İbrahim Karagül: Çok uluslu bir müdahale girişimi: 15 Temmuz

ibk
ibk

15Temmuz Darbe’sinigeceden sabahakadar tersine çeviren irade milletiniradesidir. Millet, aydınlardanda siyasilerden de çok ötede bir iradegöstermiştir. Bu büyük bir ferasettir. Butopraklarda var olan bin yıllık ortak akılharekete geçmiştir. Siyasete ve toplumaöncülük etmesi gereken aydınlar, kanaatönderleri bunun gerisinde kaldılar. Birperspektif sunamadılar.

Çok değil bir ay önce büyük bir kıyametin eşiğinden döndük. Çok kısa sürede bastırılabildiği için kıyısından döndüğümüz bu kıyametin sanki farkında değiliz Türkiye olarak. Ne dersiniz?

Son derece doğru bir tespit. Aslında çok endişe verici bir tablo bu. Daha bir ay bile geçmeden gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında işi sulandırmaya başladılar bile.

Hâlbuki 15 Temmuz Türkiye’nin siyasi tarihinde hiç görmediği bir müdahale biçimidir. Daha önceki askeri darbelerde, 1960’larda, 80’lerde, 28 Şubat’ta hiç görmediği bir müdahale biçimidir. Bu, teknik anlamda zaten askeri bir müdahale değildir. Türkiye’ye yönelik bir müdahaledir. Müdahale kelimesini özellikle kullanmamız lazım. Çok uluslu bir müdahaledir bu. Sadece TSK içinde yuvalanmış bir akılla yapılmış bir proje değil. Sadece Türkiye’nin iç siyasi dizaynını yeniden tanzim etmeye dönük bir şey değildir. Geleneksel darbe kalıplarının çok ötesindedir. Çok ulusludur. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, merkez olarak bu işin tam olarak arkasındadır.

Bir Türkiye tasarımı uygulandı aslında.

Elbette. Bu, Türkiye’deki en etkili örgüt üzerinden, Fethullah Gülen ve ekibi üzerinden uygulandı. Bunun uygulanacağını aslında az çok biliyorduk. Bu süreç başlamıştı. 17/25 Aralık’ta başlamıştı, MİT krizinde başlamıştı… Türkiye’nin sivil ve askeri bürokrasinin içine sızmış, sızmanın da ötesinde örgütlenmiş ve hatta askeri bürokrasiyi büyük oranda teslim almış bir yapının Türkiye’de içeriden bir güç olarak kullanılacağı pekâlâ belliydi.

 Bu süreç başlamıştı. 17/25 Aralık’ta başlamıştı, MİT krizinde başlamıştı…

Niye’sinin pek çok cevabı var ama açalım diye soruyorum. Ne üzerine Türkiye’ye böyle bir müdahale yaptılar?

Coğrafyayla birlikte düşünmemiz lazım bunu. Dünyadaki küresel güç haritasının yeniden şekillenmesiyle birlikte düşünmemiz lazım. Aslında 1990’lardan bu yana devam eden bir savaş var. Küresel güç haritası denklemi dediğimiz şeyin henüz oluşmadığını, oturmadığını biliyoruz. Buna yönelik sancılar var. Bu sancının çatışma noktası bizim coğrafyamız. Bütün güçler kapışmayı bizim coğrafyamızda yapıyor. Küresel kavganın sıcak çatışma boyutu bizim coğrafyamızda yaşanıyor. Bölgeyi yeniden tanzim ediyorlar, haritaları yeniden çizmek istiyorlar. Bakın 1991’de Soğuk Savaş’tan hemen sonra başlayan Irak-Kuveyt meselesi bunun başlangıcıdır. Afganistan işgali bunun devamıdır, 2003’teki Irak işgali bunun devamıdır. Bu büyük çatışmanın, bu büyük projenin sıcak çatışma alanları bizim coğrafyamızdır. Şimdi Suriye konusunda olan da budur. Suriye konusunda biz aslında çok akıllıca hareket edemedik. Bunu söylemek lazım. Bunları öngörmeliydik. Suriye’nin ne kadar vahim bir meseleye dönüşebileceğini öngörmeliydik.

