Dünyaya söylenmiş son söz olarak 'Hello Brother'ı anlamak ya da 'White Hero'ları coşkuyla alkışlamak

“Hello Brother!” diyerek son sözüyle tüm insanlığa gerçek bir selam duruşu gösteren Davud Nabi.
“Hello Brother!” diyerek son sözüyle tüm insanlığa gerçek bir selam duruşu gösteren Davud Nabi.

Aslında meselemiz şu; acımız paylaşıldığında ve iyi niyetli taziyeler aldığımızda karşı tarafa gösterdiğimiz şey; yaslı bir topluma yakışır vakurlukta, sade bir teşekkür değil de neden coşkulu bir minnet! Beni asıl düşündüren de budur.

Yeni Zelanda’daki cami katliamında şehit olan 51 kardeşimiz için, dua ile...

Yeni Zelanda’daki katliamın gerçekleştiği gün daha olayın detaylarını tam anlayamadan öğle saatlerinde Alman gazetelerinden birinde şöyle bir başlık gördüm “Fail, Müslüman cihatçıların yöntemlerini kullandı.”

Yeni Zelanda’daki katliamın gerçekleştiği gün daha olayın detaylarını tam anlayamadan öğle saatlerinde Alman gazetelerinden birinde şöyle bir başlık gördüm “Fail, Müslüman cihatçıların yöntemlerini kullandı.”


Müslümanlar camide sırf Müslüman oldukları için öldürülürken bile fatura yine diğer Müslümanlara kesilmiş, dedim. Pek şaşırmadım, hatta kızmadım bile sonuçta yabancı basının bizim insanlarımız, acılarımız için böyle şeyler yazması alışık olmadığımız bir durum değil. “Ne fark eder ki! Sanki iyi bir başlık görsem ne değişecek?” dedim. Ne değişeceğini ise daha sonra hep birlikte gördük… Nitekim saldırıyı eleştiren, Müslümanlara destek vermeye çalışan haberler de gördük ilerleyen saatlerde. Saldırıyı takip eden günlerde camilere çiçekler bırakıldı, ziyaretler yapıldı.

Yeni Zelanda meclisinde Kur’an-ı Kerim okundu ve buna benzer pek çok zarif davranışlar sergilendi. Ülkece şaşırdık, mutlu olduk, uzun uzun konuştuk bu konuyu, “ Vay be!” dedik, “Vay be!” Fakat sizce de biraz fazla uzun sürmedi mi bu şaşkınlık hâlimiz, konuşmalarımız, takdirlerimiz, alkışlarımız? Burada dikkati çektiğim şey, Yeni Zelanda’nın saldırı sonrası uyguladığı politika değil, başka bir şeyden söz etmeye çalışacağım. Çocukluğu Almanya’da geçmiş ve birçok ırkçı davranışa birebir şahitlik etmiş biri olarak, saldırı sonrasında Yeni Zelanda’nın sergilediği tutuma gerçekten sevindim ve takdir ettim. Benim esas anlayamadığım nokta, bizim ve basınımızın bu konudaki odak noktasının ne olduğu. 51 şehidimiz varken, empati yapmamızı ya da duygulanmamızı sağlayan şey Yeni Zelanda hükümetinin aşırı hassas faaliyetleri ve açıklamaları olmamalı.

Yeni Zelanda Başbakanı pek çok kez taziye ziyaretinde bulundu.
Yeni Zelanda Başbakanı pek çok kez taziye ziyaretinde bulundu.

“Ee ne yapalım? İyi şeyleri takdir de mi etmeyelim?” diyebilirsiniz. Tabii ki bundan bahsetmiyorum, bahsettiğim şey kin güdüp katil için idam isteğinde bulunmak ya da tüm Yeni Zelanda’yı katille bir tutmak değil. Yeni Zelanda saldırısının amacı, Müslümanlara karşı bir üstünlük ve güç göstermek yani bir gövde gösterisi yapmakken biz niye Yeni Zelanda’nın tutumunu takdir edip sonra da asıl meseleye dönemiyoruz? Niye asıl meseleye odaklanmak yerine, buraya takılıp kalıyoruz? Yeni Zelanda Başbakanı’nın “Katilin adını asla ağzıma almayacağım.” cümlesini samimi buluyorum. Fakat ben bir Müslüman olarak katilin adını bilmek istiyorum! Onun, silahında yazan isimleri ve tarihleri unutmadığı gibi ben de onu hatırlamak istiyorum. Hakkında bilgi sahibi olmak, alacağı cezayı bilmek ve görmek istiyorum.

  • Acımız paylaşıldığında ve iyi niyetli taziyeler aldığımızda karşı tarafa gösterdiğimiz şey; yaslı bir topluma yakışır vakurlukta, sade bir teşekkür değil de neden çoşkulu bir minnet!


Bunların hepsini, basında Yeni Zelanda’daki insanların erdemli davranışlarından ya da katilin kız kardeşinin üzgün açıklamalarından daha fazla görmek istiyorum! Aslında meselemiz şu; acımız paylaşıldığında ve iyi niyetli taziyeler aldığımızda karşı tarafa gösterdiğimiz şey; yaslı bir topluma yakışır vakurlukta, sade bir teşekkür değil de neden çoşkulu bir minnet! Beni asıl düşündüren de budur. Ülkemiz insanının Batı tarafından takdir edilme ihtiyacının altında yatan nedenleri çok merak ediyorum.

Neden acılarımız ancak “white hero”lar tarafından önemsendiğinde bu kadar dikkat çekiyor? Sadece Yeni Zelanda’daki olayla ilgili değil bu durum. Birçok farklı olayda da şahit oluyoruz buna. Neden “white hero”lar bizim için bu kadar önemli? “Egg Boy” olayından sonra yapılan paylaşımlara baktığımda birçok insanın bu olayla bir katarsis yaşadığını düşünmekten kendimi alamadım.

Saldırıdan sonra katliamın gerçekleştiği camiye çiçekler bırakıldı.
Saldırıdan sonra katliamın gerçekleştiği camiye çiçekler bırakıldı.

Neden insani ve vicdani olarak bir duruş sergilemeye çalışan bu insanlara milyonlarca Müslümanın temsilcisi olma görevini yüklüyoruz bir anda? 2019 yılındayız, modern ve global bir dünyada yaşıyoruz ama acılarımız ancak Batılı bir ses tarafından dile geldiğinde destanlaşıyor. Almanya’daki kayıp mülteci çocukları konuşmak için ne bekliyoruz? Bir “white hero”nun çıkıp duruma dikkat çekmesini mi? Hollanda’da Erasmus eğitimi için bulunduğu sırada boğazı kesilerek öldürülen Furkan Kocaman bir “white hero” tarafından dillendirilmediği için mi haftalarca konuşulmadı?

Sorular, sorular… Son olarak, tüm bu yaşanan elim olaylardan sonra en çok hatırlayacağımız, kaybettiğimiz kardeşlerimizin adları ve bize bıraktıkları mesajları olmayacak ne yazık ki. “Hello Brother!” diyerek son sözüyle tüm insanlığa gerçek bir selam duruşu gösteren Davud Nabi’yi 1-2 sene sonra hatırlayabilecek miyiz gerçekten? Yoksa Yeni Zelanda denince yüreğimize düşmesi gereken sızı, yerini yaslı bir topluma yakışmayacak ölçüde, kabaran coşkulu bir minnete mi bırakacak her daim? Düşünelim, hatırlayalım; o gün 51 şehit kazanmıştık Allah yolunda…