Gariplerin dostu gariplerin kitabını yazdı

Ebubekir Kurban
Ebubekir Kurban

“Her hali güzeldir dostun. Karşımızda durup tebessüm ederken dipdiri, dağların ardındaniçli bir türküyle gönlümüzü yakarken güzeldir. Günler, geceler boyu bir ağaç dibindebeklerken güzeldir. Seherde kızaran dağlar gibi günün her anında değişen suyun rengi gibiher baktığımızda kalbi aşkla sarandır dost. “

Neredeyse yirmi yıl önceydi, bir yerel seçim arifesi Ankara’da yayın yapan yerel televizyonların birinde çalışıyordum. Ebubekir Kurban “Program Koordinatörü.” Görev tanımının ne manaya geldiğini tam olarak bilemesek de şunu biliyorduk; bu televizyonun kapısından giren her bir garip sanki onda mıknatıs varmış gibi Ebubekir Kurban’ı bulur ve işinin halledilmesini talep ederdi.

Bu yalnız televizyonla sınırlı değildi elbette, yolda, dolmuşta, otobüste, kafede de aynı mıknatıs olma hali devam edip dururdu.

Bir gün başında siyah kasketi, üzerinde yakası kalkık siyah paltosuyla orta yaşlı bir adam içeri girdi ve daha kapıdan adımını atar atmaz kendisini tanıttı: “Ben Bağımsız Büyükşehir Belediye Başkan Adayıyım, çok önemli projelerim var, ana habere çıkmaya geldim.”

Ebubekir Kurban oradayken başka kimsenin onunla ilgilenmesine hacet yoktu zaten. “Hemen kamera getirin” dedi Ebubekir. Zor şartlar altında çalışan kanalda (Zor şartlar yalnız çalışanlar için geçerliydi:

Ankara’da yayın yapan yerel televizyonların birinde çalışıyordum. Ebubekir Kurban “Program Koordinatörü.” Bu televizyonun kapısından giren her garip sanki onda mıknatıs varmış gibi Ebubekir Kurban’ı bulur ve işinin halledilmesini talep ederdi.

onların maaşı zamanında ya da hiçbir zaman ödenmez, sabretmeleri istenir sahipleri ise lüks otellerde reklam verecek müşteri avlarlardı.) kamera sayısı da yetersiz elbette, seçim zamanıydı ve mevcut kameraların “geleceğimizi emanet edeceğimiz siyasilerle” röportaj yapmak gibi “çok daha önemli” işler için kullanılması gerekiyordu, “bağımsız belediye başkan adayları” için değil. Her neyse, Ebubekir kavga gürültü kamerayı ayarladı, bir sandalye bulup adayımızı oturttu ve derhal çekim başladı.

Ebubekir: “Bize projelerinizden bahseder misiniz? Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunuza göre Ankara’nın ihtiyacı olan birçok projeniz de vardır.”

Bağımsız Aday: “Var! Ben çok güzel kuş taklidi yaparım. Aslında kuş gibi uçarım.”

Ben: “Bunu tam olarak nasıl yapacağınızı gösterebilir misiniz?” Bağımsız Aday: “Açın camı göstereyim!”

Bu arada adayımız cama doğru yeltenmişti. Ben “projesini” göstermesi için pencereyi açmaya giderken diğerleri “uçmasın” diye panikle “adayın” peşinden koşmaya başladı. Bağımsız aday daha birkaç adım atmışken birden olduğu yerde durdu: “Yok, bu projemi belediye başkanı olursam yapacağım, şimdi gösteremem!” Çekime şahit olanların kimi yerlere yatarak gülüyor, kimi bu durumu rahatsız edici bularak Ebubekir’e tuhaf tuhaf bakıyor, kimi de bir an önce yönetime onun bu “gereksiz” davranışını nasıl jurnalleyeceklerinin hesabını yapıyordu. Ebubekir ise her şey normalmiş gibi bütün ciddiyetiyle ellerini sürekli çevirerek kameramana “Devam et, devam et” diyordu.

