Bir yer bildirimi olarak mutluluk

Arşiv
Arşiv

Sürekli bir mutluluk hali madde ekseninde mümkün görünmüyor. Görüleni ise en güzel Nietzsche tanımlamış: “İdeal tembellik”!

TDK sözlüğünde “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, kut, saadet, bahtiyarlık…” hali olarak tanımlansa da, felsefesine doğru seyredince “bütün özlemler” in ucu başı ayrı oynuyor.

Ferrari’ye binme özlemi, kırmızı giyme özlemi, çikolata yeme özlemi, hakikat özlemi… Olmuyor! Çikolata yemekten tat almak; Ferrari’ye binmekten keyif duymak, belki olur. Ama “mutlu olmak” değil!

Çünkü mutluluk, yenilip bitirilen bir elma kadar süreli lezzetlere sıkışmış olmamalı. Eskimemeli, modası geçmemeli…

Mutlu olmak için, mutluluğun ne olduğunu aramak yolu ile bulmak mı, yoksa bunlar üzerine düşünmeden yaşamak mı doğru, onu da bilmiyoruz.

Mesela Aristoteles, eudaimonia olarak tabir ettiği mutluluğu akıl, erdem ve tefekkür ile birlikte tanımlarken, kişilerin bunlarla birlikte mutlu bir yaşam sürebileceğini söylediği yere geldiğinde, o tanımladığını yaşayamayacak kadar yorulmuş olabilir mi? Bilmiyoruz! Hiç de bilemeyeceğiz! O, mutluluğu, bir histen çok yaşam tarzı, yani kişinin kendi olumlu özelliklerinin üzerine gitmesi olarak tanımlamak için, yaşamının ne kadarını mutsuz geçirmişti? Bu olmamalı!

Haz, özgürlük, dostluk, sağlık gibi kavramlarını “mutluluk” formülünün içerisine katanların piri Epikuros ise ön yargı ve kuruntulardan arınarak tanrı ve ölüm korkusunun üstesinden gelmeye yönelik bir “iç boşaltma” formülünü seçmiş ki bu formül hali hazırda da kullanımdadır. Varsayalım doğru. Dört kilo çikolata yediğinde, o haz, acı ve bulantıya dönüşüyorsa, miktarı artan “mutluluk” mutsuz ediyorsa, gülümsetmiyorsa, kaygıdan ve korkudan arınmış da olsa, “haz mutluluktur” denilebilir mi? Çokluğunda hezimete uğramış bir haz tanımı nasıl ideal yaratabilir ki? Bu da olmamalı! İtirazlar der ki:

“Mutluluk şudur” demek üzerine tanımlar tamamen izafidir. “Böyle yapar şöyle edersen mutlu olursun” denmeli veya ruhunun uyumlu olduğu ve sürmesini istediğin her türlü fiziki hal diye kişiye özel alanlar açmak gerekir. “Mutlu olmak için neye ihtiyacın olduğunu söyle” diye sorulmuş bir soruya “bilmiyorum” cevabı veren kişiye karşı tıkanıyorsan, bu sorunun saçma oluşunun delilidir.

  • Farabi, erdemli bir yönetimin mevcudunda mutluluğun kazanılacağını söyleyerek, psikolojik ve sosyolojik olarak mutlu olmayı birbirinden ayırmamıştır.

- Mutluluk için hazza ihtiyacın var!

- Haz nedir?

Yeni bir soru daha. Hiçbir kavramın başka bir kavram ile açıklanamayacağını çoktan öğrenmiş olmalıydık oysa.

- Mutluluk özgürlüktür!

- Özgürlük nedir?

- Gerçeğin bilgisidir!

- Gerçek nedir?

Hata veriyor dimi?

Tıpkı mutluluk gibi, işaret parmağımızla gösteremediğimiz hiçbir şeyin tanımını başka bir tanım ihtiyacı duymadan yapamıyoruz. Varlığını kabul ediyor, istiyor, gerekliliğine inanıyor ama ne olduğunu bilmiyoruz.

Hal böyle olunca, mutluluk hakkında konuşanların aslında kendilerini mutlu eden şeyler hakkında konuşanlar olduğu bir totale varıyoruz.

