Ahlâktan etiğe...

Ahlâk-çılık gerektiğinde etiğin tersi tutum takınmayı zorunlu kılar.
Ahlâk-çılık gerektiğinde etiğin tersi tutum takınmayı zorunlu kılar.

Etiğin kuralları olmaz, ahlak-çılar habire iyi ve kötü sıralaması yapar; üstelik bunu konjonktüre binaen devamlı yenileyerek! Ahlak iyi ve kötüyü mutlaklaştırır, iyiden iyiye doğmatik kılar. Ahlak yargılar, buyurur, tasfiye eder, dışlar; etik ise teklif getirir, örnekliktir, eylemle kendini gösterir, kimseyi bir şeylere icbar etmez.

Özgür kalabilenler etik eylemde bulunabilir. İyi ve kötünün ölçüsünü idrak edebilecek bilinç performansı sağlayabilme yetisi iradenin baskınlığıyla doğrudan alâkalı. Ahlâk belki haricî etkenlerin sonucunda kalıplaşmış iyi ve kötü skalası çizer ama insan determinist açıklama uyarınca yalnızca dış uyarıcıların yönlendirdiği bir varlık değildir. İtkileri, aklı, iradesi, en başında da ihtiyaçları kendi iyi ve kötüsünü belirler. Etik tutum kişinin kendine olan özsaygısının bir neticesidir aslına bakılırsa. Saygının ötesinde "iç tutarlılığı" sağlayabilmek biraz da etik ile ahlâk arasında tercihte bulunmayı gerektirir. Dinin, toplumun, devletin, ailenin belirlediği iyi ve kötü listesi ile erdemler risaleleri davranış kodlarımızı belirler; ahlâk eni konu "kabul etmesek", "vicdanımız el vermese" bile "uymak zorunda kaldığımız kaideler iken etik kendi zihnî, iradî, vicdanî eylemlerimiz, tercihlerimizdir. İnsanlara duymak istediklerini söylemek, "umumun menfaati"ni gözetmek gerçeğe mugayir olsa bile ahlâki sayılabilir belki fakat etik tutum, velev ki toplum beklediği olumlu haberleri alamasın, velev ki insanlar şaşkın, çaresiz, kaygılı hâle gelsin hakikati zikretmektir.

ETIĞI AHLÂKTAN AYIRAN...

Etiği ahlâktan ayıran vasıfların başında kişinin kendi tercihleriyle ötekilerin, başka'sının "iyiliğinin ötesinde" arzularını, onurunu, şahsiyetini ön plana çıkarmak, korumak bulunur. Başka'sının mutluluğu için kendini feda edenlerin hakkını, hukukunu düşünmek etiğin alanına girer; memurun garantili çalışma hayatı, çiftçinin ürettiği ürün, zanaatkârın ve sanayicinin kârının geçmişte dört yıl askerlik yapanların sayesinde mümkün olduğunu düşünmek etikten ileri gelir. Hâlbuki ahlâk askerin, çalışanın, işçinin, patronun kategorik iyi ve kötüsünü belirleyerek ona göre davranmasını ister. Ahlâk-çılık hedonizmle zühdü ayırır; zahitliğe artı değer yükler. Zevk ve keyfi kınayan ahlâkçı tutum zahidane eylemleri yüceltir. Etik sadece keyf ehlinin yapıp ettiklerinin başka'sına zararına değil zahidane eylemlerin başka'larını menfi etkilemesine de duyarlı olur. Eğer umumun menfaatini göze almayı ahlâki temellerden biri sayacaksak doğanın kapitalist sömürüsüne de ses çıkaramayız!

Tabiatın, hayvanların, bitkilerin hakkını gözetmek etiğin sahasına girer; canlıların kendiliklerinin ötesinde araçsallaştırılması etik incelik kadar felsefî, vicdanî ve İslamî hassasiyeti gerektirir. Ahlâk-çılık gerektiğinde etiğin tersi tutum takınmayı zorunlu kılar. Milletin geleceği, insanlığın çıkarı, toplum yararı için kötüyü görmeme, şahsî zararı yüceltmeyi ahlâk-çılık önemser. ABD'nin geleceği söz konusu olduğunda 4 bin Amerikalının İkiz Kuleler'de can vermesi üzerine nutuklar, övgüler, destanlar yazılır; artık bu aşamada bireyin anlamı yalnızca büyük hedefler söz konusu olduğunda kendini hiçe sayabilmesindedir. Ahlâk-çılar "bağırlarına taş basarak" birilerini yok saymanın, heder etmenin "kutsallığı"nı anlatır, etiğin aksine. Oysa feda, cesaret, vazgeçme erdemleri de etiktendir! Bir muharebe esnasında kritik düşman karargâhına girme tercihini izhar eden de; kardeşlerinin ve ailesinin geleceği için üniversite hayallerini bitiren de etik tercihte bulunmuştur.

