Frantz Fanon,91 yaşında

O dönemde beyazlaşmak, birçok siyahın ulaşmak istediği kızıl elmaydı.
O dönemde beyazlaşmak, birçok siyahın ulaşmak istediği kızıl elmaydı.

“Bu,Afrikalı Zencinin,yazdığı bir kitap değil, imalettiği bir bombadır. Ben bu bombayısermaye fahişelerinin yuvası olanParis’te, bugünkü çağdaş medeniyetinkin ve çirkef dolu bu başkentinde,Batı düzenine karşı Afrika’nın bu kinbombasını patlatmak istiyorum.Çünkü Batının çürümüş insanını vekokuşmuş düzenini temizlemekancak bu bombaylamümkündür.”

Henüz 35 yaşındaydı. Lösemi teşhisi konmuştu. Bu yüzden pek çok işinin yarım kaldığını düşünüyor ve yazmak, daha çok yazmak istiyordu. Anlatacaklarına nereden başlayacağını biliyordu. Anılarını, yaşamını ve dönüşümünü gözden geçirdi.

Hikâyesi 20 Temmuz 1925’te Fransız sömürgesi Martinik’te başlamıştı. 8 çocuklu ve varlıklı bir aileye mensuptu. Bu sebeple Karayipler’de küçük bu adada, siyahların yalnızca yüzde dördünün kaydolabildiği bir Fransız okulunda okuma fırsatına sahip olmuştu. Okula başladıktan sonra o, artık bir Fransız’dı. Zira bu okuldaki ilk ve en önemli şey bir “Fransız” olmaktı.

Öyle ki Frantz Fanon, o kadar Fransızlaştı ki Fransa, Almanya tarafından işgal edildiğinde gönüllü olarak Fransa ordusuna yazılmıştı. Fakat çok geçmeden içinde bulunduğu durumun şizofrenik bir vaka olduğunu anlamıştı. Bu yüzden savaşa katıldığına dahi pişman olmuştu. Savaş ona çok şey göstermişti, zira o da diğer Martinikliler gibi kurtarmaya gittiği Fransızlar tarafından aşağılanıyor ve hor görülüyordu.

Bu krizin bir yansıması olarak görülebilecek üniversite bitirme tezi “Siyahların Yabancılaşmadan Kurtulması Üzerine Bir Deneme” başlığını taşıyordu; ancak üniversite kurulu tarafından reddedildi.


Fanon, 1947’de savaşın hemen ardından, üniversite eğitimi için Fransa’ya gitti ve Lyon Üniversitesi’nde psikiyatri okumaya başladı. Okulda yaşadığı olaylar, onu radikal bir dönüşümün eşiğine getirmişti. Yaşadığı şey tam anlamıyla varoluşsal bir krizdi. Bir yanda Fransız hayranlığı bir yanda da ırkçılık… Bu krizin bir yansıması olarak görülebilecek üniversite bitirme tezi “Siyahların Yabancılaşmadan Kurtulması Üzerine Bir Deneme” başlığını taşıyordu; ancak üniversite kurulu tarafından reddedildi. Ancak söz konusu çalışma 1952’te, “Siyah Deri Beyaz Maske” başlığıyla kitap olarak yayınlandı. Etki, çok büyüktü. Kitabın girişinde şöyle bir cümle vardı: “Siyah insan, insan değildir.” Fanon, aslında derisinden kurtulmanın mümkün olmadığını gören siyahların sömürge dili Fransızca’yı öğrenerek ve mümkünse iyi konuşarak beyazlaşmak istediklerini anlatıyordu. O dönemde beyazlaşmak, birçok siyahın ulaşmak istediği kızıl elmaydı.

Psikiyatr Fanon, Fransız işkenceciler ve Cezayirli işkence mağdurlarını tedavi ediyordu.
Psikiyatr Fanon, Fransız işkenceciler ve Cezayirli işkence mağdurlarını tedavi ediyordu.

