Aile, akraba, emoji

İllüstrasyon: Cemile Ağaç
İllüstrasyon: Cemile Ağaç

Komşusu, akrabası, aile fertleri, mahalle sakinleri ile muhabbet kurmasının önü kesilen insan, sosyal medya üzerinden emoji ifadeleri ile yakınlık arıyor. Emoji ile “yakınlık”, birinin derdi ile dertlenmekten çok daha pratik çünkü!

“İslam, ilk toplumu iki muvahhid beşerin (Âdem ve Havva) nikâhlı birlikteliği (mübaşeret) ile kurmuştur.”*

Bir insana olan itimadımızı/kefaletimizi ifade etmenin dünya kelamı ile en üst seviyesi, ailece görüştüğümüz veya aile dostu olduğumuz bilgisini ortaya koymaktır. Bunu, muhatabımız nezdindeki kendi itibarımız ile yol arkadaşımızın itibarını irtibatlandırmakla temin etme yoluna gideriz. Ailece görüşüyoruz dediğimiz kişinin öncelikle namus, sır ve malı emanet edebileceğimiz biri olduğunu söylüyoruz. Allah (Azze ve Celle) adına yemin vermenin hemen altında konumlanan bu kefaletin aslı, ailenin mahremiyeti ve aziz oluşuna dair herkeste bir ön kabul olmasıdır.

Allah (Azze ve Celle) adına yemin vermenin hemen altında konumlanan bu kefaletin aslı, ailenin mahremiyeti ve aziz oluşuna dair herkeste bir ön kabul olmasıdır.


Ailenin nikâh, hane/ev, geçimlik meşguliyet, akraba ve mülke dair irtibatı ayrıca izaha muhtaç olmayacak şekilde açıktır. Aile ve onunla alakalı olarak ortaya çıkan; aile fertlerinin iş bölümü, birbiri üzerindeki hakları, akrabalık, yardım ve gözetme, sahip çıkma, miras, bakmakla mükellef olma yükümlülüğü gibi hususlar, hukukun konusu olmaktan önce insan fıtratıyla alakalıdır.

“... hemen yer(yüzün)de fesat çıkaracak, akrabalık münasebetlerinizi bile parçalayıp keseceksiniz öyle mi?”Muhammed suresi 22. ayetinde Allah (Azze ve Celle), kendi aralarında konuşurken savaşma isteğini izhar edip cihat ile ilgili hüküm sabit olduğunda yan çizenlerin durumuna dair ihtarda bulunuyor. Savaşta bozgunculuk yapıp geriye dönmeleri veya iktidar sahibi olmaları hâlinde (Elmalılı Hamdi Yazır -Allah ona rahmet etsin- “Tevellî”nin iki manaya ihtimali vardır: Birisi, arkasını dönüp kaçmak manasına “tevellî”den, birisi de “velâyet”ten tefe’ül ölçüsü olarak, vali olmak, iş başına geçmek manasında tefsir edilmiştir. Dolayısıyla mananın ikisi de doğrudur”der.) sebep olacakları yıkımın büyüklüğü, akrabalık bağlarının kopartılması üzerinden ifade ediliyor. Neden? Akrabalık bağlarının, yok edilmesi göze alınamayacak kadar esasa dair ve herkesçe kabul görmüş ilahi bir nizamın nüvesi olması sebebiyle. Bu yıkılırsa yeryüzünde bulunmamızın gerekçelerini ve imkânını ortadan kaldırmış oluruz. Allah’a (Azze ve Celle) kulluk takdim etmenin zeminini yok ederiz. Günümüzün meselelerini anlamak bakımından bu hususun ayrı bir önemi var.

İnsanın yeryüzüne indirilmesiyle alakalı olarak dünya hayatı dediğimiz şey, öncelikle aileden bahsediyor demektir.
İnsanın yeryüzüne indirilmesiyle alakalı olarak dünya hayatı dediğimiz şey, öncelikle aileden bahsediyor demektir.

