Güzel yeni dünya ve kölelik sevgisi

Bizler şu anda yeni bir farkındalık inşa ediyoruz. İşe tepeden tırnağa bilgiyle donanmış bir şekilde eşyayı teslim alarak başlayacağız.
Bizler şu anda yeni bir farkındalık inşa ediyoruz. İşe tepeden tırnağa bilgiyle donanmış bir şekilde eşyayı teslim alarak başlayacağız.

Teknoloji gelişmez geliştirilir diyenler ne kadar haklı. O istikrarlı (!) beldede Soma hapları yutarak mutluluk soluyan insanlar bütün bunları bilmiyor, ama bizleri bekleyen yakın gelecekle Büyük Sıfırlama, ailenin önemsizleştirilmesi, mahremiyetin ilgası, dayatılmış istikrar, bilginin saklanması, sanatın yasaklanması, tanrı kavramının gölgelenerek vahinin önce gönüllerden, sonra da dillerden silinmesi süreci ve kölelik sevgisi gibi çok temel çakışma noktaları mevcut.

  • Ekonomik güvence olmazsa kölelik sevgisi hayata geçirilemez
  • Kölelik sevgisi, insanların zihin ve bedenlerinde derin ve kişisel bir devrimin sonucunda oluşturulmadıkça başarılamaz.
  • Mutlulukla uyuşmayan tek şey sanat değil, bilim de uyuşmuyor. Bilim tehlikelidir. Büyük bir özenle ağzına gem vurmak ve zincire bağlı tutmak zorundayız.
  • Aldous Huxley – Cesur Yeni Dünya
  • Allaha teslim olan eşyayı teslim alır.
  • Sezai Karakoç

"HEY GÜZEL YENI DÜNYA"

"Hey cesur yeni dünya." Shakespeare'in The Tempest-Fırtına adlı oyununda Prospero'nun kızı Miranda bu sözü sarfeder. "Brave new world". "Brave" kelimesinin o sıralarda güzel anlamına da kullanıldığı söyleniyor. Dört asır sonra 1932'de Aldous Huxley bu başlıkla kaleme aldığı kara ütopya- distopya tarzındaki romanında bu deyişi hayatında sadece Shakespeare eserleri okumuş olan bir vahşiye, John'a söyletir. Roman 26. yüzyılda dünya çapında on ayrı bölge şeklinde kurulmuş sürekli mutluluk beldelerinden Londra merkezli olanındaki steril hayatı anlatır. Annesiz babasız olarak kitaplara ve çiçeklere nefretle büyütülen çocuklar tüplerde ve baştan sınıfına uygun niteliklerde ve Malthusçu bakışla gerekli sayıda üretiliyor. Alfa çocuklar gri, Gama çocuklar ki aptaldırlar, yeşil giyiyorlar örneğin. Delta çocuklar haki, okuma yazma öğretilmeyen Epsilonlar siyah giyiyor. Epsilonlar en alt sınıf olmalarına rağmen cemiyete faydaları dokunacak şekilde organize edilmiş durumda. Bu arada ufak tefek olmak da alt sınıfa ait bir özelliktir. Ev, aile, birlikte yaşamak hepsi unutturulmuştur. Herkes herkese aittir. Kapalı bir sistemde Soma adlı bir hapı kullanarak sürekli mutluluk mertebesinde yaşıyorlar.

SOMA

Yazar istikrar toplumunda kafayı sürekli iyi durumda tutacak, mutluluk hissi verecek bir kimyasala gerek görüyordu. Çünkü insanlar gerçeğe tahammül edemiyor ve sürekli olarak ondan kaçmak istiyordu. Alkol ve uyuşturucuların yerini alacak, aynı zamanda cin ve eroinden daha fazla keyif verecek bir madde gerekiyordu. Soma kendi sözleriyle Hristiyanlık ve alkolün bütün avantajlarına sahipti, ama yan etkilerini taşımıyordu. Soma gerçek evrenle zihinler arasına perde çekiyordu. Huxley 1954 yılında The Doors of Perception - Algı Kapıları kitabıyla ilgi çekti. Elinde Soma yoktu hâliyle, ama bir kaktüsten elde edilen halüsinatif meskalini kullanarak algısının nasıl değiştiğini yazdı. İnsanlar gerçeğe ancak ondan kaçarak tahammül edebilir sözünü haklı çıkarırcasına şimdi de olduğu gibi o zaman da bu tür algı yamulmalarına, mertebe değiştirmelerine rağbet büyüktü.

