Bizi kınamasın ehli din olan

Durduk yere medet diledim. Çünkü muhtacım. Hep. İnsan, muhtaç bir yaratıktır hafız.
Durduk yere medet diledim. Çünkü muhtacım. Hep. İnsan, muhtaç bir yaratıktır hafız.

Bela deyince aklına kötü bir olay mı geliyor, yoksa Allah'a "Sen bizim Rabbimizsin" dediğimiz o eşsiz an mı? Bak bu ayrımlar önemli. Numara yapma. İlk hangisi geliyor? Hangisi geliyorsa ona göre gömlek dik kendine. Seni en iyi sen bilirsin. Seni çok iyi bilirsen Allah'ı da bilirsin.

Biz öyle bir hayatı kırk dökük, yarım yamalak yaşamaya çabalayan, kendisine biçilmiş ömrü yalpalayarak yürümeye çalışan sersem biçareleriz hafız.

Allah'ın görünmez kulları vardır, yardım isteyiniz. Medet umuyorum hafız. Kaç gece oldu, Hızır'ı bekliyorum. Kaç gece oldu, ben günah işliyorum ve Hızır'ı bekliyorum.

Bizi kınamasınlar. Bizi kınıyorlar. Olmadı gözümüz izzet ü ikbalde. Onun izzeti yetmez miydi? O yetmez miydi? Bizi kınamasınlar hafız. Söyle onlara. Tartmışlar şeriatın tartısında künyemizi, amellerimizi de sakat bulmuşlar ki biz zaten tamız demedik hiçbir zaman, kınamışlar. Onlar Bıçakçı Ömer Dede'yi yakmayan ateşten korkmuşlar hep, onlar korkarak yaşamışlar, onlar ateşin korkusuyla verip almışlar nefeslerini. Onlar korktukları için mi kınamışlar bizi hafız? Yoksa kibirlerine kapılmışlar da kibirleri perdelediği için göğüs kafeslerini kendileri de fark etmemişler mi? Fark etmek nedir hafız? İnsan fark edebildiğinde imtihanın anlamı kalır mı? Ölmek değil de nedir? "Ölmeden önce ölünüz." hadisinin manası bu kapıya çıkar mı? Ne kadar çok soru var. Sorular birikiyor. Gün geçtikçe yeni yeni sorular peydahlanıyor.

Cevapları bulmak için yürüyoruz. Yürüdükçe yeni yeni sorular… Ya cevaplar? Niyazi Mısri can içinde bulduğunu canı, taşrada neden aramıştı? Biz taşradayız. Arasak ne aramasak ne? Sümmani'yi de bir kenara yazmışlar. Kenara yazmışlar en azından. Çemberinden dışında kalmak ihtimali seni de korkutuyor mu hafız? Duydun mu nükteyi? Türk, korkmuş. Dünya tarlasını biçerken Bektaşi, âlem gülmüş.

Cevapları bulmak için yürüyoruz. Yürüdükçe yeni yeni sorular… Ya cevaplar?
Cevapları bulmak için yürüyoruz. Yürüdükçe yeni yeni sorular… Ya cevaplar?

Kanı akmayan Rufai, kanıyla aşkın destanını yazan Hallac… Bu dünya beş para etmez hafız. Allah'ın gördüğü kullar… Kul, bulunduğu konumu kendisinden bildiğinde, yersiz yurtsuz kalandır. Kul, yersiz yurtsuzdur. Asıl yurdunun özlemini çekerek ömür doldurandır. Her şey mahlûk mudur? Mahluksa, tevhid nedir? Tevhid ile şirk arasında çok ince bir çizgi var hafız. Çizginin berisinde kalanlar, çizgiyi görenleri şirk ile suçluyor. Tuhaf mı? Değil. Dünya böyle bir yer çünkü. Bir Rus'un burnu kaşındığında, Suriye'de bir fırıncı ölebilir. Dünya böyle bir yer.

Allah'ın görünmez kulları vardır, yardım isteyiniz. Medet umuyorum hafız. Kaç gece oldu, Hızır'ı bekliyorum. Kaç gece oldu, ben günah işliyorum ve Hızır'ı bekliyorum. Tuhaf mı? Değil. İnsan böyle bir şey. Bazen kurda kuşa Allah diyesim geliyor. Her şeyde Allah. Allah hafız. Allah. Çok acayip. İnsan ruhunun taştığını zannedebiliyor bazen. Allah. Her şey O. Yalnızca O. Sadece O. Biz neyiz ki? Bazen "ben" demek şirktir Hâfız. Ben deme. Kuşların akşamları zikir halkası kurduğunu kime anlatabiliriz? Adımız deliye çıkmaz mı? Delilik. Veyahut velilik. Bak bu ikisi arasında da çok ince bir çizgi var. Ee, çizgi var da çizgi var, çizgi ne peki diyeceksin. İşte biz o çizgideyiz. Ne o olabiliyoruz, ne öbürü. Öyle duruyoruz çizgide, bize ayrılan vakti tamamlamaya gayret ediyoruz. Vakit diyorum, ne tuhaf değil mi? Vakit bize. Allah, anda. An, Allah'a mahsus. Biz vakitliyiz. Zamanın içinden ayrılan küçücük bir vakit parçası.