Fanon işsizdi ve birçok kurum ve kuruluşla irtibata geçmişti. Görüşmeler neticelenmiş ve o, 1953 yılında Cezayir’deki bir hastanede başhekim olarak işe başlamıştı. 1925’te Fransız Sömürgesi Martinik’te başlayan hayatının dönüm noktasını Cezayir’de Psikiyatr olarak görev yaptığı 1953-1957 yılları arasında yaşayacaktı.

Psikiyatr Fanon, Fransız işkenceciler ve Cezayirli işkence mağdurlarını tedavi ediyordu. Fransızların yaptığı eylemler, uyguladıkları şiddet korkunçtu. Katliam, tecavüz, işkence ve akla hayale sığmayan birçok vaka oluyordu. Fanon, görevinin bu olduğunun farkındaydı; ama yapılanlara daha fazla dayanamıyordu. Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Tam bu ortamda 1954 yılında başlayan Cezayir Kurtuluş Savaşı, Fanon için bulunmaz bir fırsat olmuştu.

Gizlice, Ulusal Kurtuluş Cephesini (FLN) desteklemeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra desteklerini açıkça yapmaktan çekinmedi. Cezayir Sömürge Valisine mektup yazarak görevinden istifa ederek Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesine katıldı. O, artık bir militandı.

1959 yılında, bir taraftan da üç hafta gibi kısa bir sürede, Cezayir Devrimi’nin sosyolojisini anlattığı “Cezayir Devrimi’nin Beşinci Yılı” kitabını yazdı.
1959 yılında, bir taraftan da üç hafta gibi kısa bir sürede, Cezayir Devrimi’nin sosyolojisini anlattığı “Cezayir Devrimi’nin Beşinci Yılı” kitabını yazdı.

1957’de Cezayir’den sınır dışı edilince FLN’nin aktif olduğu Tunus’a geçti. Burada Cezayir devrimi için yazarlık çalışmalarını sürdürüyor; FLN militanlarına psikiyatri destek veriyordu. 1959 yılında, bir taraftan da üç hafta gibi kısa bir sürede, Cezayir Devrimi’nin sosyolojisini anlattığı “Cezayir Devrimi’nin Beşinci Yılı” kitabını yazdı. Kitap yayınlanır yayınlamaz, hem Fransa’da hem de Fransız sömürgelerinde yasaklandı. Kitabında, ötekilik ve sömürgecilik gibi kavramlarla Cezayir halkının direnişini açıklamaya çalışan teoriler geliştirmeye başlıyordu. Barışçıl yolların anlamını yitirdiğini ve şiddetin tek meşru güç olduğunu savunmaya başladı. Kısa bir süre sonra dünyanın birçok yerinde onu popüler kılan temel teorisini ortaya attı: İlk Kurşun Teorisi. Buna göre şiddet, sömürgelerin sömürgeleşmiş zihinlerden kurtulmasının tek aracıydı. Atılan ilk kurşun, sadece sömürgeciyi değil sömürgeleştirilmiş ruhu da özgürleştirecekti. Yani şiddet arındırıcı bir güçtü.

1958 yılı, Fanon’un diplomatlığa geçiş yılıydı. Zira aynı yıl Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti tarafından gezici büyükelçi olarak atanmıştı. Gana, Angola ve Kamerun gibi sömürgelerde dolaşmış ve yeni devrim önderleriyle tanışmıştı. Sömürgeler bağımsızlığını kazanıyordu; fakat ortada sıkıntılı bir süreç vardı. O, bu durumun ancak Afrikalı liderlerin ve toplumların bir araya getirilebileceği bir mekanizma ile aşılabileceği düşünüyor; fakat bunu görmeye ömrünün yetmeyeceğini düşünüyordu.

Artık, ölüm döşeğindeydi. Hayatının en acı ve mutlu anıları gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmişti. 1960 yılında, lösemi tedavisi için Moskova’ya gitmiş; fakat sonuç alamamış ve ümidini yitirmiş bir şekilde Tunus’a dönmüştü. Ölmeden önce, 3 ay gibi kısa bir sürede, ezilen ve sömürülen milletlerin temel başvuru kaynaklarından biri olan “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabını hazırladı.

