Biz iyi bilirdik zaten

Özellikle de genç erkeklerin şikâyetleri ayyuka çıkınca Salih Komiser buna da el atacaktır.
Özellikle de genç erkeklerin şikâyetleri ayyuka çıkınca Salih Komiser buna da el atacaktır.

Onun, iyiden iyiye eskimiş Anadol’unu cadde başında durduğunu da ondan ağır ağır inip sağa sola şahin bakışlar yolladığını da herkes çok iyi bilir. O andan itibaren de ne kaldırımlarda eşya ne de dükkân önlerinde çöp kalır. Evet, yanlış duymadınız. O belediye reisi değildir, kaymakam hiç değildir. O, ilçenin “tek başına fedaisi” Salih Komiser’dir.

Doğunun doğusunda bir il, onun da doğusunda bir ilçe. Şehir gürültüsünden şikâyetçi olanların sükûttan, dinginlik ya da huzurdan yakındıkları bir yer burası… Beş altı binlik nüfusun neredeyse “ortada kimse yok” denilecek hâli, hepten kahır… İlçenin ortasında uzanan tek caddenin gündüzden ziyade akşamdan beklentisi var. Esnaf bu yüzden bol bol şekerleme hâlinde... Uyanık oldukları iki saat var: Sabahın 8’i, bir de akşam namazından sonrası… Bu vakitlerde ilçedeki herkes diken üstü…

O belediye reisi değildir, kaymakam hiç değildir. O, ilçenin “tek başına fedaisi”Salih Komiser’dir. Kösele ayakkabılarının iniltisi herkesin kulağına ilişmiş, çok sigara içmekten hırıltılı boğazından çıkan sesi, herkesin malumu olmuştur.

Zira Salih Komiser’in teftiş anlarıdır bunlar. Onun, iyiden iyiye eskimiş Anadol’unu cadde başında durduğunu da ondan ağır ağır inip sağa sola şahin bakışlar yolladığını da herkes çok iyi bilir. O andan itibaren de ne kaldırımlarda eşya ne de dükkân önlerinde çöp kalır. Evet, yanlış duymadınız. O belediye reisi değildir, kaymakam hiç değildir. O, ilçenin “tek başına fedaisi”Salih Komiser’dir. Kösele ayakkabılarının iniltisi herkesin kulağına ilişmiş, çok sigara içmekten hırıltılı boğazından çıkan sesi, herkesin malumu olmuştur. Daha bir hafta önce kaldırımları tıkayan nalbur Şükrü’yü azarlayan da üç gün önce ekmeği fırından geç çıkaran “Ekmekçi Salim”i yakasından silkeleyen de odur. Bugünlerdeki sıkıntısı ise ilçenin yanı başındaki gölete arazisinden yol vermeyen Hacı Züver…

Bu vakitlerde ilçedeki herkes diken üstü… Zira Salih Komiser’in teftiş anlarıdır bunlar.
Bu vakitlerde ilçedeki herkes diken üstü… Zira Salih Komiser’in teftiş anlarıdır bunlar.

Özellikle de genç erkeklerin şikâyetleri ayyuka çıkınca Salih Komiser buna da el atacaktır. Herkesin yüzü solgun, gözleri fal taşı… Tek başına salına salına yürüyen, öyle pek iri gövdesi olmayan bu koyu siyah saçlı, ince burunlu, uzun çeneli, orta boylu adamın mangalda kül bırakmayan yüreği, en çok da kötü niyetlilerin işini bozmaktadır. Zira iyiler onu çok sever. Hele mazlum, yetim ve dul olanlar onu “baba” beller.

  • Salih Komiser, Hacı Züver’in işini bir iki bakışla hâlledip gençleri gölete saldıktan sonra karakola geçmektedir. Sabah mesaisi tam olunca tavşan kanı çayını yudumlayıp bahçe duvarı yıkılan okulun teftişi için yola çıkacaktır.

