Ahmet Altan'a açık mektup

Bende hatırın filan yok ama seni adam yerine koyan Müslümanların hatırına senin adını andım.
Bende hatırın filan yok ama seni adam yerine koyan Müslümanların hatırına senin adını andım.

Sıradan insanlarla barışabilirim. Çünkü zaten kavga ettiğimde sıradan insanlarla kavgaediyorum. Çünkü zaten elhamdülillah kendimi bir şey sanacak kadar aklımı kaçırmadım.Ama kesinlikle kendini beyaz zanneden sünepe Avrupacılarla barışmayacağım.

Ben senin babanı da sevmezdim. Abini de sevmem. Muhtemelen anneni tanısam onu da sevmeyecektim. Sizi sevmiyorum ben. Nefret de etmiyorum ama.

Şimdiki İslamcılar son zamanlarda senden, sizden nefret ediyorlar. Çünkü onlara, yakın zamana kadar amigoluk yapıyordun. Coşturuyordun onları. Önlerine geçip, en ön saflara atlayıp boynundaki damarları şişire şişire düdük çalıyor, bayrak sallıyordun. Sen ihanetin hazzıyla coşuyorken, onlar senin cesaretini hesapsız bir isyan sanıyordu.

Ahmet Hüsrev Altan'dan nefretimin 20 sebebi

Sayısız insanın hayatını kararttınız. Sayısız insanı işsiz, onursuz, hayatsız, ailesiz, karısız, kocasız, anasız, babasız bıraktınız. Önden manşet bombalarıyla toz duman ettiğiniz ülkenin her yerine arkanızdan gözü dönmüş polisler savcılar daldı.

Nefret etmiyorum dedim ya az önce. Hah. Unut onu. Senden de senin gibi saldırgan, iğrenç, on beş dakkada bir görüş, ideoloji, kamp, üslup değiştirip duran ajan takımının tümünden de nefret ediyorum.

İnsanları yok ettiniz, öldürdünüz. Elinize kan bulaştı. Sen kulağına üflenen operasyon suflelerini müthiş bir direnişin haykırışıymış gibi manşet manşet çakarken, İslamcılar bu sloganları doğruyu, gerçeği söyleyen birisinin çığlıkları sanıyordu. İşlerine de geliyordu belki böylesi. Hem kendileri risk almıyorlardı hem de belki söylemeye, akıllarından geçirmeye bile cesaret edemeyecekleri şeyleri söyleyecek bir “enayi” vardı önlerinde. Sana hiç endişe etmeden sırtlarını dayamışlardı.

Sana çok güvenmişlerdi. O yüzden de şimdi ölesiye nefret ediyorlar. Tiksiniyorlar senden. Bense sadece acıyorum çünkü zaten güvenmiyordum filan diyerek ikinci sınıf babıali solcusu numarası yapacaktım şimdi ama vazgeçtim. Baştan beri nefret ediyordum. Nefret etmiyorum dedim ya az önce. Hah. Unut onu. Senden de senin gibi saldırgan, iğrenç, on beş dakkada bir görüş, ideoloji, kamp, üslup değiştirip duran ajan takımının tümünden de nefret ediyorum. Bu ay ki yazımızın ana fikri bu. Geç ve zor anladığını bildiğim için tane tane izah etmeye çalıştım mektubun girişini ki devamında da sorunsuz şekilde ilerleyelim.

Neden nefret ettiğime gelince. Birincisi şu ucuz dürüst kafir numaranı çok pespaye ve arsız buluyorum. Önceden de öyleydi. Önceden de çoğunun aksine bu numarayı aman da ne acayip dürüstlük diye görmüyordum. Ben mesela bir kimsenin bağıra çağıra ne kadar da müthiş şekilde iman ettiğini ilan etmesini de çok çirkin bulurum. Sen de yani, inanmıyorsan inanmıyorsundur. Bunu olur olmaz her fırsatta insanların gözüne sokarak, bakın ben o diğerleri gibi münafık değilim demek istiyorsun biliyorum. E? Bununla birlikte aralarda attırdığın o kandırılmaya müsait saf köylü kızları gibi oranı buranı göstermeni de bir o kadar iğrenç buluyorum. Güya aslında ne kadar temiz bir kalbin var ve aslında içten içe nasıl da Müslümanların o pürüzsüz inançlarına imreniyorsun. Tebliğe ne kadar da açıksın değil mi? Güya farkında olmadan sesleniyorsun onlara. Belli aralıklarla ısıtıp ısıtıp piyasaya sürdüğün o saf Müslümanların teslimiyetine hayranlığını anlattığın yazılarındaki üslubundan söz ediyorum. Müslümanlardan değil de hani mesela aborjinlerden bahsediyormuşsun gibi, ilginç ritüellerinden etkilendiğin bir Afrika kabilesinin üyelerinden bahsediyormuşsun gibi yazdığın yazılardan söz ediyorum. İslamcıların gazına gelip uçtuğun zamanlardaki yazılarından. Tabi liseli çocukların okuyacağı türden salak pembe dizi romanları yazan bir garibana kanaat önderi muamelesi yaparsan o da sana aborjin gibi davranır diyeceksin. Haklısın.

