tayvan asıllı Amerikalı hukuk bilimci Tim Wu, Dikkat Tacirleri kitabında günümüz insanının dikkat problemini ve dikkat tacirleri kavramını şöyle izah eder: “Biz yetişkinler uzun zamandır dikkatimiz karşılığında bedava ürün ya da hizmet alma alışkanlığına sahibiz. Televizyon izleyip eğlencenin tadını çıkarırız; Facebook’ta ailemiz ve arkadaşlarımızla iletişim içindeyiz; Instagram’da fotoğraf paylaşmanın ya da paylaşımları takip etmenin keyfine varırız. Tüm bunlar karşılığında cebimizden tek kuruş çıkmaz. Bu hizmetleri sunan sponsorların karşılığında bizden beklediği şey, iletmek istedikleri kısa mesajlardaki içerikleri dikkate almamız ve bazı durumlarda onlara kişisel bilgilerimizi vermemiz. Bu yönden bakıldığında içinde bulunduğumuz anlaşmalar bizim için çok karlıymış, hatta birçok durumda sunulan eğlencenin büyüklüğüne karşı bizden istenenin küçüklüğü düşünüldüğünde mucizeviymiş gibi görünür. Anlaşmanın diğer tarafında para kazanmak için uyguladıkları tuhaf yöntemlerle ticari şirketler yer alır. Geçtiğimiz yüzyılda özgün uygulama alanlarını tabloid gazeteler, yayın ağları ve çeşitli sosyal medya platformlarına kadar genişlettiler. Kullandıkları yöntemler birbirinden çok farklı görünse de ortak noktaları iş modelleridir: Genelde bir çeşit “bedava" cazibe unsuruyla hedef kitleyi bir araya toplamak ve söz konusu kitlenin dikkatini en yüksek parayı verene satmak. İşte tüm bunları yapanlara dikkat tacirleri diyoruz.” Tim Wu’nun bu sözleri, bugün sosyal medyayı tanımlamak için kullanılan o meşhur “Bir ürün/hizmet için para ödemiyorsanız, ürün sizsiniz demektir” sözünü de destekler niteliktedir. Bununla birlikte Tim Wu, dikkat tacirlerinin eylemlerini “dikkat hasatı” olarak tanımlar.
- Wu’ya göre, dikkat tacirliği endüstrisi, envaı çeşit taktik ve oyalamayla uyanık olduğumuz her dakikaya sahip olmak ister.
Tim Wu, dikkat tacirlerinin başarısının odağını kaybetmiş insanlara bağlı olduğunu anlatır. “Çünkü doğamız gereği dikkatimiz dağınıkken bize satılmak istenen şeye, bize empoze edilmek istenen algıya kolayca rıza gösteririz. Kitap okumak, bir müzik enstrümanı çalmak ya da yalnızca derin düşüncelere dalmak gibi derin konsantrasyon gerektiren durumlar, bizim sürekli açık hava ilanlarına bakmamızı, sürekli araya reklamların girdiği kısa televizyon şovları izlememizi ya da “90’1arda Playboy tarafından geri çevrilen ünlüler’’ sekmesini tıklamadan duramamamızı talep eden dikkat tacirlerinin arzu ettiği şeyler değildir. Yaşadığımız çağın, en azından Batı dünyasında, dikkat krizlerinden mustarip olduğumuz, hatta dikkat dağınıklığına yenik düştüğümüz bir dönem olması da tesadüfi değildir. “Homo distractus" yani “dikkati dağınık insan ırkı" terimiyle ifade edilen günümüz insanı, insanlık tarihinde rastlanan en kısa dikkat koruyabilme süresine sahiptir ve sürekli elektronik aletlerini kontrol etmek için karşı konulmaz bir dürtüsellik içindedir. Bilgisayarın başına yalnızca bir e-posta okumak için oturup, reklamlarla, tıklamamız için çekici tuzaklarla dolup taşan uzun saatlerin ardından kendimize geldiğimizde onca vaktin nasıl uçup gitmiş olduğunu merak etmeyenimiz var mıdır?”
Dikkat tacirleri yaşadığımız her anı böyle çepeçevre sararken, uykuda geçirdiğimiz saatler onlar için büyük bir kayıp değil de nedir?