Ahlâk sürekli buyurarak yapılacaklar listesi verirken etik "gerekeni yapma" şuuru ve iradesidir. Etiğin kuralları olmaz, ahlâk-çılar habire iyi ve kötü sıralaması yapar; üstelik bunu konjonktüre binaen devamlı yenileyerek! Ahlâk iyi ve kötüyü mutlaklaştırır, iyiden iyiye doğmatik kılar. Ahlâk yargılar, buyurur, tasfiye eder, dışlar; etik ise teklif getirir, örnekliktir, eylemle kendini gösterir, kimseyi bir şeylere icbar etmez. Ahlâkın dayatmacılığına karşı etik kendiliğindenliği belirginleştirir. Ahlâk-çılık bireye hazır kalıp reçeteler sunarken etik deneyimi, akletmeyi, vicdanını konuşturmayı, kendiliğiyle eşgüdümlü yaşamayı teklif eder. Etiğin kitabı, talimnamesi, emirnamesi, nizamnamesi bulunmaz; ân'ın getirdiğine kişi vicdanı, İslami hassasiyeti, şahsî doğruları üzerinden bakar, karar verir, tercihte bulunur.

AMAÇSIZ İYILIĞIN ERDEMI

Toplumda "salak bu" denilen hareketlerin yekûnu aslında etik tutumdan ileri gelmiştir. Velev ki yanlış olsun, alınan karar, eylemin kendisi içtihattır, kendi varlığının belirginleştirilmesidir. Öyle büyük ruhlara gerek yok herkesin "arabamı kan yapar" diye almadığı bir yaralıyı tereddütsüz hastaneye yetiştiren sıradan bir lümpen ahlâk-çıların söylevlerinin ötesinde etik bir duruş, var oluş gerçekleştirmiştir. Amaçsız iyilik çoğaldıkça yaşam kalitesi daha da artar. Ahlâk her iyinin gerçekleştirilmesini veya kötüden uzak durmanın gerekçesini bir amaca teşmil eder; genellikle birey ve toplumların sıhhatini emsal gösterir fakat bunlar zamanla dejenere olur. Buna karşın amaçsız iyi bireyin ve toplumun şahsiyetini daha da sağlamlaştırır. Ahlâk buyurur, etik üretir, dinamiktir çünkü; aşkın ahlâk-çılığa karşın etik içkindir. Etik biraz tekil şuur hâlini gösterir. Etik şahsî yolculuğun, kendini inşa etmenin, kendi ile beraber toplumsal müşterek husule getirmenin çabasından da doğar. Etik oluş'a getirir, ahlâk zaten var olanı, statükoyu idame ettirir.

Hadiselerin içinde, sürekli yenilenen dış dünyada sabit doğrularla yol alınamayacağından etik dinamizmin, kişinin kendini anlama-dinleme-bilme ve eyleme çabasının neticesidir. Gerekirse aileyi, devleti, genel kabullerin tümünü karşına alma sorumluluğu, cesareti ve zorunluluğu etiği geliştirir. Kişi, hakikati belirginleştirmek için toplum korunun üstünü örten külleri sıyırmakla mükelleftir. Kendini yola getirmek, kendini belirginleştirmek egoistçe bir tutum anlamına gelmez, etik davranış kodlarını yani bir doğruyu çıkarına, sonucuna bakmaksızın doğru olduğu için savunan- yapan kişilerin çoğalması toplumun da sağlıklı işleyişini getirir. Kendini bilip yola getirme iradesini gösteren insanların çoğalması millet bağının sıkılaşmasını sağlayacağı için ahlâkçılığın suni zorlamalarından daha sahici ve sahih birliktelikleri doğurur.

Ahlâk-çılar "bağırlarına taş basarak" birilerini yok saymanın, heder etmenin "kutsallığı"nı anlatır, etiğin aksine. Oysa feda, cesaret, vazgeçme erdemleri de etiktendir!