  • Çekim bitti. Ebubekir kameramana “Allah’ın garibi geldi bizden bir şey istedi, biz de yaptık. Sağ olasın dostum” diyerek sessizce arkasını dönüp gitti.

“Bağımsız aday” gitti ve fakat istediği olmuştu. Uçmak dışında da yapacağı “çok önemli ve faydalı” projelerini anlattığı çekim üç gün boyunca ana haber bülteninde yer aldı.

Böyle bir hikâye işte…

Dolmuşta giderken yanındaki garibe, bileğindeki pahalı saati çıkartıp uzatarak (kendisine hediye edilen) “Saatleri değişelim mi” diyen ve o pahalı saatle plastik olanını çarçabuk değiş tokuş eden, sırtındaki kabanını yağmurda ıslanan fukaraya çıkartıp veren ve kendisi mutlu mesut ıslanan bir adamdan bahsediyoruz Ebubekir Kurban derken.

Zekiye Yaldız, Kurtuba’daki söyleşisine gittiğinde yeğenine: “İşte bu derviş benim arkadaşım” demiş.

Evet, Ebubekir Kurban kimine göre derviş, kimine göre dahi, kimine göre de belki veli ama onu tanıyan herkes hakkında ne düşünürse düşünsün “gariplerin dostu” olduğu konusunda hakkını ittifakla teslim edeceklerdir.

Bir garibin onunla arasında dostluk tesis etmesi için uzun yıllara yayılan bir zaman geçmesi de gerekmez asla. Tanışır ve hemen kaynaşır gariplerle, yetimlerle, yoksullarla ve dertleriyle hemhal olur onların. Şimdi bu gariplerin dostu olan adam, garibin gönlünü anlatan bir kitap yazdı. Epey bir müddettir üzerinde adeta hattat titizliği ile çalıştığı kitabını okuduğunuzda arındığınızı hissedecek ve ihtiyacımız olan, Allah’ı bulacağımız o yere kalbimize giden yola dair tefekkür etme imkânını yakalayacaksınız.

Sırtındaki kabanını yağmurda ıslanan fukaraya çıkartıp veren ve kendisi mutlu mesut ıslanan bir adamdan bahsediyoruz Ebubekir Kurban derken.
Sırtındaki kabanını yağmurda ıslanan fukaraya çıkartıp veren ve kendisi mutlu mesut ıslanan bir adamdan bahsediyoruz Ebubekir Kurban derken.

Zihni ve kalbi sessizce kendine çeken duru cümlelerle örülü kitaptan tadımlık birkaç pasaj fazla söze yer bırakmıyor aslında:

“Gönlün halleri kelimelerle anlatılamaz. Orada çiçekler, yıldızlar, garipler var. Gönül gariplerin suretidir. Gönülden tanışık olmamız da bundan, sebepsiz ve hesapsız olmamız da…”

“İnsanın kalbinden tutamadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden.”

“…Bir Yakup şikâyetidir hüzün Rabbe arz edilen… “

“Kâbe gibi azizdir dostluklar. İnsan büyür, gönüller büyür. Almadan vermeyi, hesapsız kitapsız sevip bağlanmayı öğretir. İçten dışa doğru, gönül de, insan da, âlem de büyür. Dostlar her biri ayrı yollardan ayrı hüzünler, ayrı muhabbetler getirir. Onlardır gönlümüzü gök gibi geniş bir yere taşıyan…”

“Her hali güzeldir dostun. Karşımızda durup tebessüm ederken dipdiri, dağların ardından içli bir türküyle gönlümüzü yakarken güzeldir. Günler, geceler boyu bir ağaç dibinde beklerken güzeldir. Seherde kızaran dağlar gibi günün her anında değişen suyun rengi gibi her baktığımızda kalbi aşkla sarandır dost.“

“Kalbime inşirah veren şudur: Allah’ı konuşabildiğiniz biriyle dost olursunuz.”

Dağarcığında hep dostluk ve muhabbetle dolaşır Ebubekir Kurban.