  • Türkiye’nin bölge politikaları bölgeye yönelik stratejileri çok değişken oldu. Bu değişkenlik de hep Türkiye’ye zarar verdi. Uzun vadeli hesaplar yapamadık bu bölgede. Gündelik reflekslerle, gündelik pozisyon almalarla bir Suriye politikası oluşturmaya çalıştık. Bölgede yeni bir harita çizilecekse eğer, Suriye’nin parçalanması gerekiyor, Irak’ın parçalanması gerekiyor. İran’ın ve Türkiye’nin parçalanması gerekiyor.

Biz Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana adım adım bu projelerin gerçekleştiğini gördük ama müdahale edemedik. Hepsini görüyoruz ama müdahale edemiyoruz. Her seferinde birileri bizi manipüle ediyor, bizi istemediğimiz bir yola sokuyor, Türkiye’nin siyasi aklını bulandırıyor. Bunun önlemini alamadık. Türkiye, son 15 yıldır, özellikle son 10 yıldır kendi coğrafyasına dönük bağımsız bir politika izlemeye başladı.

Bu, I. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez oluyor…

Evet. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri ilk kez harekete geçen yeniden kurulma ve yeniden yapılanma arayışıdır. Biz bunu algıladık, bizim kamuoyumuz bunu algıladı ama dünya da bunu algıladı. Türkiye’nin nasıl bir hesap içerisine girdiğini, Türkiye’nin artık ittifaklarla kontrol edilemeyeceğini, edilemediğini gördüler. İlk başlarda Türkiye’nin bölgedeki bu etkinliği onların da işine geliyordu, siyasi ve ekonomik anlamda bundan yararlanıyorlardı. Sonradan baktılar ki Türkiye’nin başka bir hesabı var. O zaman dediler ki Türkiye’nin başka hesapları var, bu coğrafyada yeni bir Osmanlı diriltmeye çalışıyor. Biz bunu çok detaylıca tartışmadık ama Batı algısı, Yeni Türkiye’yi böyle algıladı. Yeni bir güç ortaya çıkıyor diye algıladı ve bunu tehdit olarak aldılar. Ne kadar Atlantik İttifakı’nın içinde olursan ol bu bir tehdittir. Çünkü küresel güç haritası dediğimiz o haritaya bir güç daha katılıyor. Pasta bölüneceği için hiç kimse bunu istemez. Hiçbir ülke istemez. Batıdakiler de istemez, doğudakiler de. Bunu anladıktan sonra Türkiye’ye mesafeli davranmaya başladılar. Önce seslerini yükselttiler, sonra bir takım operasyonlara girişmeye başladılar. Terörü, özellikle PKK/PYD’yi etkin kullandılar. Biz Suriye’de çok etkindik, bir anda IŞİD gibi örgütlerin ortaya çıkmasıyla Türkiye’nin etki alanını daralttılar. Türkiye’yi kendi sınırlarına doğru çekilmeye zorladılar. Hatta sınırının ötesine geçemez hale getirdiler.

Kuzey Suriye Koridoru diye bir proje uygulanıyor, PKK/PYD üzerinden…

Bu aslında çok çarpıcı bir şeydir. Sadece bunu görsek bile aslında nasıl bir oyun oynandığını görürüz. Yani Basra Körfezi’nden Akdeniz’e doğru yeni bir kuşak oluşturuluyor. Bu PYD/PKK üzerinden oluşturuluyor. Türkiye’nin Sünni İslam dünyasıyla bütün bağları koparılıyor. Türkiye’nin güneyine Soğuk Savaş döneminden çok daha kalıcı duvarlar örülüyor şu anda. Bizi Anadolu’da boğmaya çalışıyorlar. Bu bir hesap, bu Türkiye’ye yönelik bir operasyondur. Bunları görüyoruz. Dünyanın merkez güçleri, Türkiye’yi sınırlamaya yönelik operasyon üzerine operasyon yürütüyorlar.

Basra Körfezi’nden Akdeniz’e doğru yeni bir kuşak oluşturuluyor. Bu PYD/PKK üzerinden oluşturuluyor. Türkiye’nin Sünni İslam dünyasıyla bütün bağları koparılıyor.