7/24: Uykuların sonu
Amerikalı sanat eleştirmeni ve yazar Jonathan Crary, 7/24& Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu adlı kitabında kapitalist sistemin hayatımızın her anına ve hatta uykularımıza nasıl tahakküm ettiğini anlatır. Crary’e göre 7/24 artık anladığımız zaman algısının çok ötesindedir. Ancak sistemin önündeki en büyük engel uykuda geçirdiğimiz süredir. Crary bu durumu şöyle anlatır. “Enikonu beyhudeliği ve bünyevi pasifliğiyle, üretim zamanı, dolaşım ve tüketimde yol açtığı haddi hesabı olmayan kayıplarla, uyku daima 7/24 bir evrenin talepleriyle çarpışacaktır. Hayatımızın sahte ihtiyaçlar batağından azade olarak, uykuda geçirdiğimiz büyük kısmı hala insanın çağdaş kapitalizmin açgözlülüğüne yönelik en büyük tahkirlerinden biridir. Uyku, kapitalizmin zamanımızı çalmasının ödünsüz kesintiye uğratılmasıdır. İnsan hayatının daha aza indirgenemez gibi görünen ihtiyaçlarının çoğu -açlık, susuzluk, cinsel arzu, ve son zamanlarda arkadaşlık ihtiyacı- metalaştırılmış ya da finansallaştırılmış biçimlere dönüştürülüyor. Uyku, devasa bir karlılık motorunun sömürgesi haline getirip hizmetine koşamadığı bir insan ihtiyacı ve zaman aralığı fikrini gündeme getiriyor, bu yüzden küresel şimdiki zamanda bir aykırılık ve kriz mahalli olarak kalıyor. Bu sahadaki bütün bilimsel araştırmalara rağmen, uykuyu sömürmeye ya da yeniden şekillendirmeye yönelik her stratejiyi boşa çıkarıyor ve şaşkına çeviriyor. Buradaki o müthiş, akıl almaz gerçek, uykudan değer namına bir şeyin elde edilemeyeceğidir.” Her ne kadar uyku bütünüyle ele geçirilemeyecek bir alan olsa da onu kesintilere uğratmak, delik deşik etmek hem Tim Wu’nun işaret ettiği dikkat tacirlerinin hem de günümüz kapitalist sisteminin uyguladığı taktikler doğrultusunda mümkün hale gelmiştir. Crary bu taktikleri şöyle izah eder: “7/24 kapitalizmin tam tekmil gerçekleşmesinin önündeki son büyük engellerden biri -Marx 'ın "doğal bariyerler" dediği şeyin sonuncusu- olan uyku ortadan kaldırılamaz. Fakat talan edilip enkaz haline getirilebilir baştaki örneklemin de gösterdiği gibi, bunu gerçekleştirmenin yöntemleri ve saikleri çoktan yürürlüktedir. Uykunun gördüğü zarar, başka sahalardaki toplumsal korumaların süregiden parçalanışından ayrı tutulamaz. Nasıl ki kirlilik ve özelleştirmeyle temiz içme suyuna herkesin erişimi dünyanın dört bir yanında sistematik olarak ortadan kaldırıldıysa, bununla beraber içme suyu şişelenip parasallaştırıldıysa, şimdi de uyku için benzer bir kıtlığın yaratıldığını görmek zor değil. Uykuya yönelik bütün tecavüzler uyuyamamanın koşullarını yaratıyor, nihayetinde bu da uykuyu satın almayı gerektiriyor (ki burada parası verilen gerçek uyku bile değil, onu sadece andıran, kimyasallarla sağlanan bir durumdur). Giderek artan uyku hapı kullanımı istatistiklerine göre, 2010'da yaklaşık 50 milyon Amerikalıya Ambien ya da Lunesta gibi ilaçlar yazılmış, milyonlarca Amerikalı da reçetesiz satılan uyku ürünlerinden almış. Fakat mevcut şartların insanların mışıl mışıl uyuyup zinde uyanmalarını sağlayacak şekilde iyileştirilmesini tahayyül etmek de yanlış olur. Zamanın bu noktasında, daha az baskıcı biçimde örgütlenmiş bir dünyada bile, uykusuzluk hastalığını ortadan kaldırmak pek mümkün olmazdı. Uykusuzluğun tarihsel anlamı ve özgün duygulanımsal dokusu kendi dışındaki kolektif deneyimlerle ilişkilidir, ve günümüzde uykusuzluk hastalığı, dünyanın dört bir yanında meydana gelen daha pek çok mülksüzleştirme ve toplumsal yıkım biçiminden ayrı tutulamaz. Günümüzde bireysel bir yoksunluk olan uykusuzluk, genelleşmiş bir "dünyasızlık" durumuyla yakından ilişkilidir.” Uykunun önce çalınabilir sonra bize (yazının başında belirttiğim enstrümanlarla) geri satılabilir bir şey haline geldiği günümüz dünyasından bakarken gelecekte uykunun yerini neyin ikame edeceğini düşünmemek de elde değil.
