Cins defter

Arşiv
Arşiv

Yalanın inşa ettiği zemin üzerine doğrunun inşa edilemeyeceği açıktır. Doğruyu inşa etmeye çalışsanız da zemin yalan olduğu için doğruyu teyit edemezsiniz. Çünkü yalan doğruyu imha eder.

Çirkinlik, biçim bozulmasıdır. İçin dışa taşması ya da dışın içe göçmesiyle iç-dış dengesi yitirilir ve biçim bozulur. Biçim bozulmasında ya bir şey olması gerektiği yerde yoktur ya da fazlalık olarak vardır. Olması gerekenin yokluğu ya da olmaması gerekenin fazlalığı biçimin sınırlarına dayanır ve onu yırtar, parçalar, ortaya “biçimsiz bir şey” olarak çıkar. Biçimsiz olan, -Biçimsizliği, her şeyin biçimle var olduğunu, biçimsizliğin muhal olduğunu unutmayarak kullanıyorum. Biçimin karşısında biçim bozulması diyebiliriz.- sınırlarını ihlal ettiği için tanınamaz, dolayısıyla adlandırılamaz olandır. Vardır ama bir yanlışlık olarak vardır; onun durumu yanlış önermenin bir şeyi gösterememesi, işaret edememesi gibidir.

Çirkinin mekânda yokluk ya da fazlalık olarak varlığı, onun mekânla ilişkisinin sahih bir ilişki olmadığını gösterir; bu daha çok olumsuz bir ilişkidir. Dolayısıyla hikmetten uzaktır; hakikati de işaret etmez. Çirkin hakkında olumlu yargılara da varılamaz; her daim biçimsizlik, yokluk gibi olumsuz yargılarla mümkün olur. Bu durumda kadimlerin güzelle doğruyu, iyiyi; çirkinle yanlışı, kötüyü birbirlerine içkin olarak değerlendirmeleri açığa çıkar.

Onunla sahih, olumlu bir bağ kuramamak, insanın çirkinle olan ilişkisini de belirleyememesi, ona isim verememesi anlamına gelir. Bu durumda genellikle çirkinden yüz çevrilir, insanda uyandırdığı tiksinti, korku, kaygı gibi duygular da böylece bastırılmaya çalışılır.

Ceset, söz konusu biçimsizlik için güzel örnektir: Vardır, buradadır; ama onu hayatta tutan can ondan çekildiği için var değildir. Çünkü canlılar için varolmak canlı olmak demektir, cansızlık varolmanın ortadan kalkmasıdır; bu nedenle geriye kalan ceset varlığını değil, daha çok yokluğunu gösterir. Burada fazlalık olarak vardır; yani iç-dış dengesi dış lehine bozulmuştur, haza bir kabuktur. Biçimin, anlamı oluşturduğunu, açıklığa çıkardığını düşünürsek, biçimsizliğin anlamı da olmadığı görülmüş olur. Zaten bu anlamsızlıktır insanın onunla bağ kuramamasının nedeni. Sadece korku, ürperti, tiksinti gibi duygulara yol açar ve insan onu görmemek için çirkine sırtını döner.

Meşhur örnektir, Giritlinin birisi çıkar ve “Bütün Giritliler yalancıdır,” der. Ya da daha basit bir örnek: Birisi çıkar ve “Ben bir yalancıyım,” der. Bu tür paradoksların çözümüne dair birçok öneri vardır. Bizim derdimiz paradoksun çözümüne dair yeni bir öneri sunmak değil, kendisinin yalancı olduğunu söyleyen birinin ne demiş olduğunu anlamaya çalışmak.

Ben bir yalancıyım diyen biri aslında kendi doğruluğunu teyit eder. Ancak bu doğruluk, yalanın, yalancılığın doğruluğudur ki “yalanın doğruluğu” özünde çelişkilidir. Yine de ortada bir teyit vardır; bu teyit olumsuzun olumsuzla teyididir. “…ne”, “…ne de”nin olumlu yüklemi zorunlu kılması gibi. Yüklemin olumsuz olması halinde cümlenin, anlamın buharlaşacağı açıktır. Ne ki bu teyitle beyan yine de olumluya dönmez. Çünkü doğru, gerçek, hakikat bu beyanda ortaya çıkamaz. Yalancılığını beyan eden birisi ancak yalancılığını teyit eder; yine de bu teyitle onun doğruyu beyan ettiği düşünülemez. Çünkü doğruluk bu kez onun yalancılığını ortadan kaldıracaktır.

Yalanın inşa ettiği zemin üzerine doğrunun inşa edilemeyeceği açıktır. Doğruyu inşa etmeye çalışsanız da zemin yalan olduğu için doğruyu teyit edemezsiniz. Çünkü yalan doğruyu imha eder, temel hedefi de budur zaten. Dolayısıyla kendi boşluğunu yayar. Bu yüzden kimi beyanlar karşısında şüpheye düşülür. Zira böylesi bir beyan boşluğu, olmayanı, sahteyi gösterir.

Yalan, yanlış değildir. Birbirlerine komşu olsalar da bir ve beraber değillerdir. Yanlışta kasıt da olabilir yanılma da, ancak yalan doğası itibariyle doğru, gerçek, hakikat olmayandır. Haddizatında varlığı da daha çok “var-olmayan olarak varlık” gibidir; gerçek, hakiki değildir, bu yüzden gerçekliği, hakikiliği yoktur. Dahası işaret ettiği ya da “hakkında olduğu şey” de yoktur. “Dışarıda yağmur yağıyor,” der. Bakarsınız yağmur yoktur. Bu tür bir yokluk, yalanın doğruyu imha edip orada yarattığı boşluktur, hayalettir

Yukarıdaki ceset örneğindeki biçimin dışa doğru bozulmasının aksine, burada içe doğru bozulur. Olmayanın varlığı haza iç haline gelerek biçimsizleşir. Hayaletlerin filmlerde genellikle çarşaf gibi oldukça büyük nesnelerle ya da bulutumsu bir şekilde gösterilmesi biçimsizliğine telmihtir. Var değildir, hakiki değildir; yoktur, sahtedir.

Tekrar etmekte fayda var: Yalanın varlığı, yoktur ifadesine yüklenen –dır ekinde de görüleceği gibi var-olmayan olarak varlık gibidir.