Eskiden askeri darbelerle iç politikayı kendi eksenlerinde tutuyorlardı. Bu yetiyordu. Ama şimdi iç politikada bunu yapamıyorlar. Türkiye’nin iç siyasi yapısını dizayn edemiyorlar. Türkiye’yi artık Washington’dan, Brüksel’den, Paris’ten dizayn edemiyorlar. Bunun için artık çevreden kuşatmaya başladılar. Türkiye’yi boğmaya çalışıyorlar. Bu büyük bir projedir. Bu, Osmanlı’yı yıkan projenin devamı olan bir projedir, I. Dünya Savaşı’nın devamı olan bir projedir.

Biz bunu görüyorduk ama önlem alamıyorduk dediniz az önce?

Almıyorduk, alamıyorduk. Yani gazetelerde yazılıyor, cumhurbaşkanı konuşuyor ama garip bir şekilde bu konuşmaların tersine yürütülüyordu işler. Sanki Ankara’da birileri Türkiye’yi manipüle ediyordu. Sadece dışarıdan değil de içeriden de birileri Türkiye’yi manipüle ediyor. Adım adım gelen bir tehlike var. Ve bakın, Türkiye’de yaşayan insanlar, aydınlardan, entelektüellerden, gazetecilerden çok daha basiretli bir şekilde bu oyunu gördüler. Buna göre pozisyon aldılar. Ama Türkiye’de siyasete ve topluma öncülük etmesi gereken aydınlar, kanaat önderleri bunun gerisinde kaldılar. Bir perspektif sunamadılar, bir yol çizemediler, bir söz söyleyemediler. 15 Temmuz Darbe’sini geceden sabaha kadar tersine çeviren irade milletin iradesidir. Aydınlardan da siyasilerden de çok ötede bir irade göstermiştir. Bu toplumsal basiretlilik halidir. Büyük bir ferasettir, ortak akıldır. Bu topraklarda var olan yüzlerce yıllık ortak akıl harekete geçmiştir. Dikkat ederseniz hepimiz, o gece köprüde, Çengelköy’de falan sokağa çıkan insanların peşinden yürüdük. Medya da siyaset de aydınlar da kanaat önderleri de… Onlar hepimizden daha önde gittiler ve işi tersine çevirdiler.

Hiç şüphesiz milletin feraseti bu müdahaleyi püskürttü. Ancak herkesin endişeyle merak ettiği soru şu; denediler, olmadı ve bitti mi, yoksa yeniden deneyecekler mi?

Bence yeni denemeler olacak hatta çok daha vahimi olacak. Bu, bir içeriden müdahaleydi. İçeriden işgal girişimiydi. İçeride en etkin unsurlar kimler? PKK’lılar, Fethullahçılar, Türkiye içerisindeki PYD lobisi…

Bence yeni denemeler olacak hatta çok daha vahimi olacak.
Bence yeni denemeler olacak hatta çok daha vahimi olacak.

PYD lobisi mi?

PYD lobisini özellikle kullanıyorum. Türkiye içerisinde korkunç bir PYD lobisi vardır. Devlet bürokrasi içerisindedir, siyasettedir, entelektüel alanlardadır ve devlet aklını körleştirmeye çalışmaktadır. Kuzey Suriye Koridoru meselesi onların eliyle yapılmaktadır. Amerika’nın inşa ettiği bir lobi bu tabi. Amerika’nın Türkiye’deki uzantıları sadece Fethullahçılar değildir. Başka uzantıları da var. Bunlar daha henüz ortaya çıkmadı. Kuzey Suriye’de bugün olanlar, Fethullahçılarla PYD’nin ortak projesidir. Haberlere dikkat edin. Suriye sınırı boyunca bütün askeri unsurların, subay kadroların, yönetici kadroların tamamı Fethullahçı çıktı. Bu rastlantı mı? Hayır, planlanmış bir şey. Bir taraftan IŞİD’le ilişkileri var, bir taraftan PYD’yle ilişkileri var, diğer taraftan PKK’yla ilişkileri var. Biz 7 Haziran seçiminden sonra korkunç bir terör acısı yaşadık. Güneydoğu’da bazı ilçelerimiz işgal edilmişti. Biz bunları hep terör olarak tanımladık ama içeride başlayan işgalin ilk adımlarıydı. 15 Temmuz’da Türkiye’yi içeriden diz çöktürmeye çalışan irade, Güneydoğu’da işgallere başlamıştı zaten. Daha vahimi şu, kimse bu işin Türkiye içerisindeki ayağını görmüyor. Asıl ihanet devam ediyor şu anda. Bunlara dikkat çekmek lazım. 15 Temmuz bu anlamda bir darbe değil, Türkiye’ye yönelik çok uluslu bir müdahaledir.