Neresi olduğunu bilmediğimiz bir âlemde, zamandan soyutlanıp farklı bir hayat yaşayalım ve uyanınca adına rüya diyelim, tam olarak karşılamasa da.

Allah ise zamandan münezzeh. Çok acayip. Söyleyip geçiyoruz. Biraz tefekkür edince… İşte o zaman çizgi şaşabilir, deliliğe doğru meyledebilirsin. Meyletme. Böyle olmak iyi. Avam, cahil, kırık dökük, yarım yamalak. Aslında had bilmek. Ben ne yapıyorum? Ne yapıyorum derken burada ne yapıyorum? Ne yazıyorum? Ne yapıyorum? Geniş anlamlı yani, ne yapıyorum bu hayatta? Medet Ya Ahmed-er Rufai! Durduk yere medet diledim. Çünkü muhtacım. Hep. İnsan, muhtaç bir yaratıktır hafız. Reddeden kibirdir. Bak insan kibirdir de. İnsan nedir hafız? Sadi'ye sorsan çok afili bir cevap verebilir. Ben Sadi değilim, bekleme. Bekleme yapma. Ey İnsan, bekleme yapma! Bir mezarlığın başında da bekleyebilir insan. Öyle de geçirebilir ömrünü. Vakit bu, bir şekilde geçer. Yaşanmayacak hiçbir olay yok.

İnsan, geniş bir canlıdır. Kainat, dardır. Sınır, insana mahsus.
İnsan, geniş bir canlıdır. Kainat, dardır. Sınır, insana mahsus.

İnsan, geniş bir canlıdır. Kainat, dardır. Sınır, insana mahsus. İnsan, sınırdan çıkabilir. Dünya izin vermez. İzin vermedi diye de dünyaya küsülmez. İzin vermedi diye küsülmez. Yoksa zaten ciddiye alınmaz dünya. Alınmamalı. Ne zaman geleceğine de ne zaman gideceğine de karar veremediğin bir yer sonuçta. Aslında neye karar veriyoruz ki? Aman diyorsun, dalma diyorsun, kader bahsine dalarsan çıkamazsın diyorsun. İmanımızla oynama diyorsun. Doğru diyorsun hafız. Riskli bölgelerde dolaşmamak lazım. Dedim ya zaten yarım yamalak, kırık döküğüz. Biz çabuk çatlarız. Bektaşi de değiliz ki, toparlayamayız.

  • Biz neyiz hafız? Sormuş muydum bunu? Ne önemi var? Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir ömür. Öyle yazıyor kitapta. "Ömür onlara hiç bitmeyecekmiş gibi uzun geldi" diyor. Düşündüm. Oturdum, düşündüm. Evet dedim, evet. Bir şeyi onaylamak, öyle olduğuna inanmak, ikna olmak çok zor hafız.

Bak bu dünyanın en zor şeyi olabilir. Şey deyince de kendimi kötü hissediyorum. Sanki donanımsız, yeteri kadar zeki değil, bulamamış da boş kalmasın diye oraya bir şey iliştirmiş gibi. Öyle ki bir insana desen sana hakaret davası açabilir. O kadar bela bir kelime. Bela deyince aklına kötü bir olay mı geliyor, yoksa Allah'a "sen bizim Rabbimizsin" dediğimiz o eşsiz an mı? Bak bu ayrımlar önemli. Numara yapma. İlk hangisi geliyor? Hangisi geliyorsa ona göre gömlek dik kendine. Seni en iyi sen bilirsin. Seni çok iyi bilirsen Allah'ı da bilirsin. Bu işler böyle.

Diğer işler nasıl? Onu da yarın konuşalım. Uyuyalım artık. Neresi olduğunu bilmediğimiz bir âlemde, zamandan soyutlanıp farklı bir hayat yaşayalım ve uyanınca adına rüya diyelim, tam olarak karşılamasa da. Bakıyorum. Saat üç olmuş. Şimdi, yani, gecenin üçünde, yatsı namazını kalkıp da kim kılacak be hafız?