6 Ağustos 1945: Bir utanç tarihi!

Bir utanç tarihi!
Bir utanç tarihi!

Ağustos 1945 sabahı Eatherly’in ‘Straight Flush’ı hareket etti, hedef Hiroşima idi. Diğer ikiöncü uçaklardan biri Kokura, öbürü de Nagazaki şehirleri üzerine gelecekler ve hangi şehirdegökyüzü atışa elverişli ise “piyango” ona isabet edecekti. Eatherly’in uçağının gözcüsü, öncamın üzerinden bütün dikkatiyle aşağıyı seyrederken birden bağırdı. “İşte Hiroşima göründü.”

1945 yılının Nisan ayında, Washington’da General Grovers başkanlığında gizli bir toplantı yapılmıştı. Koca bir Japonya haritasının önünde yapılan toplantıda, sır olarak saklanan yeni silah için hedef belirlenirken, Harry Truman daha on üç günlük ABD başkanıydı ve bu toplantıdan haberi yoktu.

12 Nisan 1945’de ölen eski başkan Roosevelt, tatbikat safhasına gelmeden bu sır gibi saklanan silahtan yardımcısına bahsetmek istememişti. Fakat Truman’ın haberi olmasa da, o gün atom bombasının atılmasına geri dönülmeyecek şekilde karar verilmişti.

***

Yoşihiro Kimura 9 yaşındaydı. O sabah uyandığında yataktaki babasının alnına elini koydu; ateşi vardı. Okula gitmesi gerekiyordu. Ama gitmek istemedi. Babası gitmesini ama hava saldırısına dikkat etmesini söyledi. Yoşihiro babasına bir bardak su getirdi. Küçük mavi bardağı ona uzattı...

***

Atom bombasını atacak olan B-29’a önderlik vazifesi görecek olan uçağın pilotu Binbaşı Eatherly’in ise tatbikat uçuşları dışında asıl hedeften haberi yoktu. O sabah son tatbikat uçuşu için yola çıkarken çantasına bir şişe viski ve gömleklerini yerleştiren karısının “Nereye hareket edeceğinizi biliyor musun?” sorusuna, “Hayır, ama bilseydim de söyleyemezdim” diye cevap verecekti.

O sabah son tatbikat uçuşu için yola çıkarken çantasına bir şişe viski ve gömleklerini yerleştiren karısının “Nereye hareket edeceğinizi biliyor musun?” sorusuna, “Hayır, ama bilseydim de söyleyemezdim” diye cevap verecekti.


Bunun son tatbikat olduğu kendisine haber verildiğinde, arkadaşlarına: “Gözünüz aydın, gelecek sefer asıl hedefe hücum edeceğiz” derken bile hâlâ nereye gideceklerini bilmiyordu. Komutanı, asıl sefere çıkmadan önce hayat hikâyesi ve intibalarını basın subayına anlatmasını, zamanı gelince bütün yaptıkları gazete ve radyolarda yayınlanacağı için bunun kendisine büyük şöhret sağlayacağını söylediğinde ise; “Artık hayatta olmayacağımız için bu şöhret gerekli olacak elbette” demişti içi ürpererek.

Son akşam toplanan ekip, uçaklarına ‘Straight Flush’ adını koydular.

“Gözünüz aydın, gelecek sefer asıl hedefe hücum edeceğiz” derken bile hâlâ nereye gideceklerini bilmiyordu.
“Gözünüz aydın, gelecek sefer asıl hedefe hücum edeceğiz” derken bile hâlâ nereye gideceklerini bilmiyordu.

***

Sintara Fukuhara 11 yaşındaydı ve o sabah içinde tarifsiz bir sıkıntı vardı. Önce kardeşini götürüp okula bıraktı. Kendisi de yeni yapılan sığınağın üstündeki tümseğe çıkıp oturdu. Biraz sonra öğretmen gelmediği için kardeşi de yanındaydı. Sarı yeşil kanatlı bir kelebek süzülerek geldi ve tam karşıdaki duvarın üzerine kondu. Kardeşi kelebeği tutmak için elini uzattı...