Türkiye’ye diz çöktürülecekti yani…

Meydan okuyan Türkiye’ye diz çöktürülecekti. Tıpkı I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi… Buna öncülük eden siyasiler, medya mensupları, kanaat önderleri ve bu akla destek veren kitleler cezalandırılacaktı. Eğer başarılı olsalardı Türkiye’de iç savaş çıkacaktı. Bir örgüt üzerinden bir ülkeye hâkim olacaklardı ve Türkiye’yi bir örgüt devletine dönüştüreceklerdi. Kimlik çatışmaları başlayacaktı. Alevi-Sünni çatışmaları yapılacaktı. Güneydoğu’dan PKK ve PYD topyekûn Türkiye’ye saldıracaktı. Suriye sınırı boyunca bütün bölge cephe olacaktı. Türkiye’yi Suriyeleştirme projesinin bir adımıydı bu. Başarısız oldu. Neden başarısız oldu? Anadolu’nun bin yıllık basireti, feraseti bunu boşa çıkardı. İşte o akşam meydanlara çıkan insanlara dikkat edin. Onlar arasında bir örgütlülük hali var mıydı? Yoktu.

Türkiye’yi Suriyeleştirme projesinin bir adımıydı bu. Başarısız oldu.
Türkiye’yi Suriyeleştirme projesinin bir adımıydı bu. Başarısız oldu.

Zaten bunu kimse örgütleyemez. Birbirinden habersiz, birbirinden farklı bu kadar insan birkaç dakika içinde nasıl aynı yöne yöneldi? Aynı tepkiyi nasıl ortaya koydu? Nereye bakarsanız bakın, insanlar tankların önüne çıkıyor. Türkiye’nin siyasi tarihinde böyle bir şey yok. Tiananmen Meydanı’nda bir tane adam tankın önünde durdu, dünyada efsaneleşti. Ama bizde bakın sembol bile olmuyor. Yüzlerce örneği var bunun. Türkiye’nin her yerinde böyle bir irade var. Bu iradeyi örgütleyemezsiniz. Bu irade kalbi bir şeydir. Allah, insanların kalbine bir mesaj indirmiştir.

Her şeyi çok iyi analiz ettiler, her şeyi konuşuyorlar ama bu iradeden hiç söz etmiyorlar…

Bunu analiz etmiyorlar. Etmeyecekler çünkü işlerine gelmiyor. Bundan sonra Türkiye’ye yönelik her müdahaleye böyle tepkiler gelecek. Anadolu’ya yönelen en ufak harekete böyle çığ gibi tepkiler yükselecek. Bakın biz yüz yıl sonra coğrafyamızı keşfettik. Yüz yıl sonra biz tarihimizi keşfettik. Yüz yıl sonra biz Türkiye’yi keşfettik, kendimizi keşfettik.

  • Aslında dünyada nasıl bir mücadele verdiğimizi keşfettik. Bu keşiflerden sonra böyle bir toplumsal kimlik oluştu. Bu toplumsal kimliğin oluşmasına dünyada olan gelişmeler de katkı sağladı. Suriye’de yaşananlar da Irak’ta yaşananlar da katkı sağladı.

