Dünyadan bir kültürel iktidar hikâyesi: Oyunlarda İslamofobi

Oyunlarda İslamofobi
Oyunlarda İslamofobi

Çocukken arkadaşlarla gittiğimiz Counter Strikekapışmalarında, kerpiç evlerle örülü sanal platformun içinde acımasızcaterörist avlarken kendime sormadan edemiyordum. Vurulan teröristler “AllahuEkber” veya “ La ilahe illallah” diyerek can veriyordu ve müsabakadan nedendiskalifiye oluyordu? Neden yani? Şurada tatlı tatlı “head shot” atarken negerek vardı şimdi bunlara…

Birkaç yıl önce sosyal medyada bir röportaj yayımlanmıştı. Özgürlükler başkenti New York’ta halka, Müslümanlar hakkındaki düşüncelerini soruyordu bir delikanlı.

“Genç dimağlar” bu soru karşısında başta biraz afallasa, hatta tedirgin olsalar da kendilerinin bile farkında olmadıkları birer cevapları vardı hepsinin. Genç kızımız şöyle diyordu: “Eğer ben tek başıma bir trende olsam ve onlardan birini görsem, bir örgüt olduğunu, treni havaya uçuracağını düşünürüm.” Başka bir kızımız ise biraz daha talihli “Artık Müslümanlardan korkmuyorum. Çocukken korkardım, ama geçti.”

Jihad diye bir kelime bulmuştu senaristler. Müslümanlar uçak kaçırmalı, rehineler toplamalı, bombalar patlatmalıydılar. Akıl almaz aksiyonlara girip herkesi Müslüman yapmak isteyecekler ve inat edenleri öldüreceklerdi.

Ya da şöyle diyelim. Benim adım Khan isimli Hindistan yapımı filmde Müslüman bir adam, Amerikan “President”ine, adının Khan olduğunu ve terörist olmadığını söylemek için yola çıkıyordu. Müslümandı ama terörist değildi. Adı Khan’dı ama terörist değildi. Büyük başkana kendini bildirmesi gerekliydi. Müslüman genç seyirci filmi izlerken bu inceyi görüp yara alsa da batılı teenage şunu fark etmişti: Demek ki terörist olmayan Müslümanlar da var.

Dur arkadaşım, az daha bekle. Henüz başındayız meselenin. Dünya’yı kurtarmak Amerikan rüyasının ta kendisiydi ya, Vietnam’ın üstünden çok sular akmış, Rus KGB’si de sıkıcı olmaya başlamıştı. Milli petrol kuyuları suyunu çekti çekiyordu. “Çünkü biz iyiyiz” diyebilmek için yeni bir kötü lazım geldi. Jihad diye bir kelime bulmuştu senaristler. Müslümanlar uçak kaçırmalı, rehineler toplamalı, bombalar patlatmalıydılar. Akıl almaz aksiyonlara girip herkesi Müslüman yapmak isteyecekler ve inat edenleri öldüreceklerdi. Ortadoğu’da geçen savaş filmleri birbiri ardına vizyona giriyordu. 7’den 70’e herkesin yeni popüler kötüyü öğrenmesi gerekiyordu. Müslümanlar.

Müslümanlar çekirdek aileler için uygunsuz içerikti. Çocuklara da bunu öğretebilmeli ki hemen demode olmasın yeni kötümüz. Ama nasıl? Çizgi filmlerde senfoni müziklerinin yerini patlama sesleri, lazer efektleri; kedilerin yerini süper silahları olan süper robotikler, farelerin yerini işgalci ve yok etmeye planlanmış kötüler alıyordu.

Çağ atlıyorduk azizim. Özal, “Bırakın çocukları, küçükken oynasınlar ki büyüyünce bunlarla zaman kaybetmesinler” derken atari salonlarını kastediyordu. Atariler, gameboylar, oyun konsolları ve bilgisayarlar sırasıyla çocukların rüyası oluyordu. Sevmemek, beğenmemek elde değildi. Teknoloji hızla gelişiyordu ve milenyuma girmiştik bir kere, buradan dönüş yoktu. İslam karşıtı beyinler de “Çocuklar yavan ekmek yemesin, arasına biraz helva koyalım, yersen” diyerek, çocuk oyunlarını bir silah gibi kullanmaya başladılar. İslam karşıtı subliminal mesajlar sadece batılı gençleri etkilemiyordu. Yaşı dijital oyunlardan küçük tüm genç nesil bu saldırıya en çok eğlendiği anda maruz kalıyordu.

Bir savaş veriyorlar demiştik azizim. Ve günümüz savaşları malum, çoğu kere topla, tüfekle olmuyor. Böyle oluyor.
Bir savaş veriyorlar demiştik azizim. Ve günümüz savaşları malum, çoğu kere topla, tüfekle olmuyor. Böyle oluyor.

Geçtiğimiz ay Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın İslam İşbirliği Teşkilatı ile birlikte düzenlediği konferansta bir kitapçık yayımlamıştı. Kitapçık, bazı dijital oyunların İslam’a karşı kara propaganda yaptığını, İslami simgelerin, ayetlerin ve kutsalların olumsuz anlamda kullanıldığı ve bir algı operasyonu yürütüldüğünü söylüyordu. Haklıydı da.