Reklamlı Düşler
Uykunun sistemin dışında kalan yegane an olduğunu bununla birlikte uyku surlarında açılan gediklerin uykuyu geri pazarlanabilir bir ürün haline getirdiğini söylemiştik. Ya uyku bütünüyle ele geçirilebilir bir şey olsaydı? Uyurken dahi çeşitli markaların reklamlarına maruz kalsaydık? Rüyalarımız satın alınabilir bir şey, bir pazar haline gelseydi? Fransız yazar Henri Frederic Blanc, Uyku İmparatorluğu adlı romanında tam da böyle bir dünya tahayyülü sunuyor. Romanın baş karakteri Dr. Cavalcanti uyku doktorudur. O uyku haplarının sunduğu yapay uyku yerine doğal uykuyu savunur. Dr. Cavalcanti bir gün Çinli bir antikacının dükkanından satın aldığı “Uyku Partisi” adlı plağı dinlerken yakaladığı ritim ile kucağında uyuyan kedisinin mırıltılarından aldığı ilhamla “mırıldanma uykuya hazırlıktır. Her ritim yatıştırıcıdır, yalnızca ses yoğunluğu sinirsel uyarı yaratır. Kulağıyla değil bedeniyle işittiği için kediye mırıldanması ninni gibi gelir. Uyutucu etki yaratmak için ritim kulağa yönelmeden beyin tarafından algılanmalıdır” diye düşünerek uyku makinasını icat eder. Bu makinanın patentini bir uyku hapı firmasına satarak zengin olur. Ancak firma “Reklamlı Düşler” fikrini ortaya atar. Bunu şöyle gerekçelendirirler. “Tüketicilere nitelikli bir uyku veriyorsa, bu makinanın içine reklam koymanın kötü bir yanı yoktur. Bütün geceyi uykusuzlukla geçirmektense, birkaç reklamlı düş içeren uyku daha iyidir! Gelecek yeni bir uyku ister! Yararlı bir uyku! Genç ve canlı bir uyku! Her gün yaşadığımız uyku, çağdaş yaşama artık ayak uydurmuyor, milyonlarca yıldan bu yana gelişmedi; bu eskimiş, artık kullanılmayan, tümüyle modası geçmiş bir uykudur! Bilgisayarlar ve füze çağında hala mağara adamları gibi uyuyoruz. İnsanlar yataklarında bir şey üretemedikleri gibi tüketemiyorlar da. Uyku onları birer ekonomik sakat yapıp çıkıyor. Uyumak onları canının istediği gibi toplumun dışına atıyor. Bunu kabul edemeyiz, uyumayı yenileştirmemiz gerekir. Günümüzde uykunun sağlığı kötüye gidiyorsa, bu para kazanmadığı içindir. Ancak düşteki reklam sayesinde bu yakında değişecektir. Uyku dilimleri satın alarak düşe yatırım yapan sanayiciler, insanların iyi uyumalarından kazançlı çıkacaklar. Uyku verimli bir ürün olacak ve ekonomik çarkın içinde yer alacak.” Dr. Cavalcanti’nin uyku makinasına bağlanacak, özel frekanslı bir radyo, insanları tatlı düşlere daldırmak için tasarlanmış reklam spotları yayımlayacaktı. Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya adlı meşhur distopik romanındaki uykuda öğrenme tekniklerini anımsatan Blanc’ın rüyalı düşler icadının bir benzerini Murat Menteş’in Ruhi Mücerret adlı romanında da görmek mümkündür. Romanda insanların beynine yerleştirilen bir çip sayesinde reklam yazarları yazdıkları metinler aracılığıyla insanların gündelik hayatta konuşmalarının aralarında reklam yapmalarını sağlamaktadır. Ancak sosyal hayatı evle sınırlı olan yaşlı bir adam için bu, rüyada reklam sayıklamak demektir.
Peki siz daha iyi bir uyku karşılığında uykularınıza reklam alır mıydınız?
İki Yıldız Arası Göğe Asılı Hamak
Annelies Verbeke Uyku adlı romanında “Herkes uyur. Uyku geçmişle bugünü birbirine bağlar. Uyku sindirir, yaraları sarar. Uyku, zenginle fakiri, kadınla erkeği, insanla hayvanı eşitler” der. Ancak günümüzde bunun pek de doğru olduğu söylenemez. Zira, uykusuzluğun artmasıyla birlikte uykunun satın alınabilir bir şey haline gelmesi uykuyu da sınıfsallaştırır. Bunun en somut örneği uyku temalı reklamlardır. “Daha iyi bir uyku” sloganıyla satılan yataklar, yastıklar, uyku hapları, bitki çayları, ballar” uykuyu “şeyleştirmektedir.”
7/24 kapitalizmin ve dikkat tacirlerinin “bildiğimiz uykuların sonunu” getirdiği günümüzde geriye yapılacak tek bir şey kalıyor. Son bir gayretle, hemen şu anda ışıkları kapatıp, elinizden telefonunuzu bırakarak, o sessizlik anına sığınarak uyumak… Hemen şimdi son uykunuzmuşçasına… Necip Fazıl’ın “İki yıldız arası göğe asılı hamak...
Uyku, uyku... Zamansız ve mekânsız, uyumak…” dizeleri kalbinizin ritmik hareketi olarak dalgalansın içinizde. Sheakespare’nin Macbetht’inde dizdiği uyku güzellemelerini fısıldayın bir müddet “Günahsız uyku; cefa çanlarını susturan, her günün hayatına son veren uyku. Sıkıntıların, zorlukların arınıp, yorgunluk attığı usu, beynimizin yaralarına şifa olan merhem, Tanrı'nın en büyük ikramı, hayat denen ziyafetin baş yemeği…”
Ve sonra uyuyacaksınız ki uyku ne büyük bir şifa. Tüm güzellemeleri hak eden uyku...
Uyumak tüm acıların üzerine gül dökmek...
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.