Bunu ideolojik bir kimlik olarak tanımlayamazsınız. Bu yerli bir dinamiktir. Harekete geçmiştir. Bu bir dalgadır, on yıldır yükselen bir dalgadır. Bu dalga, önüne geçen her şeyi silip atacaktır. Artık yeni bir kimlik inşa oldu. Bundan sonra bu yeni siyasi kimlik tartışılacaktır. Ama o akşam meydanlara çıkan insanların reflekslerini kimse tanımlamayacak. Konuşmaya başlarken “bir ay bile geçmeden iş sulandırıldı” dedik. Şu an henüz bir ay geçmişken bu iç işgal girişiminin üzerinden televizyonlarda adamın fanilasını, gömleğini, peçetesini tartışmaları da bir projedir. Gerçekten bir sulandırma projesidir. Ciddi meselelerin tartışılmaması için gözlerimizi kör etmeye çalışıyorlar. Bir takım itirafçılar ortaya çıktılar. Boş boş laflar ediyorlar. Aylardır zaten boş boş konuşuyorlar. Bunun da zihinsel bir operasyon olabileceğine dair endişelerim var. Buna çanak tutmamak lazım. 15 Temmuz’un hakiki boyutu nedir? Küresel iktidar çatışmasındaki anlamı nedir? Türkiye’ye yönelik bu müdahalenin arkasındaki güçler kimlerdir? Kırk yıldır tedbirden başka bir şey konuşmayan Fethullahçılar neden intihar saldırısı yaptı? Niye Meclis’i bombaladılar? Bu darbe değildi. Bu, işte söylediğimiz tarihsel dinamiği oluşturan milletten intikam alma projesiydi işte. Bir daha böyle iddialı bir Türkiye ortaya çıkmasın diye, onu ortaya çıkarabilecek toplumsal refleksleri ortadan kaldırmak için bunu yapacaklardı. O anlamda inşallah bizim aydınlarımız 15 Temmuz’u ciddi bir şekilde tartışırlar. Umuyorum batıdaki tartışmalara bir şekilde müdahil olurlar. Çünkü o kadar eften püften, o kadar abuk sabuk şeyleri tartışıyorlar ki…

Batı medyasının burada pespayeliğini görüyoruz. Bizde Amerikan medyası, İngiliz medyası güçlü medyalar olarak görünür.

Biz kendi medyamızı çoğunlukla yargılıyorduk. Güçlü hikâyeler kuramıyor, güçlü haberler yapamıyoruz diye. Bakın ben kıyaslıyorum bunu. Ben yirmi yıldır günü gününe Batı medyasını takip eden biriyim. Ne kadar palavra yazdıklarını biliyorum. Ne kadar saçma hikâyeler yazdıklarını biliyorum. Ne kadar gerçeklikten uzak olduklarını biliyorum. Yazdıkları yazıları biliyorum. Türk basınında çok daha kaliteli yazılar yayınlanıyor. Dünyaya dair çok ciddi yazılar yayınlanıyor.

Çok net anlaşıldı ki, 15 Temmuz’un destekçileri arasında Batı medyası da var. Başarısız olunca ortada kaldılar…