Yeryüzünde Allah’ın (Azze ve Celle) razı olacağı her şeyin aile ile oluşan hukuk ve yakınlığın muhafazası üzerinden gerçekleşmesi ve onunla kemale ermesi söz konusu. İnsanın yeryüzüne indirilmesiyle alakalı olarak dünya hayatı dediğimiz şey, öncelikle aileden bahsediyor demektir. Bundan kişi olarak Allah’a iman etmenin de öncesinde, işin en başından bir canlı olarak insanın yaşama şartlarına haiz olabilmesini anlamamız gerekiyor. Doğum, bebeklik ve büyüme sürecindeki zahmete güç yetirebilmek, yeryüzünün imarı ve yalan dünyada sükûn bulmak ancak ailenin varlığı ile mümkün. “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi O’nun varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır” (Rûm Suresi 21. Ayet Meali)

  • Yeryüzünde kan dökücülükten arınmış bir neslin varlığı ve nizamın tesisi, Allah’ın (Azze ve Celle) ve Resul’ünün (sallallahu aleyhi ve sellem) bize hayat veren şeylere çağırmasına icabet etmekle mümkün ancak.

Aileyi, Kitap ve Sünnet'te buyurulduğu şekliyle muhafaza etmek; teşri hidayetin zeminini oluşturan fıtratı, şeytan ve takipçilerinin yağmalamasına, değiştirmesine terk etmemek demektir. Aile, onunla ve onun etrafında oluşan muhkem mevzi, kulluğumuzu Allah’a has kılmanın bütün imkânlarını içerisinde barındıran bir rahmettir. Kaldı ki bunu terk etmek peşin bir zilleti, akıbetimizin hayr olmasını umut ederek işlediğimiz işlerin zayii olmasını kabul etmektir. “Ahirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabayı ihmâl etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 43, Tirmizî, Kıyâme 57, İbn-i Mâce, Zühd 23)

Anlatmaya çalıştığım, Batı modernizmine ram olan hayatlarımız için İslami ve geleneksel aile imar planı yapmaya dair fantastik tavsiyelerde bulunmak değil. Allah’ın emir ve sakındırması bize hayat veren şeylerdendir, ya icabet eder ya da kulak asmayız ancak her iki durumda da hak ettiğimize kavuşuruz.

“İşte onlar, Allah’ın, lanetlediği (rahmetinden kovduğu), kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.” Muhammed Suresi 23. Ayet Meali

Lokmalar Besmelesiz, meşguliyetler bereketsiz, evler muhabbetsiz, dostluklar sadakatsiz, şehirler merhametsiz, çocuklar edepsiz, yaşlılar sahipsiz kalmadan önce nereye doğru gitmekte olduğumuza bakalım.

Taberî, ayetin tefsirini şu şekilde ifade etmiş: “İşte yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve akrabalık bağını koparan bu insanlar; Allah’ın, lanetine uğratarak rahmetinden uzaklaştırdığı ve öğütlerine karşı kulaklarını sağırlaştırdığı, delillerine karşı gözlerini kör ettiği kimselerdir. Bunlar, çevrelerinde bulunan delilleri görüp ibret almazlar.”

Ayetin tefsirinde yer alan bu izahı şöyle anlamak mümkün müdür acaba?

Biz müminler akrabalık bağlarını ve o bağların tesis edilmesini mümkün kılan şartları, vecibeleri ıskalarsak eğer, Allah’ın lanetlemiş olduklarına yaklaşırız veya onlardan oluruz. Etrafımızda olup biten, bize tesir eden hadiseleri anlamak ve gerekiyorsa sakınmak için gerekli olan çaba ve kavrayıştan mahrum kalırız. Bize dünyada izzet verecek olan eylemlerin neler olduğunu ayırt edemez ve yaptığımız iyi işlerin bereketini göremeyiz. Hayrolsun diye el attıklarımıza ateş dokunur ve zayi olur. Yıkılması için çaba sarf ettiğimiz kötülükler, dünyanın gündemine taşımak için kafa yorduğumuz meseleler, menzili maksuda varmak için çıktığımız yollar harap olur.

Komşusu, akrabası, aile fertleri, mahalle sakinleri ile muhabbet kurmasının önü kesilen insan, sosyal medya üzerinden emoji ifadeleri ile yakınlık arıyor.
Komşusu, akrabası, aile fertleri, mahalle sakinleri ile muhabbet kurmasının önü kesilen insan, sosyal medya üzerinden emoji ifadeleri ile yakınlık arıyor.