Dostluğa, gerçek dostluğa şiirsel bir dille davet eder hem kitabında hem hayatında. Nisyanla mamul insan hafızasını; hem zihnin hem kalbin hafızasını aslına döndürmenin gayretiyle yazmış kitabını da.

Bırakın atı, iti bütün hayvanların izlerinin birbirine karıştığı bu gına getiren hercümercin içinde, yer yer zayıflayan, yer yer silinen insani hafızamızı yeniden inşa ediyor. Ebubekir; dost diyor, gönül diyor, hüzün diyor, garipler diyor, Allah diyor…

İncelikle işlenmiş bir muhabbet tablosuna bakar gibi okudum kitabını.

Egoizm, hedonizm gibi Batı’ya dair yaptığımız nice eleştiri varsa gelip kendi coğrafyamızın tam ortasına çöreklenmişken; farklılık nefret sebebi, tarafgirlik ise aptallık kumpanyası haline gelmişken bu kitap çölde vaha gibi gelecek okuyanlara. Şükür ki öyle olacak…

  • Bugün yaşadığımız karmaşa, şiddet, ayrışma ve nefretin içinde, dosttan, gariplerden, kalpten uzaklaşırken, üzerimize kâbus gibi çöken bütün o kötü haller başka nasıl yalınlaşır ki bize kalbimizi ve Allah’ı hatırlatan dostlar olmasa, kalpten çıkan sözler kalbe isabet ediyor işte. Bir inşirah rüzgârı esiyor üzerimize.

Benim için tüyler ürpertici, itici ve epey de tiksindirici olan “fiyat avantajı”,“inovasyon”, “lansmana özel”,“marka değeri” gibi kelimeler, içinde boğulmak üzere olduğumuz toplumu fareli köyün kavalcısı gibi uçurumdan aşağı atmak üzereyken, sarsıcı ve bir o kadar kalbe nakşolan, bize bizi hatırlatan cümleleriyle gelip o uçurumun kenarından hepimizi selametle alıp güvenli bir kıyıya taşıyor kitap. Evet, Gariplerin Kitabı’nın bize yaptığı işte bu…

Kitabı bitirdiklerinde “Garipler nerede bu kitapta” diye soranların, sorularını geri alıncaya kadar kitabı tekrar tekrar okumaları gerekecek. Çünkü kitap “Gariplerin Kitabı”; onlar okur, onlar anlar…

“Bir kadın… Durmadan çocuğuna doğru yürür. Âlemin tüm çocuklarını aynı duyguyla sever.
“Bir kadın… Durmadan çocuğuna doğru yürür. Âlemin tüm çocuklarını aynı duyguyla sever.

Tam da hüzünle karşıladığımız bir bayram arifesindeyken siz yine Ebubekir’e kulak verin:

“Bir kadın… Durmadan çocuğuna doğru yürür. Âlemin tüm çocuklarını aynı duyguyla sever. Bir tencere bulgur pilavının koca bir aileye yettiği şu dünyada yapılan onca hesaba ve savaşa hayret eder. Sonra hangi türküleri, hangi yolları öğreteceğini düşünür çocuğuna, göğsünü yaran kuşların yaralı çırpınışlarıyla bir ‘ah’ çekerek.

Söz yine sükûta düşer. Hayrete düşer, kadın, çocuk ve adam düşer, düşer elleri kanarcasına göğün merdivenlerinden…”

Allah’ın rızık olarak nasip ettiği “Bir tencere bulgur pilavınız” varsa ve tam da bayram gelmişken paylaşın onu ve hayret edin berekete, gariplerin dualarının kabulünü gözlerinizle görün ve hayret edin kabul edilmiş dualara.

“Garipler kendi kalplerinden yola çıkar, daha büyük bir kalbe iltica ederler” diyor Ebubekir Kurban.

İltica edilen kalplerimiz ve Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) “…Gariplere ne mutlu” müjdesinin muhatabı olmak duasıyla…

Bayramınız mübarek olsun. *Gariplerin Kitabı/Profil Yayıncılık/Mayıs 2016