Tabi medyası da bu işin arkasında. Zannediyorum bizden başka herkes bu işi biliyormuş. Fethullahçılar Türkiye’de biliyormuş, PKK’lılar biliyormuş, Amerika biliyormuş, Almanya ve bütün Avrupa biliyormuş. Herkes hesabını 15 Temmuz Müdahelesi’nin başarılı olacağı tezi üzerine yapmış. Tam anlamıyla bir şok geçirdiler. Nasıl başarılı olmaz? Bunu ön görmemişler. Çünkü Türkiye’de bu tip müdahaleler hep başarılı oldu, bu kez neden başarısız oldu. Bu hesap etmedikleri bir şey olduğu için açığa düştüler. Ne söyleyeceklerini bilemediler. Hala bilemiyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nden doğru düzgün bir açıklama yapılmadı işte. Çünkü bu işin kesin başarılacağına inanıyorlardı. Çünkü bu iş sadece Fethullah Gülen’in TSK içerisindeki örgütüyle sınırlı bir olay değil. Fethullah Gülen bize iade edilse de, örgütü bütün elemanlarıyla çökertilse de bu saldırı ve tehdit bitmiş olmayacak… Bitmeyecek. Devam edecek. Bakın tekrar edelim, tehdidin asıl kaynağı Fethullah Gülen değil. Fethullah sadece bir aparat. Onun buradaki adamları, ileri unsurlar. Yani asıl arkalarındaki güçlerin tetikçileri bunlar. Fethullahçıları kullanıyorlar, PKK’yı kullanıyorlar, IŞİD’i kullanıyorlar, Türkiye’deki gizli Batıcı entelektüelleri kullanıyorlar… Onlar da cephe unsurlarıdır. Bunları Türkiye tartışmıyor. Bunlar dokunulmaz alanlardır. Gazetecileri, sermaye çevresindeki elemanları… Türkiye’deki hiçbir askeri darbe sermaye çevresinden bağımsız olmamıştır. Gazetecilerden, entelektüellerden bağımsız olmamıştır. Sadece görünen unsurları değil, bu halkanın diğer parçalarını da görmek zorundayız. Görüyoruz ama tartışamıyoruz. Görüyoruz ama bir el bunları kamufle ediyor. Bu olayın da birçok boyutu gizlenecek. 28 Şubat gibi mi? Malum önce Fadime-Müslüm üzerinden, sonra da demokrasi karşıtı bir iki subaya fatura edilerek tartışıldı sadece… Kesinlikle. Bakın, 28 Şubat’ın uluslararası boyutu nasıl gizlendiyse, aynı şekilde bunun da pek çok boyutunu gizleyecekler, gizlemek isteyecekler. 28 Şubat, ABD ve İsrail aşırı sağının planladığı ve o lobiye bağlı askerlerin rollerini oynadığı bir toplumsal tasarım projesiydi. Dikkat edin 28 Şubat’tan sonra neler oldu? 1990’lar, dünyadaki kırılmanın, dönüşümünün en fazla olduğu dönemler. Adamlar o zamanlar öngörmüşler. Türkiye bizim kontrolümüzden çıkar diye müdahale ettiler. Tamamen dışarıda planlanmış, içeride oynanmış bir projeydi. Sonra ne oldu? 11 Eylül gerçekleşti ve küresel 28 Şubat ilan edildi. Onun ilk rafine uygulanış hali Türkiye’deydi. 28 Şubat’ı o kadar tartıştık fakat uluslararası ayağı ile ilgili hiçbir yazı bulamazsınız. Varsa yoksa içerideki birkaç generali tartıştık. İşin esasını tartışamadık. İşin esasını o zaman tartışsaydık, 15 Temmuz’a daha hazırlıklı olurduk. 15 Temmuz da aynı şekilde manipüle edilecek, endişem o. Ediliyor da zaten. Televizyon ekranlarını görmüyor musunuz? Adamlar don, fanila tartışıyor, 1 dolar tartışıyorlar. İşin esasını gözlerden kaçırıyorlar. Tartıştırmıyorlar. Biz bunu nasıl anlayacağız, insanlar bunu nasıl anlayacak. Bakın bütün bu saldırılara hazırlıksız yakalandık. 28 Şubat’a hazırlıksız yakalandık, 17/25’a hazırlıksız yakalandık, MİT tırlarına hazırlıksız yakalandık, 15 Temmuz’a hazırlıksız yakalandık. Çözüm Süreci’ni bile bizim aleyhimize kullandılar, ona hazırlıksız yakalandık. Niye? Olayın esasını tartışamadığımız için… Kimse tartışmıyor. Kimse cesur cümleler kurmuyor, kimse güçlü söz söylemiyor, kimse kendini ortaya koyup ‘bu budur’ kardeşim demiyor. Herkes sessiz sedasız işini görme peşinde. Ben üzülüyorum. Daha şehitlerin kanı kurumadı yahu. O insanlar bize bir çağrı yaptı. Hepimize. Siyasetçisine, iş adamına, medya mensubuna, işçisine, öğrencisine… O insanlar bir çağrı yaptı. Neyin ne olduğunu onlar söylediler. Yahu Allah toplumları böyle uyarır işte. Bir takım insanları vesile eder. Bakın 15 Temmuz gecesi hepimizi uyardı. Biz bunları düşünmezsek yarın çok daha vahim şeylerle karşılaşırız. Benim kanaatim 15 Temmuz’un devamı gelecek. Yine harekete geçecekler. Daha kötüsünü yapacaklar. Türkiye’de iç savaş çıkarmaya yönelik provokasyonlar yapacaklar. Bu o kadar kolay ki. Bakın provokasyonlarla devletler birbirine savaş açıyor. Irak işgalinden sonra bir milyon insan öldü dedik değil mi? O bir milyon kişinin büyük çoğunluğu iç savaşta öldü. Nasıl başladı? Şii türbelerini bombaladılar, Sünni camilerini bombaladılar. Kim yaptı bunu? ABD ve Avrupa istihbaratları.