Fıtratta halk edilen ve onda mündemiç olan her şey, hak olanın ikame edilmesini mümkün kılmasının gözetilmesi sebebiyle var. O düzenin dışına çıkmak hususunda hadsiz davranarak varılacak bereketli bir yer de yok. Bu; toplumun sosyolojisindeki değişmeyle alakalı entelektüel bir problem olmanın ötesinde iman etmenin sınırları içerisindeki bir mesele.

Şeytan ve hayatını onun adımlarını takip etmeye adamış olan adamların batıl olanı hâkim kılmak için yapmak zorunda oldukları ilk iş; kişinin aile ve akrabalık münasebetlerini zedelemek ve mümkün olması hâlinde kesmektir. İnsan; fıtratında olanlar sebebiyle ihtiyaç içerisinde olduğu emniyet, yardımlaşma, ahlak, nizam, mesuliyet, bağlılık, fedakârlık gibi hususlarda diğer insanlarla bağını kopararak yaşayamaz. M. Mungan’ın bir şiirinde dediği gibi “O boşluk doldu sanırsınız, oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.” O diğer insanlar, öncelikle aile ve akrabalarımızdır.

Batıl; dünyayı imar ve kendini ıslah etmeye mütenasip olarak halk edilen insan fıtratını, mekânından ve membaından ayrı düşürmek suretiyle değiştirmek ister. Onun egemenliğine giden yolu açacak olan ilk ifsat alanı budur: İnsanı önce fıtrat olarak mücehhez kılındığı şeyden yana eksiltmek ve sonra oluşan boşluğu kendi oyuncaklarıyla doldurmak. Eğer dünya yalan ise iman ile irtibatlı olmayan her şey oyundan ibarettir.

Komşusu, akrabası, aile fertleri, mahalle sakinleri ile muhabbet kurmasının önü kesilen insan, sosyal medya üzerinden emoji ifadeleri ile yakınlık arıyor. Emoji ile “yakınlık”, birinin derdi ile dertlenmekten çok daha pratik çünkü! Mahalle ve komşuluğa dair anlatılan hikâyenin geçmiş zaman kipinde olması, insanların tutum alışları değişmeden önce, o ilişkileri bünyesinde muhafaza etmeye dair hafızası olan mekânların yıkılmasıyla ilgili bir durum. Eve, mahalleye, şehre ve orada yaşanan şeylere hayat veren nizam; kapitalist usulü zenginleşmenin totem sunaklarına adak olarak konulmuştur.

  • İnsanın ayağının altına sentetik bir yaşama alanı seriliyor. Etiyle kemiğiyle gerçek olan her şey avatarlarla yer değiştirmekte, sokağımızda olan mesele, mobil kameralarla bir simülasyona dönüştürülerek hazmedilmekte şimdi.

Sanal olanın gerçekliği üzerinden paralel hayat görüntüsü verilen ve insanlığı yok edecek kocaman bir kara delik de aynı anda inşa ediliyor üstelik.

İnsanın vahye muhatap olmaya mütenasip yaratılışı yok edilmek suretiyle İslam’ın muhatapsız kalması hedefleniyor. Hafızamızı kaybetmeden önce yaratılışımızın Allah tarafından tahkim edilmiş ayetlerine yönelmeliyiz. Aile ve onun üzerinden bize ulaşacak olan rahmeti muhafaza edemediğimizde elimizde hiçbir şey kalmayacak.

Lokmalar Besmelesiz, meşguliyetler bereketsiz, evler muhabbetsiz, dostluklar sadakatsiz, şehirler merhametsiz, çocuklar edepsiz, yaşlılar sahipsiz kalmadan önce nereye doğru gitmekte olduğumuza bakalım.

Şeddad bin Evs, şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurdu: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey ‘şirk’tir. Bilmiş olunuz ki; şüphesiz onlar güneşe, aya veya puta tapacak değillerdir. Ancak, gizli bir (dünya) arzusu taşıyacaklar ve amelleriyle Allah’a ortak koşacaklardır.” (Sünen-i İbn-i Mace, 4205)

* Lütfi Bergen / “İnsan Kalmak, Beşer (Muştu) Olmak”, akkalemler.com