Ucuz dürüst kafir numaranı çok pespaye ve arsız buluyorum.
Ucuz dürüst kafir numaranı çok pespaye ve arsız buluyorum.

İkincisi askerlerle ilgili, gazetecilerle ilgili, siyasi partilerle ilgili operasyonel tavrını ve aslında varlık sebebini bir ilkesel tutum gibi, bir nesnel dürüstlük gibi pazarlaman. Yahu darbecilik, cuntacılık işinize geldiğinde sizin mesleğiniz değil mi? Hatta cuntacılık sizde ırsi değil mi? Bu kadar antimilitarist görünüp aslında bu kadar açık bir darbe sevicisi olduğun sırrı(!) cümle aleme faş olmuşken bu tuhaf müsamereyi sürdürmen acınacak bir tablo olarak duruyor ortada. Aynı şey gazeteciler için geçerli. Beş yıldır kafayı yemiş bir ilkesizlik ve saldırganlıkla önünüze gelenin paçasına saldırıyorsunuz. Sayısız gazeteciye insanların gözünün içine baka baka operasyon yapan siz değilmişsiniz gibi davranmanız ve hala nasıl bir arsızlıksa artık, gazetecilik, fikir hürriyeti filan gibi şeyler geveleyebiliyor olmanız hakikaten insanda hayranlık uyandırıyor. İşine gelen gazeteci özgürlük abidesi, işine gelmeyen gazeteci zaten gazetecilik faaliyetinden değil terörist olduğu için yok ediliyor değil mi? İşinize geldiği zaman bir siyasi parti tarihin görüp görebileceği en etkili devrimlerin adresi, işinize gelmediği zaman aynı parti ve aynı kişiler diktatör, otoriter, terörist bilmemne. İşinize gelen cuntacı asker kurtarıcı, işinize gelmeyen asker katil devletin tetikçisi. Öyle mi? Bunun gibi birçok sebep işte yani. Sayısız. Bu faslı burada keselim o yüzden. Keselim ama bir şey ekleyeyim öyle keselim. Söylemek istediğim şeylerin çoğu kişisel. Ama bu işlerin bir de hiç kişisel olmayan bir arkaplanı da var. Oraya biraz göz atarsak aslında ne dediğimiz daha rahat anlaşılacak. Konu aslında sen değilsin. Sen ebleh bir militan olduğu için, bu gibi meselelerde tam bir prototip olduğun için senin üzerinden anlattım buraya kadarki kısmını. Sana döneceğiz ama dediğim gibi, havaya girecek bir şey yok. Geçiyorum.

Dünya'nın çatısı

Avrupa’da veya Amerika’da sadece Müslümanların değil, kendilerinden saymadıkları herhangi unsurun ortaya koyduğu düşünce veya edebiyat eseri ancak kendi işlerine yarayacak bir kategori içine alındığında çevrime girebilir. Bu ölesiye böyledir. Öyle ki batı dünyası sadece bugünün eserlerine değil geçmişin birikimine de böyle bakar. İbn Haldun’u da, Farabi’yi de, İbn-i Sina’yı da, Mevlana’yı da Nazım Hikmet’i de, ya da çok uzatmadan, bugüne baktığımızda Orhan Pamuk veya Elif Şafak’ı da kendileri açısından kullanışlı birer aparat haline getirdiklerinde propaganda camının önüne koyuyor ve parlatıyorlar.

Bir düşünür veya sanatçı sadece batı medeniyetinin akredite parametrelerine, etrafını belirledikleri kategorilerin birisine uygun düştüğünde okuyucunun, izleyicinin önüne konabilir. Orada da mutlaka kendi ideolojik eksenleriyle çakışan tarafları görürüz. Aksi halde görülmez, dikkate alınmaz hatta varlığından haberdar bile olunmaz.

  • Dünya, kabaca iki yüz yıldır Kıta Avrupası’nın güçlü geleneğini ve Anglosakson züppeliği beynelminel ideolojinin çatısı olarak kabul ediyor. Bu çatının altında zaman zaman sosyalist fikirler belirleyici olacakmış gibi görünüyor, zaman zaman faşizm para ediyor, bazen etnik unsurlar sahneye sürülüyor veya dönem dönem tek tek akımlar, kişiler öne çıkıyor.

