Darbelerin başarısı

cns
cns

Bugün Fetöcü darbe girişimi gösterdi ki dünya sistemi Türkiye’ye bir ömür biçiyor. 2023yılı bu ömrün ne kadar olduğunu gösterecek kritik eşiktir. Dünya sistemi, 1970’li yıllardanitibaren besleyip büyüttüğü, 80 sonrasında da başta askeriye olmak üzere devletin kontrolnoktalarına yerleştirdiği bu yapı ile Türkiye’yi kontrol ettiği halde artık ülkenin varoluşunakastettiği için bu unsurları harekete geçirdi.

Türkiye 16 Temmuz sabahı yeni bir Türkiye’ye, yeni bir dünyaya uyanmadı; dünya yeni bir dünya, sistem artık yeni bir sistem olarak devam edecek ama Türkiye bu saatten sonra hangi varlık imkânlarıyla hayatiyetini sürdürecek, bunun çatışması veriliyor.

27 Mayıs sabahı Türkler yeni bir dünyaya uyandılar, ertelenemez, vazgeçilemez Amerikan dünya sistemine girmeyi kabul ettiğimiz tarih zaten İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraydı. 12 Mart yine 60’ların sosyalist dalgasının bittiğinin değil tam tersine 70’lerde bize özgü kalitesiz iç savaşın başladığının işaretiydi. 12 Eylül darbesiyle birlikte neoliberalizme attığımız adım perçinlendi. Bu saatten sonra etrafta ne kadar ılıştırılmış, ılıştırılmaya müsait tip varsa onların iktidarı başlayacaktı.

Tedbirin bastırdığı insanlık

Ilık İslamcılık, ılık sosyalistler, ılık milliyetçilik devri başlasa da “şahin Kemalizm” yerini terk etmedi. Ilıştırılmış Müslümanların en çok su katılanları nurculardı; onların devlet ve NATO tarafından seçilen kolu Fetullahçılar. O kadar çok su katılmıştı ki, süt gibi bembeyaz ve saf Müslüman kimliğinin içinde su oranı yüzde 80’e varıyordu.

Yıllarca tedbirin verdiği bastırılmış duyguların hepsini, üstüne sürekli kül, toprak, çimento attıkları duygularının tümünü nefret, kin, intikam ve şiddet olarak ortaya çıkardılar.

Tip, giyim kuşam, tedbire dayalı davranışlar, beslenme kaynakları bakımından öteki Müslümanlara hiç benzemiyorlardı. Yumuşak oldukları, efemine tarzları, tedbir yüzünden hiçbir eyleme, Müslümanların ittifak ettiği hiçbir oluşuma katılmayan bu mülayim Müslümanlar, evet darbe girişiminde bulundular, halka silah sıktılar, yollarda insan avına çıktılar.

Yıllarca tedbirin verdiği bastırılmış duyguların hepsini, üstüne sürekli kül, toprak, çimento attıkları duygularının tümünü nefret, kin, intikam ve şiddet olarak ortaya çıkardılar. Bulundukları ortamda, ılıklaştırılmış, ezik, mülayim karakterlerine yapılan atıfların, dalgaların hepsinin intikamını bir gecede almak, “yağlı urgan-yağlı kazık”larda yıllarca yaptıkları tedbirlerin hepsini dışa vurup “özgürce şiddet” göstermek için cunta kurdular.

Yıllarca “o an”ı beklediler... Yıllarca namaz kılmaktan, başını örtmekten, siyasi ve fikri kanaatlerini bildirmekten kaçındılar; hep çift karakterli hatta üç, dört, beş ayrı kişiliğe bürünmekten çekinmediler, başarıyla hep bir başkası oldular.

Hiçbir zaman kendilik bilgisinin o kaynayan ateşinden, lavından, fokurdamasından bahsetmediler, cuntayı kurduklarında da yine bir başkasının hesabına çalıştılar. Hayır, tedbir diyerek kendi karakterini ezmek, sürekli söz perhizi, davranış orucu tutarak ezilmiş, sindirilmiş kişiliğini onların kendilik bilinci olarak görmek mümkün değil.

Türkiye’de hiçbir cemaat ya da tarikat çevresi müntesiplerine kendilik bilinciyle yaklaşmıyor, yaklaşamıyor. Türkiye’de Müslümanlar hep bir Kaf dağının ardındaki kutlu belde arayışıyla farklı farklı kimyasalları Müslüman benliğine zerk ediyor.

