Devrim'in karşısında tek başına bir devrim: Muhammed Rıza Şeceryan

Muhammed Rıza Şeceryan
Muhammed Rıza Şeceryan

"Gülçehre Mepors"u söylerken nasıl deniz seviyesindeki peslerden bir anda Demavend Dağı yüksekliğindeki tizlere çıkıyorsa, İran yönetiminin zorbalıklarına da anında en tiz ifadeleriyle karşılık verebiliyordu. O tiz ifadeler ise arkasında duran kitlelerin habercisi olduğundan, yasaklar dışında bir karşılık bulmuyordu İran devletinden.

1

Bu çağa ait bir ses değildi. Ne geçmişin ne de geleceğin, kayıp bir zamanın ve talan edilmiş bir bahçenin bülbülüdür o. Muhammed Rıza Şeceryan, ses telleriyle bir coğrafyanın zamanını tutan adam. O, tek başına bir ülke, tek başına bir ülkü dostları için. Gidenlerin ve kalanların İran'ı hep onun sesiydi. Devrim yanlıları ya da sürgündekiler, herkesin İran'ı onunla tamamlanıyordu. İranlıların Şeceryan'ı duyabildikleri her yer bir anda memleket kesiliyordu.

  • 2
  • Muhammed Rıza Şeceryan 23 Eylül 1940'ta Meşhed'de dünyaya geldi. Ses eğitimine Meşhed'in meşhur karilerinden babası Mehdî Şeceryan'dan Kur'an okumayı öğrenerek başladı. Sonrasında başka şarkılar söylese de her şeye o "en büyük şarkı"yı okuyarak başladı. Daha 12 yaşındayken Meşhed Radyosu'nda başladığı Kur'an kariliğine 36 yaşına gelene kadar gönüllü bir şekilde devam etti. Gönüllü bir şekilde, gönülden ve en derinden okudu.

3

Yıl 1976'yı gösterirken Tahran'a gitti ve Tahran Radyosu'nun seçmelerine katıldı, önce heyet tarafından kabul edilmedi ancak sınav sırasında diğer stüdyodan sesini duyan ve çok etkilenen üstat Cevad Bediizade tarafından radyoya alındı. Ailesinin, dindar bir aile olarak bilinmeyi istemesinden ötürü adını gizleyerek 4 yıl boyunca Siyaveş Bidgani müstear ismiyle söyledi şarkılarını.

  • 4
  • Müzik icra etmenin yanında Kur'an okumaya da devam eden Şeceryan, 1977 yılında yapılan Kur'an okuma yarışmasında ülke birincisi oldu. Bir uluslararası yarışma sırasında her biri "Rabbena" kelimesiyle başlayan Âli İmran/8, Mü'minun/109, Kehf/10 ve Bakara/250 olmak üzere dört ayet okudu. O yarışmadan sonra bu okuyuş, Şeceryan'ın "Rabbena Duası" olarak 30 yıl boyunca ramazan aylarında televizyon kanallarında yayımlanacaktı. Bu okuyuş, İran'ın millî eseri olarak kayıt altına alındı.

5

Seslendirdiği şarkıların sözlerini aylar süren okumalar ve araştırmalar sonunda seçiyordu. Onun müziği Hafız, Sadî, Mevlana, Attar ve Hayyam gibi klasik şairlerin yanı sıra Nima Yuşic ve Sohrab Sepehri gibi modern İran'ın seslerini de içeriyordu. O, İran kültürüne kulaklardan silinmeyen icra tarzıyla birlikte icat ettiği pek çok sazı da miras bıraktı: sorahi, şehraşub, sağer, kirişme ve sebu bu sazlardan bazılarıydı.

  • 6
  • "Gülçehre Mepors"u söylerken nasıl deniz seviyesindeki peslerden bir anda Demavend Dağı yüksekliğindeki tizlere çıkıyorsa, İran yönetiminin zorbalıklarına da anında en tiz ifadeleriyle karşılık verebiliyordu. O tiz ifadeler ise arkasında duran kitlelerin habercisi olduğundan, yasaklar dışında bir karşılık bulmuyordu İran devletinden. Bütün gülleri toprağından sökmeye çalışan bir talancının, bahçeden kovmaya çalıştığı bir bülbüldü o. Çığlık çığlığa şarkılarını söylemeye devam ediyordu. Çığlık çığlığa… Gül bahçesi talan edilen bir bülbül ne yaparsa onu yapıyordu. Ancak ülkesini çöle çevirmeye çalışanlara inat çocukları Hümayun ve Müjgan Seçeryan başta olmak üzere sayısız güller yetiştirdi bağında.

7

2009 yılında İran Radyo ve Televizyon Kurumu'na bir mektup yazarak eserlerinin bu kurumda yayımlanmasını istemediğini söyledi. Mektupta şöyle diyordu: "Okuduğum şarkılar, özellikle Ey İran Ey Sera-yi Umid, 1979 ve 1980 yıllarında yaşanan olaylar üzerine söylenmiştir. Bu eserlerin bugün yaşananlarla hiçbir ilgisi yoktur. İran Radyo ve Televizyon Kurumu'nun bu eserlerin ortaya çıkmasında hiçbir katkısı olmamıştır. Yasal olarak da bu kurumun hiçbir radyo ve televizyon kanalında eserlerimin yayımlanmasını istemiyorum."

  • 8
  • Halkını "çer çöp yığını" olarak aşağılayan yöneticilerin yanında, sağında, solunda ya da arkasında durmadı. Onların karşısına geçti ve "Benim sesim o ‘çer çöp yığın'ın sesidir" dedi. Elbette sonra yasaklı bir sanatçı hâline geldi. Yasaklı ama yasaklanamaz bir sanatçı. Sanat yaşamı boyunca sayısız ödül kavradı elleri, sayısız kez ayakta alkışlandı, sayısız kez "moteşekkirem" dedi ve elini kalbine götürdü. O, Doğu'nun kederli bahçelerini bekleyen bir bülbüldü. Bir ömür beklediği bahçesine, halkının kalbine, İran tarihini ve mitolojisini yazan, atası Firdevsî'nin yanına gömüldü.