Türkiye’de ise uzaktan bakınca sol, liberal görünümlü siyasi fikir sahipleri ve hatta İslam’ı bir kültürel renk, bir zenginlik olarak algılayan merkez sağ da dahil olmak üzere ideolojilerin yıldızları bu ligde oynamaya can atıyor. Esas mesele dünyada kabul edilen büyük çatının, kimilerinin adına dünya düzeni dediği, kimilerinin türlü komployla tanımladığı, kimilerininse hayatın gerçekleri diye kabul ettiği zorlama çatının Türkiye’deki şampiyonu kim olacak meselesidir. Bu ligde oyuncu olmaya karar verenlerin, gayret gösterenlerin ilk ayırıcı özelliği milli olan ne varsa, Türkiye’nin, Türkler’in Müslüman karakterine müteallik ne varsa görmezden gelmeleridir. Düşmanlık etmeleridir. Ancak orijinal batılıların kendileri dışındaki unsurları görmezden gelmeleri, illa göreceklerse kullanışlı bir paranteze alarak görmeleri başka şey bizim yan sanayi batılı aydınların kendi memleketlerindeki düşünceyi ve sanat eserini taşlamaları başka.

Ömer Laçiner’le Beren Saat’in siyasi fikirlerinin ve ifade seviyelerinin bu kadar birbirine benzemesi mesela bizi bile hüzünlendirecek seviyede artık.

Avrupalı aydının yaptığı şeyin adı kendi milleti adına bir mücadele vermektir. Avrupacı aydının yaptığı şeyin adı ise ideolojik fahişelik. Avrupalı okuryazar kendi ordusunda kendi milleti için savaşıyor. Avrupacı kendi devletiyle didişiyor ve kendi milletiyle savaşıyor. Avrupalı düşmandır. Avrupacı ise dost olmadığı gibi düşman bile değil.

Ay makyajınız akmış!

Son yıllarda kültür sahasında şuurlu Müslümanların ve ideolojik iddiaları bakımından sıradan insanların dışında kalan sanatçıların, düşünürlerin, medya mensuplarının hatta dizi oyuncuları ve şarkıcıların bile bir emir komuta bağlılığı içinde inanılması ve algılanması güç bir cinneti köpürttüğünü en sıradan siyasi görüşlerini bile sinir krizi geçirir gibi ifade ettiklerini görüyoruz. Ömer Laçiner’le Beren Saat’in siyasi fikirlerinin ve ifade seviyelerinin bu kadar birbirine benzemesi mesela bizi bile hüzünlendirecek seviyede artık.

Ya da Toplumsal Tarih dergisinin, ki uzun süre gerçekten de çok merak ederek takip ettiğim bir dergidir, son zamanlardaki herhangi sayısının başyazısının altındaki imzayı kaldırıp o imza yerine Nazlı Ilıcak yazın, kimse yadırgamaz. Birikim dergisinde Ayşe Arman yazabilir. Kimse garipsemez artık. Herkes gördü ki, Müjdat Gezen’le Tanıl Bora arasında, veya mesela Murat Belge’yle Levent Üzümcü arasında bir irtifa farkı yokmuş. Özenle korudukları enteletektüel makyajları aktıkça altından her birinin gerçek yüzü çıkmaya başladı. Gezi olayları esnasında ağır makyajlı solcuların TOMA’ların önünde poz vermesinin böyle bir komplikasyonu oldu. Suyu yiyince şiştiler ve kameralara makyajsız halleriyle, ev halleriyle yakalandılar. Ne çirkinlermiş! Cahil, tahammülsüz, saldırgan, karanlık ve ahlaksızlar. Bütün üniversitelerini, sivil toplumlarını, edebiyat dergilerini, mizah, tarih, düşünce ve kültür dergilerini, yayınevlerini, internet sitelerini, birikimlerini de peşlerine takmışlar uçuruma sürükleniyorlar. Bereketsiz, çıkışsız, anlayışsız, karanlık ve korkunç bir yirminci yüz yıl faşizmine hapsediyorlar kendilerini. Üç dört yıldır bir sürü kerli ferli adam sürekli ana fikri Tayyip Erdoğan olan nefret, kin, manyaklık kompozisyonları yazıyor. Mikrofonu eline geçiren kendini yerden yere atıp aynı konuda müsamereler sergiliyor. Sanki Tayyip Erdoğan her birinin beynini elinden almış, zihinlerini esir almış, belirlemiş gibi. Allah şifa versin. Ya da ne bileyim artık çok sevdikleri hocalarının deyimiyle evlerine ateşler salsın! Allahummezelzelehum!

Sanki Tayyip Erdoğan her birinin beynini elinden almış, zihinlerini esir almış, belirlemiş gibi.
Sanki Tayyip Erdoğan her birinin beynini elinden almış, zihinlerini esir almış, belirlemiş gibi.