***

6 Ağustos 1945 sabahı Eatherly’in ‘Straight Flush’ı hareket etti, hedef Hiroşima idi. Diğer iki öncü uçaklardan biri Kokura, öbürü de Nagazaki şehirleri üzerine gelecekler ve hangi şehirde gökyüzü atışa elverişli ise “piyango” ona isabet edecekti. Eatherly’in uçağının gözcüsü, ön camın üzerinden bütün dikkatiyle aşağıyı seyrederken birden bağırdı. “İşte Hiroşima göründü.”

***

  • Eko Matsunaga 12 yaşındaydı. O sabah annesiyle kahvaltı ediyorlardı. Sol elinde pirinç kâsesi, sağ elinde ise tahta çubuklar vardı. Pirinç kâsesine çubukları daldırdı ve annesine gülümsedi...

***

Eatherly, “bir elin parmakları gibi” denize uzanan çıkıntıları görmüştü. Hiroşima’nın üzerinde berrak bir gökyüzü yayılıyordu. Bütün şartlar istedikleri gibiydi. Şehrin üzerinde dolaşmaya başladılar. Eatherly, bütün ekibin kendisinden haber beklediğini biliyordu. Önce, bütün personele bombanın infilakı sırasında takılmak üzere dağıtılan gözlükleri aradı, bulduktan sonra da hemen raporunu verdi: “Bütün şartlar müsait.”

Hiroşimalılar için ise o Pazartesi sabahının diğer sabahlardan hiç farkı yoktu; gökyüzünde alışık oldukları gibi tek bir düşman uçağı görmüşler ve gülerek yollarına devam etmişlerdi.

Kırk beş dakikalık ömürleri kaldığını henüz hiçbirisi bilmiyordu.

Eatherly simsiyah özel gözlüğünü taktığında, “Ufaklık” (Little Boy) çoktan aşağı inmişti. Altlarında kıpkırmızı bir ışık göründü. Sanki yeryüzünden bir ateş kopuyordu ve Hiroşima işte bu kopan büyük ateş parçasının içinde kalmıştı. İşte o dakikadan sonra, bombayı kendisi atmasa da, bütün şartların müsait olduğu raporunu veren Eatherly’in kulağından bir ses hiç çıkmadı: “O bombayı ben attım, o bombayı ben attım...” Oysa bırakın bombanın sonrasında yarattığı etkiyi gözlemlemeyi, o ilkel termonükleer cihazın yaydığı ışığı görmek için bile fazla uzaktaydı.

Ama bu durum, 1945 yılı sonuna kadar Hiroşima’da 140 bin kişinin atom bombası nedeniyle öldüğü gerçeğini değiştirmeyecekti.

O gece bütün birlik, Japonya’nın teslim olup olmadığı haberini radyonun başında bekledi. Eatherly gece uyuyamadı, sabah ilk işi son çekilen fotoğrafların gelip gelmediğini sormak oldu. Bomba atıldıktan saatler sonra bile şehir hâlâ yandığı için fotoğraf alınamamıştı.

Eatherly’in kulağından bir ses hiç çıkmadı: “O bombayı ben attım, o bombayı ben attım...”
Eatherly’in kulağından bir ses hiç çıkmadı: “O bombayı ben attım, o bombayı ben attım...”

***

Etsuko Fijiyoko’nun nehirde boğulan ablasının ölüm yıldönümüydü. Sabahleyin alarm bitmiş ve biraz nefes alır gibi olmuşlardı. Babası kapıda bir misafirle konuşuyordu. Donanmada çalışan babası, denizci şapkasını koltuğunun altına aldı ve misafirin ona uzattığı küçük kırmızı hediye kutusunu almak için elini uzattı...

***

8 Ağustos Çarşamba sabahı ikinci bombanın atılması için gereken hazırlıkların yapılması emri geldi. Çünkü Japonya henüz teslim olmamıştı. Asıl hedef bu sefer Kokura idi. Ve Eatherly’in uçağı gece 2.30’da Tinian’daki üsten hareket etti. Kokura üzerine geldiklerinde görüş berraklığı olmadığı için, ekip yönünü Nagazaki’ye çevirdi. 9 Ağustos 1945 sabahı Eatherly ikinci kez “Her şey müsait” raporunu verdiğinde ise “Şişko adam” (Fat Man) Nagazaki’yi cehenneme çevirmişti. Nagazaki’de ölenlerin sayısı da yine aynı yılın sonlarında yaklaşık 145 bini bulacaktı.