Ilıştırılmış Müslümanların en çok su katılanları nurculardı; onların devlet ve NATO tarafından seçilen kolu Fetullahçılar.
Ilıştırılmış Müslümanların en çok su katılanları nurculardı; onların devlet ve NATO tarafından seçilen kolu Fetullahçılar.

Radikaller iktidar - devrim denklemini tedbirin başka versiyonu, aktif siyaseti kont- rol ederek gerçekleştirebilecekleri farklı bir dünyevi alan inşa ettiler... Siyasi İslam artık yere basan, rea- list davranışlar sergiliyor. Bağımsız entelektüeller, kâm aldıkları dünyada “özgürlük”lerine o kadar düşkünler ki, tut denileni tutuyor, at denileni fırlatıyor. Birey olmayı özgürlük sandıkları için de Küresel medeniyetin, dünya sisteminin kültür formları içinde her gece başka bir âlemde düşünüyor, konuşuyor, yazıyor... Tarikat ve cemaatlerin yekûnu Fetö’nün izinden gidiyor, o gücü, o iktidarı, o mali kaynakları ele geçirmek için tedbir uygulayamadan Ankara’nın ara sokaklarından bulvarlarına kadar sürekli yeni mecralar arıyor.

Ulus devletler çözülürken Türkiye

Türk siyasi hayatı tasfiyelerin, hesaplaşmaların, rövanşların tarihidir. Ne Çandarlı Halil Paşa’dan ne onun öncesindeki beylik mücadelelerinden bahsetmeye gerek yok; modernleşme tarihimizin belirlediği siyasi iklim rövanşlar ve tasfiyeler üzerine kurulduğu için hep bir sonraki galibin kim olacağına bakmak gerek.

  • Dünyada kapitalist ekonomik ilişkilerin belirlediği bir dünya sistemi var. Bugün sistemin konsepti ve doktrini neoliberalizm üzerinden yürüyen Küreselleşme ve küresel medeniyete bağlı bir küresel kültürdür.

Dünya sisteminin, küresel medeniyetin bir başı yok; Amerikan İngiliz aklı idareyi yürütürken batı Avrupa ülkeleri de onlara yardımcı olur. Ortadoğu dünya sisteminin kilit coğrafyası, İslam ülkeleri arasında da batıya, küfür sistemine karşı koyabilecek yegâne Müslüman ülke Türkiye. Sistem 1950 öncesinde İngiliz varlığıyla Türkleri doğrudan denetime tabi tutarken, ABD kontrolündeki doktrin denetimi esas alır. Bugün Fetöcü darbe girişimi gösterdi ki dünya sistemi Türkiye’ye bir ömür biçiyor. 2023 yılı bu ömrün ne kadar olduğunu gösterecek kritik eşiktir. Dünya sistemi, 1970’li yıllardan itibaren besleyip büyüttüğü, 80 sonrasında da başta askeriye olmak üzere devletin kontrol noktalarına yerleştirdiği bu yapı ile Türkiye’yi kontrol ettiği halde artık ülkenin varoluşuna kastettiği için bu unsurları harekete geçirdi.

Küreselleşme ile dünya sistemi yeni bir evreye girdi. Sistem, İmparatorlukları bitirdikten tam yüzyıl sonra ulus devletlerin de ortadan kaldırılması için harekete geçti. Küreselleşme kapitalist sermaye temerküzünün ulus devletlerden alınarak “şirket devlet” lere terk edilmesi demekti. Şirketler, ulus devletlere hükmettikçe elbette çatışmalar da ortaya çıktı.

Türkiye gibi çevre ülkelerde neoliberalizm sayesinde ülkenin en büyük ve dinamik halk katmanları “merkeze ilerlediği” fikriyle mobilize edildi. Artık dünya sistemi, ulus devletleri çözecek ideolojik ve kadro alt yapısını teşekkül ettirmişti. Türkiye, Arap Baharı sonrası gelişen konjonktürden vazgeçerek bölge ülkeleriyle, Rusya ile arayışlara girince, sistemin lordları Fetöcüler vasıtasıyla ayar vermek istedi.

Türkiye bölgenin ve İslam ülkelerinin en dinamik, “gâvura karşı koyma” potansiyeli, bilinci en yüksek ülkesi olduğu için her yönden parçalanması, dağılması gerekir.

Sadece Türkiye’nin bölünmesi değil aynı zamanda zihinlerin ve gönüllerin de parçalanması bu savaşın kapsamındadır.

