Beklemek vardır, koşarak.

Gazi Osman Paşa
Gazi Osman Paşa

Beklemek vardır ve buradadır. Koşarak gidilir ona. Tasarlanmış adımlarla… Dünyaya yazılı hikâyesi budur insanın. Dünyanın bile hikâyesi budur. Beklemekten yapılmıştır çünkü. Yaralı ve alışamamış insanlar olarak dünyayla aynı şeyden yapılmışız biz de: beklemekten. Geçmişte ya da gelecekte değildir. Bugün, buradadır. Zamanın kendini duyumsattığı, genişleye genişleye durduğu yerdir.

***

Beklemek nedir? Beklemek nereyedir? Beklemek neredendir? Uzun konulu sorularımız bunlar. Çünkü ‘soru’dur insanı mümkün kılacak olan. Her bir insan teki, her bir hikâye, her bir yarım kalmış heves, atılmış ya da atılmayı bekleyen her adım, yüzde açılan her derin çizgi beklemeyi bilir. Oturarak ya da kalkarak bekleriz. Uzaklaşarak ya da yaklaşarak bekleriz. Gittiğimizde de kaldığımızda da bekleriz. İnsan türünün bir türlü sevemediği ama her anını ona ayarladığı uzun bir çaresizliktir o sıkılanlar için. Derin bir içe doğruluktur anlayanlara… Bütün an’larımız gelecek zamanlıdır bizim. Sevgiliyi beklemek de buna dâhildir… Tüm eylemin kaynağıdır çoklukla... Yöneliriz ve bekleriz, dururuz ve bekleriz. Severiz ve bekleriz… Yapılırken kendi üzerine düşünülmeyen ‘şey’dir beklemek. Kendisinden başka her şeyi çağıran bir eylemdir. Kendisinde kalınan ama üzerinden hızlıca geçilendir. Öznesi insandır beklemenin. Ama sadece insan değildir. Tarih de bekler mesela… Yeniden doğmayı bekler. Yeniden düzünden okunmayı… Hafıza da bekler; yeniden gelmeyi… Coğrafya bile bekler; yeniden gerçekleşmeyi. Ama öznesi insandır beklemenin. Sabretmeyi bilen insan için, insanın özne olduğu bir varlıktır. Bekleyen ve beklenendir. Yorucudur. Ama asıl korkunç olan bekleyecek bir şeyi kalmamaktır.

İTHAF

Dünya savaş tarihinin sayılı dehalarından biriydi o. 1832 yılında Tokat’ta doğup, nisan ayının beşinde 1900’de İstanbul’da vefat etti. Kahramanlık nedir sorusunun cevabını tek başına verebilecek bir adam olarak yaşadı ömrünün her saniyesini. Hepimiz için ortak bir hikâye inşa etti tek başına. Bir kahramanlık hikâyesi… Bir destan. ‘Yenilgiye övgü’nün sebebiydi aslında. Yapılması gerekeni yapmanın memnuniyetiydi gerçekte. Adına marşlar yazıldı, adına efsaneler söylendi, adı çocuklara verildi. Nesillerin şarkısı oldu. Savunma savaşlarında kendi buluşu olan ‘boy siperi’ fikrini geliştirerek eşsiz bir savunma hattı kurmayı başarmıştı. Yardımsız ve yiyeceksiz kalan 40 bin evladıyla sürekli takviye alan 200 bin düşmana karşı aylarca durmadan direndi. Onları püskürttü, onlara huruç etti…

Ordusu yiyeceksiz kalınca nihayetine aylar sonra askerini kırdırmaktansa silahını vermeyi daha uygun gördü. Eşsiz kahramanlığına saygı duydu düşmanları bile… Bir kahramanın kılıcını ‘esir’ alamayacaklarını söylediler. Bizzat Çar, kılıcını kendisine takdim etti. Filmini biz çekmedik, düşmanları çekti. Romanını bizden önce düşmanları yazdı. Hikâyesini biz değil daha çok düşmanları anlattı. Çocuklara ve gençlere, gelinlik kızlara ve delikanlılara, ihtiyarlara ve yöneticilere, askerlere ve ahaliye her saniyesini ezberletmemiz gereken bir şarkının adıydı o. Cins bu sayısını ona ithaf ediyor. Tam da bu ay ahirete uğurladığımız kahramana… Plevne Savunması’nın eşsiz paşa babasına… Dünya savaş tarihinde yenilgisine marş yazdıran tek komutana… Gazi Osman Paşa’ya…