3 soruda Fatih Altuğ

Okumanın incelikleri için 3 soruda Fatih Altuğ.
Okumanın incelikleri için 3 soruda Fatih Altuğ.

Okuma esnasında karşılaştığımız her ifadeyi, kurmaca ya da gerçek kişiyi, üslup özelliklerini, söyleme dair nüansları kendi tekilliği içerisinde kavramaya niyet çok önemli.

Neden okuyalım?

Kendimizi sürekli sağlama almakta, hep haklı çıkmakta, sınırları muhafaza etmeye aşırı çaba harcamakta bir yanlış görüyorsak, çıkış yollarından biri okumaktır.

Şüphesiz dünyaya açılmanın, başkasıyla tanışmanın, başkalaşmanın, başkasıyla kendimiz dediğimiz şey arasında sonlandırılamaz bir mekik dokumanın tek yolu okumak değildir. Ancak kendi başımıza olduğumuz fiziksel bir ortamda, bir sakinliğin içerisinde, gündelik hayatın normal hızının altında usul usul bir şeyleri okumanın kişiyi genişleten, başkalarına açan, kendine dönen, başkasıyla kendisinin birbirine kıvrıldığı mecralar oluşturan imkânları vardır.

Okurken kendimize daldığımız, sayfalarda ilerlerken harfleri yalnızca gördüğümüz, ama “şu son iki üç sayfada ne olmuştu?” sorusuna cevap veremediğimiz dalma/dağılma anlarının bile kıymeti vardır.

  • Kendimize dönmenin başkalarına açılmayla alakası olduğuna inanıyorsak, derinliklere dalmanın, yüzeyleri kat etmenin yollarını arıyorsak, okumak şahane bir refakatçidir.

Ne okuyalım?

Yaşanmış, söylenmiş, yazılmış olan her şeye dair bir merakın, maruz kaldığımız şeye kulak verme becerisinin bir nimet olduğunu düşünüyorum. O kişi, oradan konuştuğu için anında kapanan algıların, sağırlaşan kulakların, insanı kendi imkânlarına dair de yoksullaştırdığı fikrindeyim. Ama bir yandan da pratik koşullar var, her şeyi dinleyecek, okuyacak vaktimiz yok. Burada seçim yapmak zorundayız, sevdiğimiz türler, yazarlar, üsluplar tabii ki oluyor/olacak. En temelde bunda bir mahzur da yok. Ama belirli bir dönemin, yazarın, türün, düşüncenin metinlerine karşı otomatik bir tepkinin, sistematikleşmiş bir göz ardı etmenin sakıncalarına inanıyorum.

“O yüzyılda yazılmış bir metin zaten ilkel bir edebiyat pratiğini içerir, edebiyatın bugün geldiği noktada geçmişin metinleriyle uğraşamam.” ya da “Edebiyat iyice yozlaştı, ne varsa dünde var.” demek, bizim mahalleden ya da karşıdan olduğu için o yazarı okumak/okumamak... “Zaten eğlenmek, dinlenmek istiyorum bir de çok katmanlı, karmaşık metinlerle uğraşamam.” diyerek formüllere dayalı metinlerde kendini avutmayı sürekli bir pratik hâline getirmek, metinlerin bize sunabileceği imkânlardan çok azına razı olmak anlamına gelir.

Geçmiş deneyimler, yeni metinleri karşılayacağımız formüllere dönüşmemeli.
Geçmiş deneyimler, yeni metinleri karşılayacağımız formüllere dönüşmemeli.

Nasıl okuyalım?

Geçmiş deneyimler, yeni metinleri karşılayacağımız formüllere dönüşmemeli. Okuma pratiklerimiz otomatikleşmemeli.

Az önce, okurken dalmak da, harflerden anlamlar üretemeyip kendi hayallerimizde, düşüncelerimizde kaybolmak da kıymetlidir demiştim. Tabii bu kıymet, okuma etkinliğinin dikkatle, özenle, ihtimamla bağını unutturmamalı. O güzel dalma anlarından sonra metinde kaçırdığımızı tekrar okumak gerekir.

Okuma esnasında karşılaştığımız her ifadeyi, kurmaca ya da gerçek kişiyi, üslup özelliklerini, söyleme dair nüansları kendi tekilliği içerisinde kavramaya niyet çok önemli. Bu tekilliklerin tamamen hakkını vermek belki hiçbir zaman mümkün olmayacak, zira önceki yaşam ve okuma deneyimlerimizle daima iç içeyiz. Ancak her metni, önceki deneyimlerimizle mekik dokuyarak okuduğumuz, aşina olduklarımıza dikkat ederken, yabancı, benzersiz ya da tekinsiz olanı silmeyen taktiklerimiz olmalı. Geçmiş deneyimler, yeni metinleri karşılayacağımız formüllere dönüşmemeli. Okuma pratiklerimiz otomatikleşmemeli. Ezbere hayranlıklar ya da burun kıvırmalarla başlanan okumaların hayrına inanmıyorum.