Dünya sistemi “klan devletler” modelini hayata geçirmek istiyor. Ortadoğu’daki, çevre ülkelerdeki tüm mezhep, din, etnik ve kültürel birimler artık birer devlet olarak tanımlanacak. Dünya neredeyse bin devletli bir yönetim modeline göre örgütlenmeye gidecek. Türkiye’nin bu süreçten sadece parçalanmadan değil aynı zamanda varlığını koruyarak çıkması gerekir.

Darbe ne zaman başarısız olur?

Yeni bir dünya düzeni kuruluyor; Türkiye bu düzende yerini almanın değil varlığını korumanın çabasını veriyor.

Yeni bir dünya kuruluyor; İslam bu düzende hayatiyetini sürdürmenin, hala insanlığa bir umut olmanın imkânlarını arıyor.

Yeni bir dünya kuruluyor; biz Türkler bir yandan varlığımızı devam ettirecek öte taraftan İslam âlemini selamete erdirecek bir büyük ruhun, iradenin teşekkülünün arayışı içindeyiz.

Darbeler Türkiye’de hep bir siyasi kırılmanın başlangıcı oldu.
Darbeler Türkiye’de hep bir siyasi kırılmanın başlangıcı oldu.

Türkiye, yıllardır sistemle hesaplaşıyor; bir yanıyla sistemin güdümünde ilerlerken öte taraftan sistem dışı bir ihtimalin varlığını sorguluyor. Bu cunta girişimi ister Fetö’nün isterse asker içindeki başka kanatların kendi hesapları için yapılsın ya da engellensin, Türkiye’de dünya sistemine karşı bir çatışmanın uç vereceğini görmek gerekir. İslami grupların kariyerizm ve para ile aralarına mesafe koymasıyla, kursaklarına girecek lokmaların helal yollardan kazanılması gaza ruhuyla, ila’yı kelimetullah ile bu mücadelenin çok daha güçleneceği muhakkak.

Türkiye, yıllardır sistemle hesaplaşıyor; bir yanıyla sistemin güdümünde ilerlerken öte taraftan sistem dışı bir ihtimalin varlığını sorguluyor.

Darbeler Türkiye’de hep bir siyasi kırılmanın başlangıcı oldu. Bu sefer biz Türkler için kadim batı karşıtlığını besleyecek, büyütecek sahici bir yolun ve umudun nedeni olsun. Cunta bu sefer Türkiye’de İslami dönüşümün uç vermesi yolunda vatan ve millet bağının güçlendirilmesi açısından bir ışık olsun. Darbe bu sefer Türkiye’yi dünya sisteminin yamağı yapmak isteyenlerin ayıklanmasında bir meşruiyet kaynağı olsun. Darbe bu sefer sahici bir ana güzergâhın, Türklerin başının çaresine bakabildiği fikrini besleyecek iradeyi, ruhu inşa etsin.

Cunta girişimine karşı tankların, kurşunların önüne atlayan, meydanları dolduran milletimiz kendine saygısını, iradesini ortaya koyabilecek inancı tazelemiş, gâvur karşısında dimdik durabilecek kendilik bilincini oluşturmuş gözüküyor.

Kazancı heba etmemeli

Biz Türkler kazanılmış bir başarıyı tersine çevirmemekle, gaflete düşmemekle yükümlüyüz. Bazen darbeler darbecileri bile aşacak şekilde yepyeni siyasal, fikri, kültürel ortam oluşturabilirler; aslında esas görevleri de bu ortamı, iklimi meydana getirmektir. IŞİD nedeniyle laikliğe, FETÖ ve darbeler nedeniyle demokrasiye tav olmak, onları mutlaklaştırmak zorunda değiliz. Demokrasi sayesinde Müslümanlar bir varlık alanı kazanıp siyasi mücadele veriyorlar; laiklik sayesinde paralel yapıların din adına dünya sisteminin uşaklığını meşrulaştırmasından kurtuluyoruz fakat ne laiklik ne demokrasi Müslüman için bir ölçü olamaz. Demokrasi ve laiklik bugün ontolojik bir boyut alıyorsa, darbe bir biçimde amacına ulaşıyor demektir.

Ne darbeyi, ne Fetö’yü, ne laiklik ve demokrasiyi meşrulaştırmak mecburiyetindeyiz.

Küresel kültürün belirlediği dindarlığı, demokrasinin elverdiği siyaseti, darbe karşıtlığının telkin ettiği yurtseverliği, Kemalist batılılaşmanın çizdiği çerçevede üç tarzı siyaset ideolojisini ve fikriyatı, dünya sisteminin hapsettiği İslam anlayışını, teknolojinin sınırlarını çizdiği gazayı içselleştirmek zorunda değiliz.