Benim kanaatim 15 Temmuz’un devamı gelecek. Yine harekete geçecekler. Daha kötüsünü yapacaklar.
Benim kanaatim 15 Temmuz’un devamı gelecek. Yine harekete geçecekler. Daha kötüsünü yapacaklar.

Kim yaptı bunu? Bu istihbarat örgütlerinin o bölgede yönettiği terör örgütleri. Ve yüzyıllarca bir arada yaşayan insanlar aynı sokakta yaşayamaz oldu. Eğer işin aslına odaklanamazsak, işin aslını tartışamazsak Türkiye’de bir Alevi – Sünni çatışması çıkarmaları kolaylaşacaktır. Dikkat edin, Avrupa’daki hemen hemen bütün Alevi derneklerini Alman ve Avusturya istihbaratı yönetiyor. Gezi Olayları’nda bunları kullandılar işte. Gezi Olayları’ndan sonra bir tane derinlemesine yapılmış analiz gördünüz mü? Hayır. Orada da işin aslını kaçırdılar. İşi mahalle kavgasına dönüştürdüler.

Buradan Erdoğan-Putin görüşmesine geçelim istiyorum. Bu görüşme, Avrupa ve Amerika tarafından özellikle takip edildi. Bu görüşme, Türkiye’ye yeni imkânlar açabilir mi, Türkiye bunu kullanabilir mi?

,Bence konjonktürel imkânlar açar. Şöyle düşünmemek lazım; Türkiye, 15 Temmuz tarihi itibariyle birden Atlantikçi çizgiden Avrasyacı çizgiye geçecek. Bu mümkün değil.

Doğru da değil…

Kesinlikle. Üstelik son derece tehlikeli. O taraf güvenilir mi ki? Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile ilişkileri, emir-komuta şeklinde olagelmiş. Oradan dayatılıyor buradan yapılıyor, du. Türkiye şu anda bunu kabul etmiyor. İlişkilerin adil denge üzerine kurulması gerekir. Onlar da buna alışık değiller. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Erdoğan’ı bu yüzden tehdit görmeye başlıyorlar. Erdoğan diyor ki bu talimatla olacak iş değil, denge unsuru olması lazım. Türkiye’nin karşılaştığı en büyük tehdit, geleneksel müttefiklerinden geliyor. Yani Putin’le görüşmek, Türkiye’ye nefes aldırdı. Türkiye, etrafındaki kuşatmayı yarmaya çalışıyor.

Rusya da sıkışmış bir ülke…

Onu diyeceğim. Rusya da sıkışmış bir ülke. Rusya, ambargo altında bir ülke, Ukrayna sebebiyle, Suriye sebebiyle… Ama daha önemlisi Doğu Avrupa üzerinde Rusya ile Avrupa arasında çok büyük bir kapışma var. Rusya için en büyük tehdit doğrudan doğruya Avrupa’dan gelecek. Rusya bunu biliyor. Oradan sıkıştırılıyor. Rusya’nın da böyle bir açılıma ihtiyacı var. İki taraf da nefes alma operasyonu yapıyor. Ama buradan böyle stratejik ortaklık, Batı’dan Doğu’ya yüz çevirme falan çıkmaz. Çıkmaması da lazım. Bu hem tehlikeli hem de çok savruk bir siyaset olur. Bu, Türkiye’yi fena halde hırpalar, çünkü bir sonraki aşamada neyle karşılaşacağını kestiremezsin. Asya daha belirsiz bir yer. Batı’nın reflekslerini az çok biliyorsun, Asya’nın reflekslerini bilmiyorsun.

  • Bitmeyecek. Bakın tekrar edelim, tehdidin asıl kaynağı Fethullah Gülen değil. Fethullah sadece bir aparat. Onun buradaki adamları, ileri unsurlar. Yani asıl arkalarındaki güçlerin tetikçileri bunlar. Fethullahçıları kullanıyorlar, PKK’yı kullanıyorlar, IŞİD’i kullanıyorlar, Türkiye’deki gizli Batıcı entelektüelleri kullanıyorlar… Onlar da cephe unsurlarıdır. Bunları Türkiye tartışmıyor.