SABIT AHLÂK, DINAMIK ETIK

Hakikat için aileden devlete kadar her tür erki karşısına almayı göze alabilen bireyler yüksek iyiyi de inşa eder. Etik bu bağlamda kimi zaman siyasal boyut da kazanabilir; yerleşik değerlerin toplumu, bireyi çürütücü etkisine karşı durmak etiğin misyonu arasındadır. Bu açıdan millet bağını çözecek her tür yönelime kişisel inisiyatif alarak harekete geçmek etik tutuma örnektir. Bu açıdan etik aynı zamanda bir şeyin etiğidir; çevre hareketinin doğaya karşı geliştirdiği hassasiyeti taşırken bunun siyasi hedeflerini algılayabilmek de etiktendir. Sürü ve kitle psikolojisinden arınmış benlik ancak etik duyarlıkla mümkündür. Hamasetle bezenmiş, aktüel siyasetin borazanlığını yapan, din-vatan ezberleriyle yol bulmaya odaklı genel kabuller üreten ortalama hayat felsefesi, devlet ve medya kanallarına karşı "olması gerekeni" dile getirmek etiğin dinamik yapısıyla ilgili. Neoliberal tüketimciliğin belirginleştirdiği konformizm ahlâkçılığı daha da üretti. Maddi birikim, tüketim nesnelerine sahip olma itkisi ekonomik krizle beraber insan derinliğini daha çok açığa çıkardı. Kriz anlarında belli olur insan... Kişinin ne derece ahlâklı olduğunu yoklukta tecrübe ederiz. Zaman zaman ortaya çıkan ekonomik buhran dönemlerinde geleneksel ahlâka sıklıkla vurgu yapılırken etik geri çekilir.

Aslında ahlâkçı retoriklerin sesi çıksa da etik duruş sergileyenler değerlenir. Şahsî çıkarı için iyiyi ve kötüyü eğip bükenler gemilerini yüzdürmenin peşinde sefih görüntü çizer. Kur krizlerinde olduğu gibi en çok ahlâkçılar her şeyi, kutsal diye sunulan değerleri bile satabileceklerini gösterdi. Hırsızlık, yalan kötüdür ama "büyük davalar için işin gereğini yapmak, cari sistemde zorunludur" yargısı en kaba indirgemecilik yanında ahlâkçı düşüklüğün temel tezini yansıtır. Acının, kaybetmenin, yenilmenin o kritik eşiğinde ahlâkı bulmak isteriz fakat göremeyiz; onun yerine etik duyarlıkla karşılaşırız. İnsanları harekete sevk eden bilinç ve irade yoğunluğu kendiliğinden şekillenince kendi ikbalini arka plana atanlarla karşılaşılırız. Etikte iyi-faydalı- erek olmaz; doğru ve hakikat çıksın da ortaya isterse zararlı çıkan ben olayım, şuuru dünyadaki varoluşu anlamlandırır. Görevin gereğini yaparken görevini ihmal edip kötüye kullananı gördüğünde onu açığa çıkarmalısın; fakat statükocu ahlâk- çılık bir iyi ve kötü dengesi tutturarak usulsüzlüğü sümen altı ettirir.

İSLAM ETIĞI BENIMSER!

Etik bireysel varoluş tarzıdır; evren, yaratılış, varlık, dünya üzerine düşünmeyle gündelik var olma tarzı arasındaki gerilimi azaltma, benliğimizi kontrol etmeye yönelen büyük öteki ve her günkü varoluşların saldırılarını bertaraf etme girişimidir. Belki bir eleştiri olarak etiğin saf vicdan, saf varoluş, saf kendilik ile irtibatını, dünya ve içindekilerle münasebetin geri plana itilmesini eleştirmek mümkün; yanılma, hata, kin, nefret, çıkar kişileri savurur, benliği doğrudan belirler hatta fakat insan bu harici tesirlerin uzağına düşme potansiyeline her zaman sahiptir. Eski ile bağlarını koparabildiği gibi çevre ile irtibatını da varoluşuna doğrudan bağlamayacak boyuta getirebilir, insan-olma biraz da saldırılara karşı mukavemet kadar kendiliğini her ortamda izhar edebilmektir. İslam zikredilenin ötesinde ahlâk değil etiktir. Müslümanın öncelikle vicdanına danışmasını, kendini değiştirmesini, değişimi kendinden başlatmasını, örnek olmasını, herkesleşmemesini, sürüye dahil olmamasını ister.

Hüküm sahiplerinin, cemaatlerin, grupların kendi ahlâk öğretilerine karşı Müslüman duruşu etikle sağlanır; verili erdemler risalelerine, iyi vatandaş, örnek talebe, gözde derviş, iyi Müslüman gibi kıstaslara, ezber değerlere karşı Müslüman olmanın bilinci ve erdemini eyleyen, irade eden özne İslam'ın va'z ettiği değişimi, dönüşümü gerçekleştirir. Kritik eşikte, karar anında, kalabalıkların, aile-cemaat-örgütlü yapıların hilafına hakikati, bir doğruyu hiçbir amaç gözetmeden yalnız doğru olduğu için yapan, savunan Müslüman dünyanın anlamını belirler!