Gana, Angola ve Kamerun gibi sömürgelerde dolaşmış ve yeni devrim önderleriyle tanışmıştı.
Gana, Angola ve Kamerun gibi sömürgelerde dolaşmış ve yeni devrim önderleriyle tanışmıştı.

Frantz Fanon’un “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabı gerek kendi döneminde gerekse sonraki dönemlerde oldukça dikkat çekmişti. Fransız düşünür Jean-Paul Sartre, kitaba yazdığı önsözde Fransa’ya şöyle sesleniyordu: “Bu, Afrikalı Zencinin, yazdığı bir kitap değil, imal ettiği bir bombadır. Ben bu bombayı sermaye fahişelerinin yuvası olan Paris’te, bugünkü çağdaş medeniyetin kin ve çirkef dolu bu başkentinde, Batı düzenine karşı Afrika’nın bu kin bombasını patlatmak istiyorum. Çünkü Batının çürümüş insanını ve kokuşmuş düzenini temizlemek ancak bu bombayla mümkündür.”

  • Kitabın etkisi o kadar büyüktü ki çok kısa sürede Fanon küresel bir aktöre dönüştü. Tepkiler inanılmazdı. Sartre, vatan haini, Fanon ise şiddetin ve nefretin havarisi olarak lanse edilmeye başladı. Ancak ne yapılırsa yapılsın Fanon’un etkisi hala çok büyüktü. Ona bağlı bulunan kitlenin sevgisi hiçbir şekilde azalmıyordu. Edebiyat, sinema, müzik alanında ve akademik dünyadan destekçileri çığ gibi büyüyordu.

Kitabın etkisi o kadar büyüktü ki çok kısa sürede Fanon küresel bir aktöre dönüştü. Tepkiler inanılmazdı. Sartre, vatan haini, Fanon ise şiddetin ve nefretin havarisi olarak lanse edilmeye başlandı. Ancak ne yapılırsa yapılsın Fanon’un etkisi hala çok büyüktü. Ona bağlı bulunan kitlenin sevgisi hiçbir şekilde azalmıyordu. Edebiyat, sinema, müzik alanında ve akademik dünyadan destekçileri çığ gibi büyüyordu. Çok kısa bir süre sonra Fanon küresel bir aktöre dönüştü.

Onun düşünceleri, Afrika’dan Amerika’ya, Avrupa’dan Asya’ya geniş bir coğrafyada konuşulmaya başlanmıştı.

Yeryüzünün Lanetlileri anti-sömürgeci hareketlerin ve sembol isimlerin, yani İran’da Ali Şeriati, Güney Afrika’da Steve Biko, Küba’da Ernesto Che Guevara, İrlanda’da Bobby Sands ve Fransa’da Jean-Paul Sartre gibi düşünce ve eylem adamlarının başucu kaynaklarından birisi olmuştu. Bunun yanı sıra Fanon, Filistin’de FKÖ, İrlanda’da IRA ve Amerika’daki Kara Panterler gibi örgütleri de etkilemişti.

Bütün yaşananları görmeye ömrü yetmemişti Fanon’un, “Yeryüzünün Lanetlileri” kitabının tamamlanmış halini gördükten üç gün sonra 6 Aralık 1961’de İbrahim Fanon olarak vefat etti.

İbrahim Fanon, öldüğünde 36 yaşındaydı. Bugün ise 91 yaşında. Bundan 54 yıl önce, vefatından hemen önce, “Ölürsem beni Şehitler Kabristanına gömün” diye vasiyet etmişti. Bu zor görevi gerçekleştirmek amacıyla, Fransız askerlerini oyalamak için şehrin birçok yerinde eylemler başlatıldı. En yetkin Cezayir Gerilla birlikleri ise gece yarısı operasyonla Tunus’ta vefat eden Fanon’un naaşını Cezayir’de, Ain Kerma’daki “Şehitler Kabristanına” naklettiler.