“Şişko adam” (Fat Man) Nagazaki’yi cehenneme çevirmişti. Nagazaki’de ölenlerin sayısı da yine aynı yılın sonlarında yaklaşık 145 bini bulacaktı.


Başkan Truman ise 9 Ağustos akşamı radyodan, geleneksel Amerikan yalanlarından biriyle dünyaya sesleniyordu: “Dünya, ilk atom bombasının Hiroşima’ya, bir askeri üsse atıldığını not edecek. Çünkü ilk atakta sivilleri öldürmekten mümkün olduğunca kaçınmaya çalıştık. Fakat bu atak sadece sonrakiler için bir ikazdır. Japonya eğer teslim olmazsa bombalar savaş endüstrisine atılmak zorunda kalacak... Japon sivilleri derhal endüstri şehirlerini terk etmeye çağırıyorum.”

  • Başkan konuşmasını yaptığında ise, Hiroşima’dan sonra Nagazaki’ye de bomba atılmış ve yaklaşık 250 000 kişi kavrularak feci şekilde can vermişti.

14 Ağustos 1945’te Japonya kayıtsız şartsız teslim oldu.

Katliam dünyanın her köşesinde hâlâ devam ediyor ne yazık ki!
Katliam dünyanın her köşesinde hâlâ devam ediyor ne yazık ki!

***

Babasının ateşini düşürmek için ona su veren Yoşihiro, sarı yeşil kanatlı kelebeği yakalamak için elini uzatan küçük kız, pirinç kâsesine son kez uzanırken tebessümü yüzünde yanan Eko, babasına uzatılan küçük kırmızı kutuda ne olduğunu bir daha hiç öğrenemeyecek olan Etsuko ve diğerleri; hiçbirisi savaş kayıtlarına girmediler. Onlar gibi daha on binlerce insan kavrularak öldü. Atom bombasında “emeği geçenler” ise bu “zaferi” şampanyalarla kutladılar; üzerine, yanan ölü çocuk bedenlerinin aksettiği şampanyalarla...

Eatherly ise 1 Ocak 1947 tarihinde “şerefli” bir sicil ve 237 dolar maaşla emekli edildi. Devamlı eski olaylardan konuşan ve geçmişi aklından çıkarmayan Eatherly’in, görevinden ayrıldıktan sonra da tek bir fikri sabiti vardı: “Atom bombasını ben attım. O kadar insanın ölümüne ben sebep oldum!”

Kendisine her ne kadar bombayı kendisinin atmadığı, müsait durum haberini görev icabı verdiği söylense de o, bu ruh halinden kurtulamadı. İki ay sonra kanuna aykırı ilk hareketiyle mahkemeye sevk edildi. Bir müddet sonra bir pastaneyi soymaya kalktı ve devam eden uzun mahkemelerden sonra bir akıl hastanesine yatırıldı. Eatherly’e “mesuliyet kompleksi” teşhisi konulmuştu. Hastaneden çıkacak kadar iyileşince ise ağabeyinin himayesine verildi. Fakat yeniden bir dükkân soymaya kalktığında artık akıl hastanesinin kapıları bir daha kendisine açılmamak üzere kapandı.

ABD, Amerika Kıtasında 70 milyon Kızılderili’yi, Irak’ta 1 milyon Müslümanı, Şili’de en az 30 bin kişiyi, Laos ve Kamboçya’da 1 milyon insanı, Vietnam’da 1,5 milyondan fazla insanı katletmiş; Kore, Lübnan, Libya, Küba, Dominik, Guatemala, Afganistan, Arjantin, Panama, Somali ve dahi onlarca ülkede yaptığı katliamların yanında 1945 Ağustosunda Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarıyla da katliam tarihine kanlı bir sayfa daha eklemişti.

Katliam dünyanın her köşesinde hâlâ devam ediyor ne yazık ki!

Bizim içinse utanç!