ŞÖVALYE JOHN NAMI DİĞER VAHŞİ

Bu sistemin dışında kalan vahşi dünyada hâlâ anneler babalar vardır. O yüzden oralarda mutsuzluk kol geziyordur ve sadizmden namussuzluğa kadar her türlü sapkınlık mevcuttur. Bernard Marx, sadece Shakespeare okumuş, trajedileri ezberden bilen sistemin dışında yaşayan John adlı vahşiyi ve hasta annesini artık kimsenin kitap okumadığı tarih bilinci olmayan mutlu insanların yaşadığı Londra'ya getirir. John onlardan çok farklıdır. Annesini hastanede ziyarete gitmesi örneğin tiksinti uyandırır ve sapıklık olarak değerlendirilir.

CEMAAT, ÖZDEŞLİK VE İSTİKRAR

Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya kitabı için 1946'da yazdığı önsözde tiranlıkla yönetilen bir dünya devletinin bir kargaşanın ardından doğacağını, "cemaat, özdeşlik, istikrar" sloganıyla şekilleneceğini ve ekonomik güvence olmadan kölelik sevgisinin hayata geçirilemeyeceğini söyler. Yapılması gerekli şeyler listesinin başına çocuk şartlanmasını koyar. Zamanımızda çocuklarımıza sosyal medya göz kulak oluyor. Adım adım o yolda ilerliyoruz yani.

İSİMLER KONUŞUYOR

Romanda dünya üzerinde yaşayan iki milyar kişinin on bin soyadı paylaştığı söyleniyor. İsim seçimleri de çok anlamlı. Polly Troçki, , Darwin Bonaparte, Sarojini Engels, Herbert Bakunin, Morgana Rothschild, Helmholtz Watson, Bernard Marx, Lenina Crowne, Vahşi John ve romanın en etkin karakteri, Batı Avrupa bölge denetçisi olan Ford Hazretleri Mustapha Mond. Darwin Bonaparte'da olduğu üzere isimler ünlü kimselerden ödünç alınarak bir araya getirilmiş. Sarojini Naidu Hintli politik aktivist ve şair, onun adı Friedrich Engels'le bir araya getirilerek Sarojini Engels yapılmış. Lenina Crowne, Bernard Marx da öyle. Vahşinin adı da rasgele seçilmemiş. Şövalye John. Kurulu düzenin alternatifini ve iğdişleşmemiş mücadeleci ruhu temsil ediyor. Henry Ford otuzlu yılların en güçlü ismi. Romanda sık sık karşılaştığımız Fort Hazretleri hitabı içinde bolca hiciv de barındırsa buradan kaynaklanıyor. Klasik Fordizm'in seksen başına kadar dünya ölçeğinde çok etkin olduğu unutulmasın. Huxley bu romanı 1929'daki büyük ekonomik buhranın Dünya ve İngiltere'deki etkilerinden ilhamla kaleme aldı. Kitlesel işsizliğe, umutsuzluğa parlementonun çaresiz kalması onu insanlık için en gerekli şeyin istikrar olduğunu düşünmeye sevk etmişti. Tercih ettiği isimler bu nedenle dünya buhranına çözüm ararken sarıldığı etkin kimselerdir.

MUSTAFA MOND

Mond soyadı Imperial Chemical Industries Ltd.'in ilk başkanı olan Sir Alfred Mond'dan esinlenerek konulmuştur. Mond yazara 1931'de Britanya'ya akıl, düzen, istikrar getirecek bir kurum gibi görünen ve moral veren bir firmanın başındaydı. Roman yazılırken Mustafa ismi o sıralarda dünyaca tanınan kimden ödünç alınmıştır acaba? Aklıma tek bir isim geliyor. 2020 yapımı Brave New World dizisinde bu dominant beyaz erkek rolünü siyahi bir aktriste vermelerini çok ilginç buldum. Yandan çarklı Maria kültü mü desek?

