Asırlardır sönmeyen ışığımız: Âlimler ve kitaplar

Âlimler Kitaplar
Âlimler Kitaplar

Geçen yıl “Bıraktığımız yerden başlıyoruz” diye bir ilan gördüm. Bıraktığımız yer mi? İlanın üstünde Türkiye 1. Arapça Kitap Fuarı yazıyordu üstelik. Şaşkınlığımı yanıma alıp Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’ne yani Kızlarağası Medresesi’ne ışınlanmıştım. Kısıtlı Arapçamla bu meseleyi aydınlatmam gerekiyordu.

Düzenli olarak takvimi açıp kitap fuarlarını, sahaf festivallerini, okur-yazar buluşmalarını takip ediyorum. Bir heves eşe dosta haber salıp, mümkünse peşime takarak koştur koştur gidiyorum kitap fuarlarına. O kadar kitabı çantama doldurmuş olmama rağmen eve dönerken “yine de bir şeyler eksik kaldı” hissiyle dönüyorum gerisin geriye.

Neydi o sahi? Böyle etkinliklerin indirimli kitaplardan, yazar imzalarından yahut yeni çıkan bir kitabın yazarıyla tanışmaktan daha fazlası olması gerekmez miydi?

Her bir fuara aynı beklentiyle gidip çoğunlukla tatminsiz dönerken geçen yıl “Bıraktığımız yerden başlıyoruz” diye bir ilan gördüm. Bıraktığımız yer mi? İlanın üstünde Türkiye 1. Arapça Kitap Fuarı yazıyordu üstelik. Şaşkınlığımı yanıma alıp Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’ne yani Kızlarağası Medresesi’ne ışınlanmıştım. Kısıtlı Arapçamla bu meseleyi aydınlatmam gerekiyordu.

Lübnan, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Fas gibi Arap ülkelerinden birçok yayıncı oradaydı. Stantlar, kitaplar her şey olması gereken gibiydi. Üstüne fazlası bile vardı. Alanlarında yetkin birbirinden değerli akademisyen ve âlimler bıraktığımız yeri anlatıyordu sırayla.

Böyle etkinliklerin indirimli kitaplardan, yazar imzalarından yahut yeni çıkan bir kitabın yazarıyla tanışmaktan daha fazlası olması gerekmez miydi?


Başladığımız serüven Moğollar Bağdat’ı talan edince yarım kalmıştı. İsfahan’da bırakmıştık onu, Buhara’da. Harran’da İslam’ın ilk üniversitesini açmıştık. Semerkant’ta bir rasathane kurmuştuk. Basra’dan yola çıkıp Kurtuba’ya kadar götürmüştük onu aslında. İstanbul’da en parlak dönemini yaşatmıştık. İslam Medeniyetinin temel taşlarını dizmiştik tüm Müslüman coğrafyaya.

Başladığımız serüven ilim, kültür ve bilim ekseninde tastamam İslam Medeniyetinin binasıydı aslında. Yüzyıllar boyunca birçok yıkım ve savaş gördü bu bina. Ama yüzlerce âlime de ev sahipliği yaptı. İbni Rüşt, İbn Heysem, Mimar Sinan, İmam Buhari, İbni Sina gibi isimler bu binanın sakiniydi.

Bıraktığımız yer ise tam olarak burasıydı. Sultanahmet Meydanı’nın hemen yanında duruyordu işte. Osmanlı o binayı alıp bir imparatorluğun tam merkezine koymuştu. Gezgin âlimlerin, bilginlerin kenti olan İstanbul’da kalmıştı tüm ilerleyişimiz.

Bu yüzden bıraktığımız yerden başlıyorduk. Tarih boyunca Türkçe ve Farsçaya öncülük ederek ilerleyen Arapçayı da anlatım biçimi olarak seçmiştik kendimize. İlim ve düşünce dünyamız bu alfabe etrafında şekillenmişti.

Gezgin âlimlerin, bilginlerin kenti olan İstanbul’da kalmıştı tüm ilerleyişimiz.
Gezgin âlimlerin, bilginlerin kenti olan İstanbul’da kalmıştı tüm ilerleyişimiz.

Arapça Kitap Fuar’ında adını bilmediğim o eksikliğin yeri doluvermişti. Bilinç. Daha doğrusu medeniyet bilinci. Niyazi Mısri’nin “nerden gelip nereye gittiğini bilenler” diye kastettiklerinden biri olmuşçasına memnundum halimden.

Sezai Karakoç’un “elini bir uzatsan dokunacaksın ona” diye bahsettiği medeniyet. Modern dünyanın gözümüze çektiği perdenin hemen arkasında olan şey bu:

  • İslam medeniyeti. Onu kavrayacak bilince ulaşmak zorundayız ve her an tekrar tekrar hatırlamakla mesulüz. Bu bakışı bize kazandıran ve hatırlatan her şeye varım ben.

Bu yüzden, benim nazarımda Arapça Kitap Fuar’ı pek kıymetliydi. Daha doğrusu halen kıymetli. Çünkü bu sene yeniden kuruluyor fuar. Peşinden gitmem için yeni bir başlık var önümde: “Asırlardır sönmeyen ışığımız: âlimler - kitaplar”

Bu sene 17-26 Şubat tarihleri arasında İstanbul Sultanahmet Vakfı ile birlikte Sultanahmet Medresesi’nde düzenlenecek olan Arapça Kitap Fuar’ı daha çok ülkeyi ve daha çok yayınevini bir araya toplayacak.

Türkiye Yazarlar Birliği ve Haşimi Yayınevi’nin birlikte oluşturdukları bu etkinlik toplumsal hafızamızı tazeleyecek diye ümit ediyorum.

Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası olan bu topraklarda, Kur’an dili Arapçanın diğer İslam toplumlarıyla aramızdaki birleştirici gücünü bir kez daha hatırlatan fuar, Suriye gibi farklı yerlerden savaşın acısı içerisinde ülkemize sığınmak zorunda kalmış mülteci ailelerin çocuklarını da unutmamış. Fuar süresince Arapça çocuk dergisi dağıtılacak ve binlerce Suriyeli çocuk bu dergilerden faydalanacak.

Âlimlerimizi ve kitaplarımızı öne çıkarmayı hedefleyen fuar, İslam dünyasının bu zor günlerinde coğrafyamız üzerinde uygulanan stratejilere ve oyunlara, bu büyük medeniyet binamızla karşı direnmemiz gerektiğini savunuyor.

Eşe ve dosta haber salıp koşa koşa gittiğim fuarı bu kez size de duyuruyorum. Hatta bu bir açık davetiyedir: “İstanbul Sultanahmet Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi ve Haşimi Yayınevi organizasyonuyla ikinci kez düzenlenecek olan Türkiye Arapça Kitap Fuar’ına…” hep beraber gidelim