Faslı Ahmed en çokneye hayret ediyordu?

cnc
cnc

Mağrip’te bir Türk'e Müslüman mısın diye sorulmasının sırrını çözebilmiş değilim. Fas turuyapan laiklerin bıraktığı bir iz mi? Pek sanmıyorum çünkü turlarla giden laikler halkın arasınahiç karışmıyorlar. Fransız gibi gidip İspanyol gibi geri dönüyorlar.

Atlas dağlarının koynundayız. Atlas dağları dediğin bizim dağların heybeti yanında mütevazı yükseltiler.

İmlil’e gitmek, Tubkal zirvesine seyran etmek istiyoruz. Şoför Hasan ya da Hasan Şoför, İmlil’in fazla bir numarası olmadığına bizi ikna ediyor, direksiyonu Urika’ya kırıyor. Urika’da altı kadar Berberi köyü göreceğiz.

Marakeş’ten çıkalı bir buçuk saat oluyor. İngilizce bilmeyen, Fransızcası da birkaç kelimenin ötesine geçmeyen “taxi collectif” şoförü Hasan bizi bir Berberi köyüne dahil etmiş. C’est la visite diyor Hasan, c’est la photographie et c’est la village de Berber.

Ve ekliyor c’est ne pas l’argent. Türkçeye tercüme edebilirsek şu şekil oluyor: Ziyaret vardır, fotoğraf vardır, Berber köyü vardır; para yoktur. Şoför Hasan'a müteveffa kraldan mülhem Hasan II diyorum. Tanıştığımız ilk Hasan değil bir de. İlk Hasan'ı Marakeş medinesinde bıraktık. Hasan ağabeyinin attar dükkanında çırak olarak çalışıyor. Otuz beş derece sıcakta kazak giymeyi ihmal etmiyor. Savira'ya gideceğimizi duyunca öyle bir “Savira is cold” diyor ki şehrin adını duyar duymaz üşüdüğünü zannedebilirsiniz.

  • Zayıf Hasan. Dünyanın en güzel gülümsemesiyle gülüyor. Taxi collectif bir nevi taksi dolmuşun Fransızcası; namı diğer 1982 model bej renk Mercedes 500 SEL. Siyah deri koltuklu ve arka cam perdeli olduğuna dikkatinizi çekerim.

Arkada iki kişi oturduğunuzda insana belli derecede lüks hissi vermeye kaldığı yerden devam ediyor. Şimdi Ahmed ve ailesinin evindeyiz. Ahmed İngilizce biliyor. Türk olduğumuzu anlayınca üstüne bir de soruyor: Müslüman mısınız? Elhamdülillah diyorum, o da elhamdülillah diye mukabele ediyor.

Mağrip’te bir Türke Müslüman mısın diye sorulmasının sırrını çözebilmiş değilim. Fas turu yapan laiklerin bıraktığı bir iz mi? Pek sanmıyorum çünkü turlarla giden laikler halkın arasına hiç karışmıyorlar. Fransız gibi gidip İspanyol gibi geri dönüyorlar. Marakeş’te, es-Savira’da, Kazablanka’da rastladığım üç beş Türkü biz İspanyol, onlar da bizi Arap zannetti. Mağriplilerinse bana bakınca ilk tahminleri: “Pakistani?” Cive Pakistan!

1982 model bej renk Mercedes 500 SEL. Siyah deri koltuklu ve arka cam perdeli olduğuna dikkatinizi çekerim.
1982 model bej renk Mercedes 500 SEL. Siyah deri koltuklu ve arka cam perdeli olduğuna dikkatinizi çekerim.

Ahmed bize evi gezdiriyor. Ev, üstü açık bir avlu çevresine kurulu odalardan mürekkep. Girişte küçücük bir değirmen var. Öğüttükleri hububatın ne olduğunu anlayamadım, Ahmed’in İngilizcesi de isimlendirmeye yetmedi. Gördüğümüz un darı ununu andırıyordu. Ekmeği ise oldukça lezzetli. Ve yüzde yüz organik.

Fas’ta organik olmayan tek şey günlük Arapçanın telaffuzunu bile yarıp geçen Fransızca.

Kazablanka’daki ilk akşamımızda Birleşmiş Milletler meydanında oturmuş nane çayımı içerken yan masadakilerin konuşmasına kulak vermiştim. Bunlar üniversite öğrencileri ve tuhaf bir Fransızca konuşuyorlar, diye uydurdum kendi kafamda. Bir haftalık seyahat neticesinde konuştuklarının Mağrip Arapçası olduğunu anlamış oldum. Her yerde bütün yazılar iki dilde. Tren Fes şehrine yaklaşırken “Mahakmatü’l-Fes” diye anons geçiyorlar önce, ardından “Gağ du Fez” diyorlar. İnsanların eğitim düzeyleri yükseldikçe sanki Arapçaları daha bozuk, Fransızcaları ise gelişkin. İnsan gerçekten hayret ediyor.

  • Ahmed, dolayısıyla dört dil biliyor. Ana dil Berberice, milli dil Arapça, resmi dil Fransızca ve turist rehberliği ve satış için İngilizce. Gerçi İngilizce biliyorum diyenlerin dahi İngilizcesi Kapalıçarşı’dan hallice; ama Fransızcayı bihakkın biliyorlar.

Ahmed’in şaşırdığı da buydu. “Çok merak ediyorum,” dedi, sohbetimiz koyulaştıkça, “Türkiye’nin ikinci dili ne?” Yok dedim öyle bir şey. Yerel diller var, Kürtçe mesela. Kürtçeyi de Kürtleri de iyi takip etmiş. Berberiler gibi diyor hemen. Daha doğrusu Berberiler için, biz Mağrip’in Kürtleriyiz diyor. Ana dilleri Berberice, kültür dilleri Arapça ve Araplarla çok yoğun karışmışlar. Cevabım Ahmed’i tatmin etmeyince bir daha soruyor. Ben de Türkçenin şivelerinden, Doğu Anadolu ve Orta Anadolu ağızlarından filan söz ediyorum. Ama hâlâ İngilizce, Fransızca bir şeyler bekliyor Ahmed. Resmi yazışmalarda diyor, sadece Türkçe diyorum. Şaşırmış bir şekilde eli göğsünde kalıyor.

Kazablanka eski medinesini bize gezdiren lise iki terk Ahmed ise (zaten Mağrip’te Ahmed, Muhammed ve Hasan dışında erkek adına nadiren rastlanıyor; küçük çocuklarda ise İlyas adı yaygın nedense) daha şuurluydu. Türkiye hiç sömürge görmedi ki, dedi; Fas daha yeni başlıyor, bağımsızlığımız elli yıllık.

Bazı Faslılar Osmanlı’yı Fas’a sokmadıklarıyla övünüyor. İyi ki de girmemiş Osmanlı. Es-Savira Portekiz şehri; Kazablanka Fransız, Tetuvan İspanyol, Şafşuvan Yahudi. Akdeniz kıyısındaki Melilla ve Ceuta şehirleri hâlâ İspanyol toprağı.

Türkçe konuşan daimi turistlere kıssadan hisse: Çok kültürlülükten filan söz ederken Faslı Ahmed’in en çok hayret ettiği şeyi bir de kendinize sorun.