Donald Trump İstanbul’u ne zaman fethedecek?

trump
trump

Mızıkçılık yaparak Donald Trump’ın İstanbul’u fethini durdurabileceğimize şahsenihtimal vermiyorum. Allah’tan sonra “Allah’a bir can borcum var” diyen yürekli halkımagüveniyorum. Benim güvenmediğim bir şeyler bilenler, yani entelektüeller. Mormonlarınsorduğu mızıkçı da onlar yavşak da.

Selim namı diğer Yavuz Mısır’ı fethedeceği sene Kahire’de 25 şarkıcının sahne aldığı şatafatlı düğünler yapmak modaydı. Son Memluk tarihçisi İbn İyas’ın “hükümdarlar gerdanında inci kolye” dediği Kansu Gavri ise halktan aldığı aylık vergileri yeterli bulmamış olacak ki haftalık vergi almaya başlamıştı.

Şarkıcıların bahşişinin nerden geldiğini fark etmişsinizdir. Memluklar fark edememişti. Bunun için de Yavuz Sultan Selim’in koskoca Mısır’ı fethi aylar yıllar değil İbn İyas’ın anlatımına göre sadece on saat sürdü.

Selim’in kendisini “hükümdarlar gerdanında bilmemne” diye yüceltecek tımarlı tarihçileri yoktu; zaten halktan haftalık vergi alan biri de değildi. Peki üç milyon kilometre kare yani Türkiye’nin dört katı kadar toprağı sekiz senede nasıl fethetti? Çok basit: Suriye, Mısır, Trablus ve Mağrip’i fethettiği andan itibaren ilk iş olarak öşür vergisi dışındaki bütün vergileri kaldırdı. Elçiler göndererek halkın şikayetlerini dinledi, rahatlatıcı emirleri verdi ve Memluk hanedanını yıksa da yerel yönetici durumundaki memluk komutanlarını yerlerinde bıraktı.

Bozuk düzenler dışarıdan gelen düzene yem olur, tarihin acı reçetelerinden biridir. Bir an Afrika’ya bakıyorsun. Elit tabakada İbn İyas’ın Kahire’sine taş çıkartacak bir gösteriş, halk ise üç şeyden muzdarip: açlık, hastalık, anarşi.

İbn İyas büyük bir övünçle önde gelen Memluk bürokratlarının isimlerini ve görevlerini sayıyor. Dikkatimi bilhassa çekenler: Hatunun Sakisi, Sultanın Avlusundaki Huş Ağacının Müfettişi, Şaraphane Müfettişi. Bir de şunlar: Hanefi Kadısı Kadül Kudat Hüsameddin Mahmud bin Kadül Kudat Seriyeddin Abdülberr vesaire ile Maliki kadısı Kadül Kudat Muhyiddin Yahya bin Kadül Kudat Burhaneddin el-Demiri. İnsanın aklına acaba Selim’in saltanatı sırasında Osmanlı’nın en büyük hukuk bürokratı kimdi soru- su geliyor ister istemez. Hemen söyleyeyim: Müfti el-Hamza. Hepsi bu. Ne Kadül Kudat bin Kadül Kudat filan gibi bir soy sop ne de –eddin ilaveli bir ekabir sıfatı.

Demek ki güç de bilgi de isimde, soyda, övünmede değilmiş. Hani daha aydınlatıcı olsun diye Türkiye’ye ait örneklere dönersek: Osmanlı’nın son önemli sultanının adı? II. Abdülhamit. Uzun harp mağlubiyetlerinden sonra Anadolu’ya sıkışıp kalmış Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı? Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. Oldu, suyundan da koy.

Bozuk düzenler dışarıdan gelen düzene yem olur, tarihin acı reçetelerinden biridir. Bir an Afrika’ya bakıyorsun. Elit tabakada İbn İyas’ın Kahire’sine taş çıkartacak bir gösteriş, halk ise üç şeyden muzdarip: açlık, hastalık, anarşi. Zengin Arap ülkelerine bakıyorsun: Gençler en pahalı jiplere biniyor, otoyollarda çipli deve yarışı yapıyorlar, en büyük zevkleri ise çita filan beslemek. İki tüfeği yere doğru ateşleyerek havaya zıplamak gibi tuhaf zevkleri var. Öte yanda Arap halklarının başına gelenleri hepiniz biliyorsunuz.

Çin bir düzen kurdu. Bir tür devlet kapitalizmini işletiyorlar. Aklın almayacağı büyüklükte işler yapılıyor Çin’de. Batı, özellikle Amerika Çin’in büyümesini ekonomik bir fırsat olarak görüyor. Zaten Çinlilerin yaptığı her şey esasında Amerikan çakması. Kurulu düzen oldukça sert, tartışmaya kapalı ve zulüm Çin’de sıradan bir olay. Ne var ki Çin bugün işgal edilebilir, doğrudan sömürgeleştirilebilir bir görüntü arz etmiyor.

Demek ki güç de bilgi de isimde, soyda, övünmede değilmiş.
Demek ki güç de bilgi de isimde, soyda, övünmede değilmiş.

Rusya çok badireler atlattı ama o da düzenini kurdu. Bir kişinin iki dudağı arasında her şey. Devasa toprak genişliği, sınırsız doğal kaynak ve muazzam askeri güç Putin’i tartışılmaz kılıyor. Tartışanlara da arsenik şırınga ediyorlar zaten. Rusya insanlığa ne önerebilir? Hiçbir şey. Ama Rusya’ya kim istemediği bir şeyi dikte edebilir? Kimse.

