Bir yanlışı düzeltme ehliyeti kimlere verilmeli?

Turan abi, bizim köydekiler için hırsız, şarapçı ve düzenbazdı.
Turan abi, bizim köydekiler için hırsız, şarapçı ve düzenbazdı.

Ne zaman bir hata yaptığımın farkına varsam hatırlarım o eli ve leyleği, elektrik direğini ve yorgun ahşap evin çatısını. Turgut Uyar, o gün orada Turan abiyi görseydi o meşhur dizesini “Bir şeyi düzeltmeye kalkmanın var ettiği” diye yazmaz mıydı?

Düzene ancak başkalarının yanlış bildiklerini yaparak varabileceğine inandırmış olmalıydı kendini.

İnsanoğlu yanlış denen meretin tanımlarını yapmasaydı tarih boyunca, onu bulmuş olmasaydı, insanlığın başlangıcı bir yanlış sonucunda meydana gelmeseydi… O yanlışı Turan abi bulurdu. Bulmakla da kalmazdı muhtemelen, o yanlışa hem şeyh, hem mürit, hem de mekân olurdu. Öyle yanlıştı Turan abi, bizim köydekiler için hırsız, şarapçı ve düzenbazdı. Bir düzeni olsun diye düzenbazlık ediyordu bana kalırsa ya. Düzene ancak başkalarının yanlış bildiklerini yaparak varabileceğine inandırmış olmalıydı kendini. Haksızdı, haksız olmak da bu sürecin bir gereğiydi, olmalıydı.

Bir bayram sabahıydı. Abdest aldık ve etkili yakınlarımızı yakmış gibi bir neşeyle yürüdük camiye. Namazlar kılındı ve pek tabii şaşıranlar oldu. Şaşırmak çocukluğumdan beri Müslümanca bir şeymiş gibi geliyor bana, çünkü biri hafız diğeri hoca olan dedemlerin arasında kıldığım ilk bayram namazında ikisinden birinin şaşırdığını, diğerinin ona kıkırdağını fark etmiştim. İşlediğim günahlara da belki bu yüzden şaşırıyorum.

Bayram namazı sonrası caminin içinde bayramlaşma çemberinde derin bir matematik gizliymiş gibi geliyor, oysa her şey çok basit. Turan abi de sırada, benim bir adım önümde, bu demek oluyor ki en son onunla bayramlaşacağım. Camiden çıkıp alt köye doğru toprak yoldan giderken dedemlerden kopmuş ve Turan abiye takılmıştım. Birden durdu, duruşunda bir şeyler gizliymiş gibi durmadı, belli ki yorulmuştu. Ciğerlerini tıkayan Maltepe sigarası, türlü içkiler, marazlı bir kalp ve bir bayram namazı.

  • Durdu ve bana bir Marlboro uzattı, bu bizim köyde jilet gibi pantolon, küslerin barışması, rengârenk eşarplarla birlikte “bugün bayram” demenin yollarından biriydi. Biliyordum ki kaçak Marlboro’ydu bu, kamyonculuk yapan ve her girdiği şirketten kamyonlardan mazot çektiği için kovulan oğlunun babasına bayram hediyesiydi. Yakılan sigaralar ve mezarlığa doğru uzun bakışlar…
Ormandaki ağaçlar duysa alıp başlarını gelirlerdi o tomruğu görmeye.
Ormandaki ağaçlar duysa alıp başlarını gelirlerdi o tomruğu görmeye.

Sonra, evlerinin içindeki yüzyıllık bir tomruğun oraya nasıl geldiğini anlattı bana, öyle bir anlattı bu tomruğu, ormandaki ağaçlar duysa alıp başlarını gelirlerdi o tomruğu görmeye. Çaput bağlarlardı ona ve dileklerini sıralarlardı. Sonra seksen darbesinde köye gelen jandarmalara herkes silahını kaptırmışken baba yadigarı tüfeğini nasıl sakladığını anlattı, veremden ölen kardeşi Hasan’ı, bir gün karda altı saat yürüdüğünü ve günlerin artık geçmediğini… Turan abi hâlâ kötü bir insandı benim gözümde; ama muhabbeti o denli güzeldi ki, o konuşurken İstanbul’da yaşayan ve köye yazları gelen Kırpık’ın birçok eşyasını çaldığını unutuyordum. Belki yarım saat, belki bir hafta konuştuk.

Birden bir leylek kondu elektrik direğinin tepesine, Turan abi yorgun ve birden heveslenen gözleriyle bir elektrik direğine konan leyleğe, bir de sırtını dönüp kendi evine doğru baktı. Sonra sokakta koşan bir çocuğa el sallar gibi leyleğe el sallayarak, “Aa yavrum gel bizim çatıya yuva yap, orada barındırmazlar seni” dedi. Turan abi o an orada geç kaldıklarına yetişmeye niyet etmişti.

Bütün hakkında söylenenlere, yaptıklarına, günahlarına rağmen “yanlışlarını düzeltme ehliyeti” almaya başvurmuştu belki de. Bir leylek vesile olmuştu tüm bunlara… Ne zaman bir hata yaptığımın farkına varsam hatırlarım o eli ve leyleği, elektrik direğini ve yorgun ahşap evin çatısını. Turgut Uyar, o gün orada Turan abiyi görseydi o meşhur dizesini “Bir şeyi düzeltmeye kalkmanın var ettiği” diye yazmaz mıydı?