Barbarların kent istilası

İyilerin atası da iyiydi, barbarların atası da barbardı.
İyilerin atası da iyiydi, barbarların atası da barbardı.

İçerimde hem Nil’in, hem de ona benzemeye çalışan Dicle’nin ve Kızılırmak’ın çağıldayışı. Üzerimde binlerce yıllık toprak örtüsü; altında ve üstünde istilalara maruz kalmış, yenilgilerle sindirilmiş, sömürülmüş, yalnız bırakılmış bir miras.

Bir

Kalbimi kırdım ben, artık herkeslikten uzak bir hiçkimseydim. Ne kendim olabilirdim ne de başkasına yaranan biri. İçerimde yüzyıllık ağrıları, şehirlerin hafızasına sinmiş istilalar, yıkılmış, kasvetli geceler. İçerimde debelenen uğultulu mağaralar var. Hangi hayalim yolunu kaybedip bu mağaralara düşerse oradan bir çığlıkla yok oluşa doğru sürükleniyor.

Daha cinnet, daha barbar, daha varsıl ve mutsuz olabilmek için kendi yalnızlığımızı barbarların anarşist tavırlarıyla değiştiriyoruz. Hiçbir renk ve koku; hiçbir rüya ve kâbus kadar etkili olmayacak bu çağın insanına.


İstilalara düçar olmuş gözlerimde, kentin varoşlarından en tedirgin yerlerine kadar çağırdım sesimi, o sesimi sesin tüm katmanlarında kaymaklanmış kelimelerle biriktirdim. Kendimin kendim olduğuna dair kanaatlerimi, o kaymaklaşan sesin son tabakasında kendime uladım. Artık sesini bulmuş bir şair gibi çağıldayabilirdim yüzyıllar boyu.

İçerimde hem Nil’in, hem de ona benzemeye çalışan Dicle’nin ve Kızılırmak’ın çağıldayışı. Üzerimde binlerce yıllık toprak örtüsü; altında ve üstünde istilalara maruz kalmış, yenilgilerle sindirilmiş, sömürülmüş, yalnız bırakılmış bir miras.

İyilik gibi kötülük de miras bırakılabilir. İyilerin atası da iyiydi, barbarların atası da barbardı. İnsan neyi nasıl miras bıraktıysa o miras dünya haziresinde birbirine eklenerek çoğalıyordu. Kimi zalimken çocukların uçurtmalarına göz diker, kütüphanelerin küllerini Dicle’nin ve Fırat’ın soğuk sularına atar, kimileri ise o uçurtması olan çocuklar üzülmesin diye rüzgârı nefesiyle desteklemeye çalışır.

İki

Dünya kendine bir yer arıyor. Bir yer, insanın içerisinde kurgulanmış o mermerden serinliğe. O mancınıktan atılan hayale, o rüyaya bulaşan karanlığa. O sessizliğe ve muhteşem yalnızlığa. Kimin yalnızlığı çok ise, ulaşacağı kalabalık da o orandadır.

  • Yalnızlığını duvar diplerinden asfalta doğru kaydıran ve oradan şehrin ışıklı, gösterişli caddelerine kaydıran modernlik; hem bireysellik yalanı ile insanları bunalıma, hem de gösteri dünyasıyla eğlenceye davet ederek insana insanlığından çıkma dersleri veriyordu.
Şimdi her barbarın kent ahalisinden olduğu gerçekliğini bilmemiz lazım.
Şimdi her barbarın kent ahalisinden olduğu gerçekliğini bilmemiz lazım.

Şimdi her barbarın kent ahalisinden olduğu gerçekliğini bilmemiz lazım. Üzerinde, içinde ve kenarında yaşanılan bu kentler artık istila edilip talana uğramış, ardından da yağma edilmiş bir duruma iter bizi. Bu meyanda kendi hanemize ne dersler çıkartmamız gerektiğini ise modern dünyanın kâhinleri ekranlardan şırıngayla aşılıyor zihinlerimize.

Daha cinnet, daha barbar, daha varsıl ve mutsuz olabilmek için kendi yalnızlığımızı barbarların anarşist tavırlarıyla değiştiriyoruz. Hiçbir renk ve koku; hiçbir rüya ve kâbus kadar etkili olmayacak bu çağın insanına. Rüyasını çaldırdığından beri kendine rüya arayan ve buna ister Amerikan, ister İngilizyan, ister Çinyan desin hiçbiri kâr etmeyecek içerisindeki sancıya.

Üç

Barbarlar kenti istila etti, şehre koşarak gelen adam bunu bize bildirdi. Şehrini barbarlara karşı korumanın zamanı gelmedi mi?