Almanya, Hindistan, Japonya diye devam edebilirim. Benim merak ettiğim, aynı çerçevede Türkiye’ye biri dışarıdan baksa ne göreceği. Türkiye’de bir düzen içinde mi yaşıyoruz? Yoksa yabancı güçlerin istilasını bekleyen şuursuz bir gösterişçiler topluluğu muyuz?

Ortanca oğlum Ömer Rusya’yla kriz çıktığı günden beri bana sürekli soruyor: Rusya’yı yenebilir miyiz? Hayır oğlum yenemeyiz. Ömer ısrarcı ve meraklı bir çocuktur, devam ediyor: Peki Rusya bizi yenebilir mi? Yenemez oğlum. Neden yenemez? Çünkü biz NATO üyesiyiz, Rusya bize saldırırsa Amerika, Almanya vesaire bize yardım etmek zorunda. Ömer’le daha önce de Obama’nın Suriye politikasının Türkiye’nin zararına işlediğini konuştuğumuz için iş karışıyor. Çocuk safl ığıyla kararını veriyor: Bu Obama dürüst biri değil bence.

  • Acaba diyorum milletçe Obama’nın dürüst biri olmadığını idrak edebiliyor muyuz? Yani hepimiz birden, şüphe duymadan, işimize başka türlüsü geliyor diye ağız ve ayak değiştirmeden? Ve zaten dürüst olması gerekmediğini?

Bush’un Irak’ı fethi iki yerel unsurun çağırmasıyla oldu. Saddam, şatafatta Kansu Gavri ve Tomanbay gibi Memluk sultanlarından geri kalmadığını da not etmiş olalım arada, altın şehir Bağdat’ın tahribi pahasına hem halkıyla hem düşmanla boş inadını sürdürdü ve ülkesini paramparça ettirdi.

Bush’un Irak’ı fethi iki yerel unsurun çağırmasıyla oldu.
Bush’un Irak’ı fethi iki yerel unsurun çağırmasıyla oldu.

Obama’nın Suriye’yi fethetmekten kaçması ise Irak’ın işgalinden çok daha kanlı ve tahrip edici bir şekilde devam ediyor. Burada toprak işgali mühim değil. Siyasi düzeni veya kaosu kimin kurduğu veya işlettiği önemli. Birçok İslamcının bile başkan seçilmesini hayranlıkla karşıladığı Barack Hussein Obama II (evet tam adı bu herifi n) kararsızlığı, kırtıpilliği, lider olmayışıyla dünyayı ama özellikle İslam dünyasını yakmayı sürdürüyor.

Soğuk Savaş devri Amerikan dış politikasının vekilharcı Henry Kissinger, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeniyle ilgili olarak şunu söyler:

Denge siyasetiyle buraya kadar yeğenim der, bundan sonra artık sorumluluk alacak ve büyük güç olmayı hak eden uluslar ortaya çıkmalı.

Kissinger bebesi bunu Amerika yatak odalarımıza kadar girsin diye söylüyor tabii. Ama sözünde hakikat payı yok değil. Dünya orta halli olmayı hazmedemiyor artık. Ya zengin olacaksın veya fakirsin. Ya şiddet uygulayacaksın veya şiddete maruz kalacaksın. Ya büyük rüyalar göreceksin ya da gördüğün kabusu hayra yormayacaksın.

Sıkı bir sosyal düzen içinde bulunmuyoruz. Camide bile safları sık ve düzgün tuttuğumuz söylenemez. Dışarıdan bakan biri birbirimizi yediğimizi düşünebilir de düşünmeyebilir de. Her gün bir kavga her siyasi dönemeçte bir iç savaş provası. PKK’nın Güneydoğu şehirlerinde yaptığını bir örgüt bir ülkede yapsın; o ülkede ya iç savaş çıkar ya da o ülkenin ordusu meclisi hükümeti zulme varan aşırı tedbirlere başvurur.

Oysa Türkiye’de devlet böyle bir güç uygulayamıyor. Diğer yandan halk bütün baştan çıkarıcı ve zorlayıcı etkilere rağmen belirgin bir bölünme yaşamıyor. Sıkı değilsek de esnek bir topluluğuz. Bir mayamız var sanki.

Acaba diyorum milletçe Obama’nın dürüst biri olmadığını idrak edebiliyor muyuz?
Acaba diyorum milletçe Obama’nın dürüst biri olmadığını idrak edebiliyor muyuz?

Bir sonraki kuşakta ne olur kimse bilemez. Yabancılar Türkiye’de az sayıda insana yatırım yapıyorlar. Üsküdar’ın park ve bahçelerinde temiz yüzlü, Türkçe konuşan, gayretli Mormonlar dolaşıyor. Afedersiniz diye yaklaşıyorlar, ben Türkçe öğrenmeye çalışıyorum, fi lan kelimenin anlamını size sorabilir miyim? İlk karşılaştığım ikili (Mormon inancında ikinin şahitliği bire üstün tutulduğu için hep iki kişi dolaşıyorlar) mızıkçılık yapmak ne demek diye sormuştu. İkinci ikili daha uyanıktı, yavşak kelimesini sordular.

Bilmiyorum. İslam medeniyeti, bölgesel güç olmak, dünya liderliği gibi enteresan hayallerin gezindiği bir ortamdayız. Bir taraftan da değer verdiğimiz her şey ayaklar altına alınıyor. Mızıkçılıkla, yavşaklık yaparak Donald Trump’ın İstanbul’u fethini durdurabileceğimize şahsen ihtimal vermiyorum. Allah’tan sonra “Allah’a bir can borcum var” diyen yürekli halkıma güveniyorum. Benim güvenmediğim bir şeyler bilenler, yani entelektüeller. Mormonların sorduğu mızıkçı da onlar yavşak da.