Sıradan insanlarla barışabilirim. Çünkü zaten kavga ettiğimde sıradan insanlarla kavga ediyorum. Çünkü zaten elhamdülillah kendimi bir şey sanacak kadar aklımı kaçırmadım. Ama kesinlikle kendini beyaz zanneden sünepe Avrupacılarla barışmayacağım. Bu arada İslamcı okur yazarların bir kısmında yeniden Gezi olayları öncesine dönme eğilimini siz de fark ediyorsunuzdur. Kucaklaşacakmışız. Birlik içinde olmalıymışız. Türkiye enerji kaybediyormuş. Mesela dediğim gibi, eskiden de hazzetmezdim ama ben artık ne olursa olsun Ahmet Altan’a bir daha tahammül etmek istemiyorum. Artık Tanıl Bora’nın, Murat Belge’nin, Ömer Laçiner’in ve devletin üniversitelerinde, sivil toplum kuruluşlarında, medyada, çok uluslu şirketlerin arka odalarında yuvalanmış bu Avrupacı üçüncü sınıf entel sürüsünün politik kaprislerine şahit olmak istemiyorum.

Osman Kavala’nın yandan yemiş pespaye versiyonlarına artık katlanmayacağım. Üç yüz tane devlet düşmanı.

Milletten nefret eden, üç yüz tane İslam düşmanı. Son dört yıldır Amerikancıydılar, Kemalist oldular, Gezici oldular, yeniden Amerikancı oldular, PKK’lı oldular, Cemaatçi oldular. Kendi payıma hiçbirisiyle barışmayacağım. Allah beni bunlarla imtihan etmesin bir daha. Hiçbir hezeyanlarını, hiçbir görüşlerini, kuyruklarına taktıkları hiçbir İslamcı eskisi soytarıyı merak etmiyorum. Ellerinde adına yaşam tarzı dedikleri pis, mikrop yuvası hayatlarından başka müdafaa ettikleri hiçbir şeyleri kalmadı. Ne merak edilecek, takip etmeye değecek, besleyecek bir şey yazıyorlar artık ne de okumaya, ilgilenmeye, izlemeye değecek bir şey yayımlıyorlar. Sıradan insanlarla barışabilirim. Hiç kimseyle küs filan da değilim zaten. Ancak bu ikiyüzlü Avrupacı soytarı sürüsünün cerahatini, necasetini, küfrünü, düşmanlığını ömrüm boyunca unutmayacağım.

Amaaaaan, banane!

Ahmet Altan, mektubu bitirirken bir iki kelimeyle yeniden sana dönelim. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere batılı devletler, tarihin şahit olduğu en zalim, gaddar, barbar, aşağılık insanlar, burnumuzun dibine kadar girip beşeriyetin, haysiyetin, ahlakın yüzünü parçalarken, medeniyete, kültüre, insan haysiyetine tecavüz ederken sen hala ve neredeyse sadece Türklere, Müslümanlara saldırıyorsun. Artık iyice çaptan düştün. Bende hatırın filan yok ama seni adam yerine koyan Müslümanların hatırına senin adını andım, arkadaşlar da eksik olmasınlar bu kadar düzgün bir dergide bu önemsiz meseleye iki tam sayfa ayırdılar.

  • Son zamanlara kadar iğrenç şekilde ağza alınmayacak hakaretlerine, “sarhoş dizi oyuncusu Asmalımescit’te nasıl basıldı” haberlerinin yanında Ahmet Altan’dan bomba twetler gibi eğlencelik kıtırlara rastlıyorduk. Farkındaysan artık bu türden haberlere bile konu olamıyorsun.

Eğer sizin kuşağı takip eden liberal, solcu, Amerikancı, Kemalist, Avrupacı, Gezici çocuklara karşı azıcık bir merhametin varsa, içinden yarasalar fışkıran kin fışkıran kalbinde birazcık insanlık kaldıysa onları uyar. Sizi takip eden çocukları uyar. Sonları senin gibi olmasın. Müslümanlar size bir şey yapmadı. Size bir fenalıkları olmadı. Onlardan sana iyilikten başka hiçbir şey dokunmadı. Senin için çok geç biliyorum ama gençler için hala köprüden önce bir çıkış vardır. Hala seni dinleyen birileri varsa söyle, İslam’a, Müslümanlara, millete düşmanlık etmenin kimseye bir faydası yok. Görüyorsun ki olmadı. Yine başaramadınız. Yine başaramayacaksınız.

Daha da çirkinleşecek, daha önemsizleşecek, cehaletten, kinden, nefretten, düşmanlıktan daha da çıldıracak, kararacaksınız. Size benzemesinler. Çocuklara yazık. Biz o gençleri de kendi çocuklarımız olarak görüyoruz. Fenalığın, azgınlığın kimseye faydası yok. Ha, sana ne, sen ne karışıyorsun diyebilirsin. Durup bir düşününce yalnız. Bananeyse hakkaten. Aman!