Güzel ahlâk dinden sınıf geçirmez mi hocam?

Üçgen vücutlu öğretmen bana bakıp: “Takla atamadın” dedi.
Üçgen vücutlu öğretmen bana bakıp: “Takla atamadın” dedi.

“Hocam” dedim, “Ben niçin iki aldım?” Üçgen vücutlu öğretmen bana bakıp: “Takla atamadın” dedi. “Ben takla at dediğinizde atmadım mı?” Öğretmen, gözlerime bakıp “Evet attın.” dedi. “Öyleyse hocam” dedim, “Takla atarak niçin sınıfta kalıyorum?” Allah’ın bir hikmeti olsa gerek, felsefeci yetişip lafa girdi: “Çocuk, taklayı atmış işte, problem nedir?”

Seksenli yıllarda lisedeyim. Benim kafam oldum olası rakamlara basmaz. Hayvanlar gibi gece gündüz bir taraftan çeşitli işlerde çalışıyor, diğer yandan okula gidiyorum…

Elâzığ’dan Ankara’ya taşınmak üzereyiz ama en azından lise ikinci sınıfa takıntısız başlamam gerekiyor ve Resim hariç birinci döneme ait tüm dersler zayıf. Yalvara yakara taşınacağımızı söyleyip zayıflardan kurtulmaya çalışıyorum. Yalvarmaktan gururum kalmadı diyebilirim!

Beden ders notum bile iki.

Gidip konuştum. “Hocam” dedim, “Ben niçin iki aldım?” Üçgen vücutlu öğretmen bana bakıp: “Takla atamadın” dedi. “Ben takla at dediğinizde atmadım mı?” Öğretmen, gözlerime bakıp “Evet attın.” dedi. “Öyleyse hocam” dedim, “Takla atarak niçin sınıfta kalıyorum?”

Koftiden ağlamaklı olarak “Taklayı attım hocam, evet sizin istediğiniz gibi olmadı ama attım, takla atarken düştüm diye mi?”

Allah’ın bir hikmeti olsa gerek, felsefeci yetişip lafa girdi: “Çocuk, taklayı atmış işte, problem nedir?”

İçim kıpır kıpır oldu, gizli ve küçük adımlarla felsefeciye yanaşıp durdum.

  • Galiba inanmıştı samimiyetime... “Hocam” dedim “İnanın ben edebiyatı seviyorum, bir gün çok büyük bir yazar olacağım fakat kimyadan anlamıyorum.


Koftiden ağlamaklı olarak “Taklayı attım hocam, evet sizin istediğiniz gibi olmadı ama attım, takla atarken düştüm diye mi?”

“Doğru” dedi Bedenci… “Attın ama düştün, sorun bu…”

Gözlerim ateş ateş olmuşken, felsefecinin gittiğini anlamadım bile… Tekrar bir şeyler mırıldandım: “Hocam, eğer askerde olsaydık, siz benim komutanım olsaydınız, hücum emri verdiğinizde ben düşmana saldırıp yaralansaydım, gazi olacaktım değil mi?”

Bedenci, durmuş beni dinliyordu… Düdüğünü avucuna koyup gitti, bedenden felsefeyle geçmiştim.

“Doğru” dedi Bedenci… “Attın ama düştün, sorun bu…”
“Doğru” dedi Bedenci… “Attın ama düştün, sorun bu…”

Ertesi gün Kimyacı’ya yalvardım… “Ben çok çalışıyor ama anlayamıyorum, yemin ederim ki böyle, ama sizi çok seviyorum, siz isteyin her şeyi yaparım, kimya hariç…”

Galiba inanmıştı samimiyetime… “Hocam” dedim “İnanın ben edebiyatı seviyorum, bir gün çok büyük bir yazar olacağım fakat kimyadan anlamıyorum.”

Kimya öğretmeni, kalın bıyıklarının arasındaki dudaklarıyla şunları söyledi: “Necip Fazıl Kısakürek diye bir şair var, onun Sakarya Şiirini bir iki güne kadar ezberle gel, sınıfta okuyabilirsen, seni kimyadan geçireceğim…”

Allah’ım, havalara uçuyordum. Sular seller gibi ezberleyip okula koştum… Kimya dersinde tahtanın önündeydim:

“İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya…”

Şiir bittiğinde alkış kopmuş, Kimyacımız, o koca adam ağlıyordu… Evet, Sakarya Şiiri’ni okuyarak da kimyadan geçtim. Geriye, ona verdiğim söz kalmıştı. Yazar olacağım demiştim hani? Galiba oluyorum…

Milli Güvenlik dersim de o kadar zayıftı ki anlatamam! Adam, Allah var kötü bir insan değildi. Ikına sıkına koridorda yaklaşıp beceremediğimi söyledim… “İyi ama bunları bilmezsek nasıl asker olacağız? Bize yakışır mı?” diyordu…

  • Cesaretimi toplayıp şöyle dedim: “ Söz hocam, sınıfı geçirin, bir gün vatanımıza Yunan girerse, çağırın geleceğim, isterseniz benim ne kadar cesur bir asker olacağımı bedenciye sorun…”

Gülüp gitti. Meğer o da dersinden geçirmiş beni… Ona da sözüm söz, eğer buralara Yunan girerse Milli Güvenlikçi’ye verdiğim bir söz var, unutmuyorum…

En komiğini sona sakladım, dinleyin… Din ve Ahlâk Bilgisi… Din dersinden bir almıştım ama ahlâk kısmından tam not çekmiştim. Yine de aynı ders olduğu için kalıyordum.

Hocama derdimi anlattım, güzelce dinledi… İnançsız olduğumu, bu yüzden ilgilenmediğimi söylemiştim. Donup kaldı. Üzüldü galiba, Allah affetsin beni…

“Güzel ahlâk, dinden sınıf geçirmez mi hocam?” diyebilmiştim birkaç saniye sonra… Başını sallayıp gitmişti…

Karne tertemizdi… Ankara’ya taşındık, bugün 48 yaşındayım. “İçinizdeki Öküze Oha Deyin” kitabımda sayfalarca anlatmışım: Ahlâk Ateistlerin Dinidir…

Haklarınızı helal edin sevgili öğretmenlerim! Zaten lise ikide kaldım, okuyamadım ve size verdiğim sözü tutmaya çalışıyorum… Yazıyorum durmadan…

Yalanlar atan bir öğrencinin yapacağı en iyi işi yapıyorum: Yazar oldum galiba, oluyorum...