Çocukken arkadaşlarla gittiğimiz Counter Strike kapışmalarında, kerpiç evlerle örülü sanal platformun içinde acımasızca terörist avlarken kendime sormadan edemiyordum.

  • Vurulan teröristler “Allahu Ekber” veya “ La ilahe illallah” diyerek can veriyordu ve müsabakadan neden diskalifiye oluyordu? Neden yani? Şurada tatlı tatlı “head shot” atarken ne gerek vardı şimdi bunlara… Çok tepki çekmişti bu o dönem.

Sonradan o ses eklentisini mecbur kaldırdılar tabi. Artık kelime-i şehadet getirmeden ölüyorlardı, içimiz rahattı. Şaka bir yana, Müslüman çocuklar olarak bizim işimiz kolaydı. New York’ta trene yalnız binen bir genç için işler o kadar kolay olmuyordu. Minarelerin Saldırısı’nı oynarken İsviçre kiliselerini müezzinlerden kurtarması gerekiyordu. Muslim Massacre oyunu, yüzlerce sakallıyı ve çarşaflı kadını öldürdükten sonra finalde “BIG BOSS” olarak Hz. Muhammed görevini veriyordu. Onu da öldürünce kazanmıştı oyunu. Bitti mi efendim. Bitmedi. Bu genç nereden bilsin Resident Evil’de düşmanın çıktığı kapının Hz. Muhammed’in kabrinin kapısı olduğunu. Ama oldu da bir gün öğrenirse, o kapıdan kaosun çıktığını hatırlayacak.

Minarelerin Saldırısı’nı oynarken İsviçre kiliselerini müezzinlerden kurtarması gerekiyordu.
Minarelerin Saldırısı’nı oynarken İsviçre kiliselerini müezzinlerden kurtarması gerekiyordu.

Bu bitmek tükenmek bilmeyen İslam karşıtı propagandalar öyle gözlüklü bir yazılımcının küçük şakaları falan değil. Kasten dünya üzerinde islamofobiyi yaymak, çocuk algılarının vericileriyle oynamak için yapılan hamleler bunlar.

Biz ne yapacağız, seyirci mi kalacağız, oyuna mı geleceğiz, ölüp ölüp baştan mı başlayacağız. Hayır! Hepsine hayır. Kendi dilimizi, kendi kültürümüzü alıp nerede gedik açtılarsa oraya doldurmamız icap eder. Bu bir bilgisayar oyunuysa, genç nesiller için dijital oyunlar yapacağız. Dünyanın iktidarına inat öyle bir kod yazacağız ki küçümen çocuklar İslam’ı atılan bombalar üstünden değil toplanan sevap pointleri üstünden öğrensin. Bu konuda hiç değiliz, var bir şeyler elbet. Ama yeter mi? Yetmez.

Önce belki ‘oyun’ meselesini doğru anlamamız gerekir. Sen ‘boş iş’ deyince vazgeçmiş olmuyor çocuklar. Her türlü oynuyorlar. Eğitim boyutu yok mu? O da var. Yap, kurgula, istediğini söyle işte. Dünyanın bütün çocuklarını, Hitler Almanya’sına karşı savaştıran bir ‘güç’ten söz ediyoruz burada. Senin tarihi hikâyen nerede? Ama mesele sadece bu da değil, çünkü daha şimdiden 1 trilyon doların üzerinde bir ticari hacmi var oyun dünyasının. Pazarı büyük yani. Yapabilir, satabilirsin. İlk adım belki devletten. Gençlik ve Spor Bakanlığı yayınladığı kitapçıkla yeşil ışığı yaktı diyebiliriz. Atölye açmaya destek veren devlet, oyun yazmaya her türlü verir, vermelidir. Girişimcilerin ‘Pazar’dan haberdar olması yeterlidir belki. Mesele sanıldığından mühim.

  • Age Of Empires’ta camileri yıkmamaya çalışarak büyüyen bir nesle mensubuz ya biz, belki yaramız ondan derindir. Böyle düşünmek de mümkün ama dediğimiz gibi mesele sadece bu değil. Bir savaş veriyorlar.

‘Atanamamış beyaz türk’ kırmaları ve ‘pembe mabadlı çocukları’, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yayınladığı kitapçıkla hep bir ağızdan dalgalarını geçmeye çalıştılar. “Nelere takılıyorlar” tadında, istihza akılları sıra. Az gelişmiş danalar. Biraz baksalardı, sözgelimi “oyunlar ve zenci” meselesi üzerinden ne kadar tartışma yürüdüğünü görürlerdi Batı’da. Bak Batı’da diyorum, onlar sever ve o zaman ciddiye alırlar diye…

Bir savaş veriyorlar demiştik azizim. Ve günümüz savaşları malum, çoğu kere topla, tüfekle olmuyor. Böyle oluyor. Bilinç inşası. Bu ‘pembe mabadlı danalar’ niye böyle düşünüyorlar sorusunun cevabı bile öyle. PES’te bile hep Barcelona’yı aldıkları için.

Konuyu dağıtmayalım. Ne diyorduk? Bu oyun meselesi, şakaya gelir iş değil hacılar. Biraz dikkat, biraz ciddiyet.