İlk atış dörtbinbeşyüz vuruş

İlk Atış
İlk Atış

Kaptanın Nuh, komutanın ve ustan Davut,hükümdarın Süleyman, hekimin Lokman,hazinedarın Yusuf olsun. Böylece aşkaaşık, muhabbete vurgun, dosta bende,kardeşe kardeş, düşmana ve kalleşekabus, zalimin başına bela olasın.

Euzubillahimineşşeytanirracim

Hz. Adem’den beri Müslümanın ilk atışı o kovulmuş ve lanetlenmiş’e. Allah’ın son ve en büyük Elçi’si bize bunu talim etti ki her an bu kelimelerle ondan Allah’a sığınalım. Bizim bu kelimelerle Allah’a her sığınışımız, şeytanı vurup zayıflatmamız ve kendimizden uzaklaştırmamız demektir.

Bismillahirrahmanirrahim

Allah’ın ayetlerinin anahtarı ve bekçisi. Onunla başlıyor bütün başlangıçlar. Mümin bu kelimelerle fethediyor 114 kıtayı, 18 bin alemi. Mekke’yi, Kudüs’ü, Şam’ı, Mısır’ı, Hind’i, Endülüs’ü, Buhara’yı, Semerkand’ı, İstanbul’u, Üsküp’ü, Bosna’yı...

Allah’ın Sevgili Resulü’nün pak kalbine ilka ettiği ve bu tertemiz kalbten mübarek diline akıttığı kelimelerle, bu kelimelerin manalarıyla fethedemeyeceğimiz yer yok. Altedemeyeceğimiz düşman ve zorluk yok. Hayırlar feth olsun, şerler def olsun. Huuu!

Güzel kardeşim!

Hem bizden evvel hayat sürmüş uluların hem de şu anda aramızda bulunan büyüklerin bizden istediğidir:

Kalbini bu kelimelere, bu kelimelerin zengin ve hatta sınırsız anlamlarına aç ki gönül sahibi olasın, ehl-i dil olasın. Kaptanın Nuh, komutanın ve ustan Davut, hükümdarın Süleyman, hekimin Lokman, hazinedarın Yusuf olsun. Böylece aşka aşık, muhabbete vurgun, dosta bende, kardeşe kardeş, düşmana ve kalleşe kabus, zalimin başına bela olasın. Aşk o köklü ilahiliğiyle her yeri kaplasın. Muhabbet o leziz tadıyla en içerlere nüfuz etsin. Dost ve kardeş sevinçle, güvenle yaşasın. Düşmana ve zalime bu dünya dar olsun.

İman etmekle soylu bir nesle varis kılınan kardeşim!

İlk adımına, bütün adımlarına yani yürüyüşüne dikkat et. Eğer bunun kutlu bir yürüyüş olmasını diliyorsan. Eğer sözünün, şiirinin, eyleminin Hak namına ve sırat-ı müstakim üzere olmasını istiyorsan...

Yani ki Ömer’in iki yürüyüşü gibi olsun yürüyüşümüz. Mekke’den Medine’ye hicret ederkenki gibi korkusuz, celalli ve meydan okuyucu. Ve yine Kudüs’ü fethetmiş orduların muzaffer başkumandan Müslümanların imamı, Allah’ın Resulü’nün halifesi Ömer’inki gibi mütevazı ve affedici bir yürüyüş.

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer alan ‘Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim’ Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerifini aklımızdan, hatırımızdan, gönlümüzden hiç çıkarmadan yürümek... İnşallah bizim yürüyüşümüz de bizden önceki müminlerin yürüyüşlerine benzer. Onların izinde ve ama taptaze bir yürüyüş. Muvahhidce, mümince, mücahidce, dervişçe bir yürüyüş. Cesur, atik, içi ve dışı fethetmeye niyetli ve azimli.

Sevgili kardeşim!

Sen kendini kandırıp susturmazsan, kendine yenik düşmezsen, kendi bahçeni tarumar etmezsen seni kimse durduramaz. Kafir düşmanın albenisine, şatafatına, düzen ve nizamına yani dünyasını cennet gibi eylemesine kendini kaptırma. Onlara inanıp aldanma. Onlar iyi oldukları için böyle değiller. Onlar nazik oldukları için böyle rahat ve konfor içinde yaşamıyorlar. Onlar ruhlarını şeytana, altına, petrole, yeraltı enerji kaynaklarına, elmas madenlerine satmış devletlerin, vahşi ve acımasız bir medeniyetin çocuklarıdır. Onlara, onların yaşamına, onların nezaketine, onların barışına, onların insan haklarına ve demokrasisine, onların oylumlu düşünce ve felsefelerine böyle bak. Böyle bak ki onlara gıpta etmeyesin, onlara öykünmeyesin, onlara benzemeye çalışmayasın.

Sevgili dostum!

Biz yürümekle emrolunduk. Seyrü sülukumuz yakin gelinceye kadar devam etmeli. Bahanelerin, korkuların; düşman çok güçlü, her tarafımızdan kuşatılmışız, yapacak bir şey yok, ne yapsak o egemen ve yoz kültür içinde eriyor, değişip dönüşüyor, adamlar herşeyin en iyisini yapmışlar, adamların çok etkili ve güçlü bir felsefe ve bilim gelenekleri var gibi bir süreliğine devam edecek gerçeklerin, yalanların, uydurmaların, bahanelerin ve korkuların esiri olmadan yürümekle mükellefiz.

Sevgili arkadaşım!

Hiçbir kötü ve kötülüğün, yanlış ve yalanın, kandırmaca ve sahtekarlığın, putun ve üretilmiş tanrının, batıl(ı) düşünce ve felesefe, bilim paradigmasının ve dininin, yoz ve absürd kültürün, zalim ve zorbanın iktidarını kabul etmeyeceğiz. Kendi içimizdeki kompleksli, yetersiz, muhteris, sahtekar tiplerin yıllardır devam ettirdikleri aydınlıklarına, edebiyatçılıklarına, şairliklerine, yazarlıklarına, münevverliklerine, gazeteciliklerine, televizyonculuklarına, akademisyenliklerine, entelektüelliklerine, bilim adamlıklarına da prim vermemek, itibar etmemek ve onlara yaltaklanmamak Müslümanlığın izzet ve haysiyetinin gereğidir. Onların yalanlarını, yetersizliklerini, numaralarını, cahilliklerini, Müslümanlara ve İslam’a düşmanlıklarını ifşa etmek de görevimizdir. Hadi hayırlısı!