Dağılmışlar için bir sözlük IV

Bir ateşin etrafında halka olduk sevgilimiz. Bir sevginin etrafında halka olduk.
Bir ateşin etrafında halka olduk sevgilimiz. Bir sevginin etrafında halka olduk.

Bu narin avuçlarımızı, bu kanamamış, yıpranmamış, bir yetimin saçına dokunmamış avuçlarımızı yüzümüze kapattık. Amin diyor sandılar, yüzümüzü kapattık. Gönlümüze yeniden gönlün gerek sevgilimiz. Sinemizde kalp diye cıvalı zarlar taşıyoruz. Ne yana atsak "hep nefs" geliyor.

Mürekkep İs. Taşınabilir dağ.

Bir sanatçı, en mutlu anın bir ötesini, en hüzünlü anın bir ötesini hayal edebilirmiş, en iyiyi, en âşığı, en hasedi, en başarılıyı, en merhametliyi en doygun ana kadar yükseltebilirmiş. Beterin beterini, güzelin en güzelini kurgulayabilirmiş. Muhayyile en uzağa en dibe en yükseğe dokunabilirmiş. Sonra dururmuş, hayal gücü durmak istermiş. Bu durma arzusu eksiksiz ve kusursuz olanın sınırlarını hissedermiş. Çünkü sonsuz mutlu, sonsuz kötü; bu dünya için ikna edici değilmiş. Mutluya bir ayrılık, ayrı kalana bir kavuşma yazmış muhayyile. Sonsuz olmamış ama tamam olmuş her şey, sevgilimiz.

Ödünç İs. Uzanıp da alnından öptüğümüz tüm çocuklar.

Bir sahile dizilmiş oturuyorduk, az ileride çöpün kenarında bir poşet vardı, kımıldadı sandı ilkimiz, hayır dedi ötekimiz, rüzgâr dedi berikimiz. Bu kımıldama içimizde başka bir taşı kımıldattı. Eskiden dedi en yaşlı olanımız; "Açlıktan, kimsesizlikten, korkudan, utançtan bir bebeği terk etmek isteyen kişi, onu cami avlusuna bırakırdı. Bırakan için de bırakılan için de bir sığınmaydı bu. Artık yeni doğmuş bebekleri çöpün kenarına koyuyorlarmış." Bu hepimize yöneltilmiş çok ağır bir soruydu. Ya dedik camiden daha çok çöpün etrafında geziniyoruz artık ya da günahkârların -böyle bir durum için bile- cami ile yolu kesişmiyor. Cami seçenek olarak bile hayatından tamamen çıkmış. Ellerimize baktık sevgilimiz. Bebeklere uzanması gerekirken market reyonlarına takılı kalmış avuçlarımızı, yeniden elinin üzerine koymayı umduk. Konfor içinde beyazlamış avuçlarımızı senin yollarında kanatmayı umduk. Sana sımsıkı tutunmuş, tutundukça nasır bağlamış avuçlar istedik. Bu narin avuçlarımızı, bu kanamamış, yıpranmamış, bir yetimin saçına dokunmamış avuçlarımızı yüzümüze kapattık. Amin diyor sandılar, yüzümüzü kapattık. Gönlümüze yeniden gönlün gerek sevgilimiz. Sinemizde kalp diye cıvalı zarlar taşıyoruz. Ne yana atsak "hep nefs" geliyor.

Özne İs. Derinde bir kalp yitimi

Bir ateşin etrafında halka olduk sevgilimiz. Bir sevginin etrafında halka olduk. Bir halkanın etrafında halka olduk. Gel dedik uzaktaki adama. Bir diz çökmelik boşluk açtık aramızda. Suyun altında kımıldayan balıklar umurunda değildi adamın. Gökyüzünden huşu ile inen yağmur umurunda değildi. Nice insanları cezbeye getiren ırmak şırıltılarının onunla bir alışverişi olmadı. Cennet ne kadar büyükse, boşluk da o kadar büyüdü. Dağ keçileri yukarıya tırmandıkça adam aşağıda kaldı. Timsahlar çamurdan süzülüp geçerken, gömüldü çamura. Kartalların menzilinden silindi. Dolu yağdı kımıldamadı, su taşkınları alıp götürmedi, yıldırımlar ondan başka tümsek olmamasına rağmen iki adım ötesine düştü. İnsanlar dizleri üzerinde sürünerek geçtiler yanından, kollarını birbirine sürterek aşındırdı kadınlar. Dibine bir kervan konup göçtü. Bir yakınlık görme umuduyla bir çocuk dizlerinin arasında dolaşarak umutsuzca sırnaştı. Ellerinde bir koçbaşı ile kale kapısına doğru koşan neferler yüzünde ne korku ne cesaret olan bu zavallıya kaleyi fethettikten sonra bir kez daha bakmayı akıllarına koydular.

Yapmaya ya da yıkmaya dair bir enerji yayılmıyordu ellerinden, ne onay ne alkış bekliyordu. Göğsünde sevgilisinin ismiyle gezinip duran âşıklar bir mühür ve bir anahtar fırlattılar önüne. Uzanmadı. Bir çoban geçti yalın ayak. Çıplak ayağının tıpırtısını nice ulu kitaplar yazdı çobanın, nice insan ardına düştü. O sadece baktı ardından. Dizlerindeki sular kurudu, içinde bir yangın söndü, bir balık belirip kayboldu. Buluşulmak üzere planlanmış tüm noktalardan silindi. Bir yanından cehennemlikler, bir yanından cennetlikler geçip gitti sonra. Alacaklılar mizana çağırdılar, cevap vermesini beklemeden bir dalga gibi geriye çekildiler. Sonsuz boşlukla karşılaştı yeniden. Hapsedildiğini hissetti. Mutlak duyarsızlığa. Tercih ettiği için sunulan mutlak sona. Koşmanın yalvarmanın acı çekmenin faydasız olduğunu düşündü. Yüzünde bir arı gibi vızıldadı son tövbe hakkı. Kımıldamayarak kovdu. Yanımıza gelmedi, başka yere gitmedi. Üzerine siyah bir poşet örttüler. Öyle olduğu için böyle oldu ama her öyle olana böyle olmadı, sevgilimiz.

Okyanus İs. Tutamadığımız taraflarımızın döküldüğü içimizdeki süs havuzu.

Sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, sevgilimiz, göz birbiri ile aynı olan kelimelerin üzerinden hızlıca geçiverir, aynı kelimeleri tek tek okumaz, göz aracıdır sadece, çerçeveyi iletir, kenara çekilir, kusuru budur, dil ise başkasına aktarıyorsa her kelimeyi tek tek tartar, kavrar, hızlı veya yavaş her kelimeyi okur. Söylediğinden önce kendi haberdar olur. Kalktık, geceydi, tülü sıyırdık, yüzümüzü soğuk cama yasladık, mırıldandık, andık seni, ismini dilimizden kalbimize aktardık.