İlçenin kenarında kalan küçük okulun pek de bir alıcısı yoktur aslında. Öyle ki ne muhtar ne de belediye başkanı dinlemiştir okulun genç ama çalışkan müdürünü. Çocuklardan biri duvarın boşluk kısmından düşünce müdür de soluğu Salih Komiser’de almıştır. Zaten mahallenin “iyi bilenler”i baştan beridir ondan bahsetmekte ve genç müdürü ikaz etmektedirler. Toyluğunun bağrında ve ilçeye henüz pek yabancı olan müdürün, aklına yatıramadığı ise bahçe duvarının bir komiser ile olan alakasıdır. Hülasası iş artık Salih Komiser’dedir.

Müdüre göre bir sonuç çıkmayacaktır ama gene de “olur ya hani” kısmıyla avutmaktadır kendini. Üç öğretmenli okulun önünde iki gün sonra beliren iş makinesi ile kamyondan indirilen çimento ve kum, genç müdürün Salih Komiser efsanesi ile tanışmasındaki asıl fasıldır. Beş gün sonra ise cillop gibi yapılmış duvarın önünden geçip okulun bahçesindeki çocuklara çikolata dağıtan bu “garip adam”ın tuhaf bakışları müdüre ceket iliklettirecek kadar etkilidir. Birkaç hafta içinde komiserin çözdüğü sorunların sayısı onları yirmileri bulduğu olur. Suyun ağır aktığı, tarlada bağda bahçede kadınların, çocukların adına efsaneler uydurduğu adamın hikâyesi çevre köylerde de belde ve ilçelerde de konuşulmaya başlanmıştır. Son günlerde en çok anlatılanlar ise ne efsanedir ne de kurmaca…

Okulun bahçesindeki çocuklara çikolata dağıtan bu “garip adam”ın tuhaf bakışları müdüre ceket iliklettirecek kadar etkilidir.
Okulun bahçesindeki çocuklara çikolata dağıtan bu “garip adam”ın tuhaf bakışları müdüre ceket iliklettirecek kadar etkilidir.

Tepeden tırnağa hakikattir, doğrudur ve herkese anlatılmalıdır: İlçenin civar köylerinden birinden çıkıp merkeze doğru yürüyen on iki yaşlarında bir gariban çocuk, kimliği belirsiz kişilerce fena hâlde dövülmüş ve hiç sebepsiz yere ölümle burun buruna getirilmiştir. Ailesinin köyden çıktıktan epeyce bir süre sonra kanlar içinde bulduğu çocuklarını az toparladıktan sonra getirdikleri yer ise elbette ki ilçenin karakolu yani Salih Komiser’in makamıdır. Çocuğun yürüyemeyecek kadar kırık dökük ayaklarını, morarmış yüzünü ve sargılı kolunu gören komiserin narası karakola komşu evlerde duyulunca tüm ilçeyi merak sarmıştır. Bu işin diğerlerine benzemediği ve komiserin bu işi rahat çözemeyeceği yorumları dilden dile dolaşır. Zira olayın üzerinden dört gün geçmesine rağmen hâlâ hiçbir sonuç olmaması yorumları haklı çıkarmaya yetmiştir. Evet, çoğunluğa göre Salih Komiser iyice yaşlanmış ve eski gücünü yitirmeye başlamıştır.

  • Bu saatten sonra bir şey beklemenin de anlamı yoktur. İyiden iyiye ayyuka çıkan karalamaların tonu artadursun haftanın Cuma’sında cami meydanında elliye yakın adam tek sıra hâlinde dizilmiş vaziyettedir.

Her biri korku ve endişe içinde Salih Komiser’in hemen yanında bulunan yaralı çocuğun önünde el pençe divan durmaktadırlar. Sonuç mu? Yarım saat sonra komiserin hemen önü sıra iki sakallı adam yürümektedir. Yüzlerinde korkunun bütün çeşitlerinin fink attığı adamlar, akıbetlerinin ne olacağını bilmeksizin yürürken bir yandan da çocuktan eman dilemektedirler.

İlçe sakinleri ise bu sonucun zaten yaşanacağından emin olmanın ve hep güvendikleri, inandıkları kahramanın büyüklüğüne bir kez daha şahit olmanın huzuruyla kasıla kasıla alkış tutmaktadırlar. Ekmekçi Salim yakasını düzeltirken Hacı Züver sakallarını iyice kaşırken ikisinin ağzından dökülen cümle de aynıdır: “Biz iyi bilirdik zaten!”