JOHN VE MOND'UN DİYALOĞU

İdarecilerin korkusu üst sınıfın bilinç geliştirmesine yönelikti. Bu bilinç sistemin Somalı ve mutlu üst sınıf insanların iyilik anlamında mutluluğa olan inançlarını yitirmelerine neden olabilir ve asıl amacın daha derinlerde bir yerlerde, fiziksel insanın ötesinde bulunduğuna inanmaya yönelebilirdi. Yaşamın amacının mutluluğun sürekli kılınması değil, bilincin yoğunlaştırılması ve bilginin zenginleştirilmesi olduğunu düşünmeye itebilirdi insanları. Bu bağlamda kitabın sonunda yer alan Vahşi John ve düzenin sembolü olan Mustafa Mond'un diyaloğu çok anlamlıdır.

Vahşi, "Eğer tanrıyı biliyorsanız niye onlara anlatmıyorsunuz? Tanrı hakkındaki kitapları niye vermiyorsunuz insanlara?"

Mond, "Onlara Othello'yu niye vermiyorsak bunları da aynı nedenden vermiyoruz. Yüzyıllarca yıl öncesinin Tanrı'sını anlatıyorlar. Şimdinin tanrısını değil."

"Ama Tanrı değişmez ki?"

"İnsanlar değişir ama."

"Ne fark eder?"

...

Mond, "İhtiraslarımız ateşini yitirdikçe tanrı gizlendiği bulutların arkasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı görür ve ona yönelir. Yalnızca gençken ve refah içindeyken tanrıdan bağımsız olabiliriz. Eskiden tanrı insanlara kendini kitaplarda yazıldığı gibi gösteriyordu." "Şimdi nasıl gösteriyor peki?" "Yokluk şeklinde." "İnsanlar yalnızken hâlâ tanrıya yönelebilir." "Burada kimse yalnız kalamıyor artık. Yaşamlarını kimse yalnız kalamayacak şekilde düzenliyoruz."

...

KÖLELİK SEVGİSİ

Bu romana güçlenerek yakında İngilizlerin elinden dünya hâkimiyetini alacak olan Amerikan öcüsüne karşı yazılmış bir hiciv gibi de bakılabilir. Yazarın kendisi hiciv, kehanet ya da projeden hangisini yazdığını farkında değildi. Zamyatin'in Biz (1920-21), Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sı (1932), Koestler'in Gün Ortasında Karanlık (1940), Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü (1949) birlikte ele alındığında zamanlarının ruhunu, küresel aklı iyi okuyan, sezgileri güçlü yazarların bizleri geçen yüzyılın ilk yarısından bugünler için uyardıklarını söyleyebiliriz. Cesur Yeni Dünya'da transhümanizm, çiplenme, cyborglar, robotlar, holografik bedenler, zihnin hard diske indirilmesi, Dijital Kafes, Dijital Politbüro, Blockchain tabanlı yönetim gibi konular işlenmiyor.

Teknoloji gelişmez geliştirilir diyenler ne kadar haklı. O istikrarlı (!) beldede Soma hapları yutarak mutluluk soluyan insanlar bütün bunları bilmiyor, ama bizleri bekleyen yakın gelecekle Büyük Sıfırlama, ailenin önemsizleştirilmesi, mahremiyetin ilgası, dayatılmış istikrar, bilginin saklanması, sanatın yasaklanması, tanrı kavramının gölgelenerek vahinin önce gönüllerden, sonra da dillerden silinmesi süreci ve kölelik sevgisi gibi çok temel çakışma noktaları mevcut. Yapımı süren sözüm ona "Güzel Yeni Dünya"lardan birine doğru adım adım ilerletildiğimiz zamanlardayız. Covid-19, cinsiyetsiz toplum enjeksiyonları vb. bu amaca hizmet ediyor. Bakalım Batı'da Vahşi, Şövalye John ruhlu kimseler buna direnebilecekler mi? Bizler şu anda yeni bir farkındalık inşa ediyoruz. İşe tepeden tırnağa bilgiyle donanmış bir şekilde eşyayı teslim alarak başlayacağız.