Stoa felsefesinin kurucusu Zenon da bu çaresizlikten olsa gerek, ölçü ve uyum ile oranlamış kelimeyi:

“Mutluluk ölçülü davranmaktır!”

“Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım (Zümer/53). Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır(Talak/3).

Panteizmiyle döneminin anarşist duruşu olan Zenon, doğa içinde insanın özünün tanrının özü ile bir arada bulunduğunu söylerken, İbrahim’ce bir akılla konuşup, daha bir çalar kalbimizi. İbrahim ki kalbimizdeki aklın sesi!

Hülasa:

Hepsi birbirinin zıddı gibi görülen bu adamlar, ahlakı mutluluğa ulaşma yolu olarak görmek, ideali olmak, o idealde yürürken yolun hazzını ve anları unutmadan ilerlemek, toplumsal bir varlık olmayı becerebilmek gibi maddelerde hemfikirler.

Farabi ise bu toplu düşünceyi şiar alıp; Stoa felsefesini, Doğa Flozoflarını, Batı felsefesini, İslam felsefesini hemhal eden güzel aklıyla, erdemli bir yönetimin mevcudunda mutluluğun kazanılacağını söyleyerek, onu, sosyal bir başarı olarak sınıflamış ve noktayı koymuş. Psikolojik ve sosyolojik anlamda mutlu olmayı birbirinden ayırmamış. Halk gülerse, fert güler demiş. Bu olur!

Zenon’un ölçüsü ile Kuran’ın ölçüsü arasındaki en büyük fark da budur. Kuran ölçüyü, toplumsal faydaya yönelik koymaktadır. “Mutluluk yoldur, menzildir” gibi tanımları, çilecilik kumkuması ile dünyadan el etek çekme olarak yorumlarsak, bizi sosyolojik sahada mutluluğa götürmez. Erdemli bir toplum olmadan ise erdemli bireylerin varlığından söz edilmez.

O halde mutluluk, ölçü, yol, ahlak, mana, doğa ile uyum, aşk ve daha çok şey belki; belki dışımızda aranan belki içimizde saklanan. Bilinmiyor! Bilinse de, başka kavram ile tanımlanan hiçbir kavram, mantık yasaları uyarınca aslında tanımlanmış sayılmıyor.

Anladık mı? Yine de anlamadık. Mutluysak da mutsuzsak da anlamadık. Mutluysak anlamayalım zaten.

Ya zaten içimizde ise o mutluluk? Ölçüden kasıt uyumsa ve uyum önce kendinle başlayan bir süreç ise? Kazanmamız değil de sadece fark etmemiz gerekiyorsa? Ya o mutluluk arayışı sadece mutlu olmayanların hastalığıysa? Hatta “huzurlu ve endişesiz bir yaşam sürme arzusu”, mutluluk kaygısı, yaşama lüzumundan fazla anlamlar yükleyen vasat insanların işi ise Nietzsche’nin dediği gibi?

O ki dert varsa özgürsün o halde. Özgürsen mutlu. Çünkü dert, fikrin varsa var. Ortalamanın üzerindeysen tepki görür, doğru alanda kalırsan ortalamayı rahatsız edersin. Kural bu! İşin sonunda gülümsüyorsan, her ne durumda olursa olsun salt keyif değil, seyrin tozunu toprağını da içerir. Mutluluk ise sahip olunan, tamamlanmış bir idea değil hiçbir zaman tamamlanamayacak olan ideallerdir. Daha iyinin hep biraz daha ötede durduğu; bilme, dolma, taşma halidir. Dervişin ölümden sonra varıldığına inandığı güzeldir. Hatta mademki tamamlanmıyor ve uzun menzilli bir yol, o halde zamanın içine sıkışan anların tadını çıkartıp, mutlu bir gelecek garanti edilemese de mutlu bir mazi inşa edilebilir şeklinde düşünen Kierkegaard’ı haklı çıkartacak gediğin yüzeyidir. Çünkü “Yaşam, çözülecek bir problem değil tecrübe edilecek bir gerçekliktir”.

Thoreu’nun ilkesi gibi; “Basitleştir, basitleştir, basitleştir.”