Türkiye, Brezilya ve İran’ın arasında epey yakın ortaklığına giden bir süreç vardı. Hatta İran’a ambargo meselesinde Brezilya ve Türkiye net bir tavır sergilemişlerdi. O noktadan bugünkü siyaset dağılımına nasıl geldik?

İran, Türkiye’ye çok büyük vefasızlık yaptı aslında. Türkiye, küresel sistemi karşısına almak pahasına İran’ı savundu. Nükleer teknoloji üretmek her ulusun hakkıdır dedi, Türkiye. Brezilya’yla beraber bir proje önerdi ve ciddi bir çıkış yaptılar. İşte oradan Türkiye’ye kızdılar. ‘Sen kimsin ki bu dünyanın abileri varken sen böyle uluslararası çözüme öncülük ediyorsun’ dediler. Onun bedelini ödettiler bize.

Brezilya’ya da ödettiler.

Brezilya’ya da ödettiler, bize de ödettiler. Ama biz İran için o kadar risk almamıza rağmen İran, Türkiye’nin bu sıkışmışlığını kullandı. Suriye meselesi; Türkiye, İran, Rusya ve Suudi Arabistan arasında çözülebilecek bir meseleydi. İran, mezhepçi bir yaklaşımla olaya girdi. Jeopolitik bir hesap yaptı burada. Yemen üzerinden Kızıldeniz’e ulaşacağım, Hizbullah üzerinden zaten Akdeniz’deyim. Suriye üzerinden de Akdeniz’e ulaşacağım, dedi. İran, harita çizmeye kalktı. Pers İmparatorluğu refleksi göstermeye başladı. Sen Pers İmparatorluğu refleksi gösterirsen her ülkeye karşı bunu yaparsın. Orada İran’ın Türkiye tanımı değişti, Türkiye’yi çizginin öbür tarafında görmeye başladı. Bizim yediğimiz darbelerden biri budur, biz İran’ı çok savunduk ve İran’dan darbe yedik. O yüzden Batı’yla ilişkilerimizi sorgularken Doğu’ya karşı dikkatli olmak zorundayız. Burada rasyonel olmak zorundayız. Hem ABD’yle hem Avrupa’yla hem Rusya’yla ilişkilerimizi adil bir denkleme oturtmak zorundayız. Öyle örgüt yönetir gibi Türkiye’ye talimat verme dönemleri çoktan geçti. Artık Washington’dan talimatla bu ülkede bir şeyleri değiştiremeyecekler. Bunu anladıkları için zaten Fethullahla müdahale etmeye çalıştılar. Bunları anti Amerikancı ya da anti Avrupacı bir refleksle söylemiyorum. Kendi gerçeklerimizi görmemiz ve anlamamız lazım. Hamasetle de olmaz, eskinin Soğuk Savaş dönemi kafa yapısıyla da bu işler olmaz. Bizim büyümekten başka bir çaremiz yok. Biz büyümezsek, etkinlik alanımızı genişletmezsek çökeceğiz.

15 Temmuz hamlesi son değildi ama pervasızlıklarından imkanlarının tükenmeye başladığını çıkarmak mümkün sanırım?

Bu bir hesaplaşmadır. Hesaplaşmalar sona doğru şiddetlenir. Sonun en yakın olduğu zamanlardır. Şiddetini daha da artıracaktır. Onlar şiddetini artırdıkça Türkiye’nin iç direnci de artacaktır. Ne oldu? Şimdi Türkiye’nin kendi içini temizlemeye başladık. İnşallah adil bir temizlik yapılır.

Yarın öbür gün Türkiye’nin içindeki PKK/ PYD lobisine de temizlik yapılır inşallah. Türkiye’nin yerlileşmesi, millileşmesi lazım. Türkiye’nin Selçuklu/Osmanlı geleneğine dönmesi lazım. Başka türlü hayat hakkı yok bu dünyada bize. Bu mücadele aslında Osmanlı-Selçuklu gerçekliğine dönme mücadelesidir. Buna kararı Anadolu verecektir. 15 Temmuz inşallah gözümüzü biraz daha açar.