İnsan üzülür

Seven, nefret eden, merhamet duyan, kırılan, heyecanlanan, sevinen ve belki bu çağda bir kalbimiz olduğunu en çok ispat edecek şey olan üzülmeyi becerebilen bir kalp, insan olmamızın ilk şartı.
Seven, nefret eden, merhamet duyan, kırılan, heyecanlanan, sevinen ve belki bu çağda bir kalbimiz olduğunu en çok ispat edecek şey olan üzülmeyi becerebilen bir kalp, insan olmamızın ilk şartı.

Kalbi ana rahmine düştüğünde oluşmuş, ama zamanla sadece bir pompaya dönüşmüş olan insanlar, onun yerine sahte duygulanmaların evi olan bir kalp koymuştur. Bu kalp, “l” harfi kalın olan kalp. Gösterişi güzellik, poz vermeyi gülmek, “twit” atmayı acı çekmek olarak algılayanlar; tüm bunların kalpazanı oluyor. Bunun altında yatan sebepse Lawrens Grossberg’in dediği gibi ironik nihilizmdir. Herkes herkesin kandırdığını biliyor, dolayısıyla herkes kandırıyor ve şayet ben kandırmazsam, aslında dürüst olmanın ıstırabını çekerim.

Var olmamız için ilk şart kalbin olması, kalbin oluşması. Kalp, yani yürek…
Var olmamız için ilk şart kalbin olması, kalbin oluşması. Kalp, yani yürek…

İnsan, bu dünyaya önce kalbiyle gönderilmiştir. Ana rahmine düşen bebeğin ilk önce kalbi oluşur, insanın ilk sesi kalbinin sesidir. Daha sonra bebeğin beyni oluşur. İnsan dünyaya geldiğinde kalbi olabilecek en mükemmel hâldedir, en saf, en temiz; o daha sonra bozulmaya başlar. Beyin ise tam tersi; önce en zayıf hâldedir, kişi onu geliştirir. Allah’ın yaratma şekli bize şunu söylüyor: Var olmamız için ilk şart kalbin olması, kalbin oluşması. Kalp, yani yürek… Sheler, insanın bir ens cogitans ya da ens volens (bilen ya da isteyen varlık) olmadan önce bir ens amans (seven varlık) olduğunu söyler. Seven, nefret eden, merhamet duyan, kırılan, heyecanlanan, sevinen ve belki bu çağda bir kalbimiz olduğunu en çok ispat edecek şey olan üzülmeyi becerebilen bir kalp, insan olmamızın ilk şartı. Kalbi ana rahmine düştüğünde oluşmuş, ama zamanla sadece bir pompaya dönüşmüş olan insanlar ise, onun yerine sahte duygulanmaların evi olan bir kalp koymuştur. Bu kalp, “l” harfi kalın olan kalp.

Gösterişi güzellik, poz vermeyi gülmek, “twit” atmayı acı çekmek olarak algılayanlar; tüm bunların kalpazanı oluyor. Bunun altında yatan sebepse Lawrens Grossberg’in dediği gibi ironik nihilizmdir. Herkes herkesin kandırdığını biliyor, dolayısıyla herkes kandırıyor ve şayet ben kandırmazsam, aslında dürüst olmanın ıstırabını çekerim.

Meseleye duyguların orijinalliği ve süresi açısından bakalım. Gülmek ve ağlamak; mutlu olmak ve üzülmek. Bunlar kabaca hayatın iki kutuplu duyguları. Fakat hızlı yaşanan hayat içinde duygular da hızla değişiyor. Üzgünlük ya da mutluluk yapay hayatlarımız içinde iç içe geçiyor. Beş on dakika içinde üzgün emojiyle bir twit yazan kişi, sonra esprili bir “twit” yazabiliyor. Rollo May, “Acının varlığı süregidene karşı düşürülen bir şüphe, bir tehdittir.” der. Dünya üzerindeki zulme tehdit olabilecek bir acımız var mı? Günlerdir yemek yiyemediğini söyleyen bir savaş çocuğu için ruhumuzda acı duyuyor muyuz?

Acı ve yaralanma yoksa aynı, alışıldık, âdet olan devam eder

Videosunu seyrettiğimiz o çocuk için gerçekten üzülseydik, onu bulmaya çalışmaz mıydık? Bize her şeyi çok basit bir şekilde yutturan, “twit” yazınca tepki gösterdik zannını gönlümüze yerleştiren o şey; gerçekten acı çektiğimiz gün elimizden düşecek. Sürüp gidene karşı en büyük tehdit bu. Ve boşta kalan elimiz, acının gerçek sahibinin elinden tutmaya yarayacak. Bir kalbimiz varsa, biz de acı çekeceğiz. Heidegger ise “Acı ve yaralanma yoksa aynı, alışıldık, âdet olan devam eder” der. Alışılan felaket acı vermiyor. En az yüz yıldır felaketlere alışan Müslümanlar artık gerçekten acı duymuyor. Bu yüzden de çıkış yolunu bulamıyor. Bütün acılarımız anlık duygulanmalardan ibaret. İğne batması gibi. Fakat ne batan şey bir iğne, ne de biz bir şey dikiyoruz. Bunun sebebi her zaman her durumda olduğu gibi minik duygulanmalar yaşayan insanların o duygularının bir kıvılcımdan yangına dönüşmesini engelleyen bazı etkinlikler de olabiliyor. Instagram’da dolaşan, her beğeni Nijer’de açlık sıkıntısı çeken çocuklara bir dolar” diye başlatılan kampanya örnek.

  • Unicef’in yaydığı bu gönderiyi milyonlarca kişi beğendi, paylaştı. Evet, doğru olabilir bu kampanya, fakat tek tuşa dokunmak üzüntü duyduğumuzu göstermez. Üzülen insanın şuuru açılır. Acı çeken insan uykusundan uyanır. Birleşmiş Milletler gibi dünyada zulmü hakim kılanların kurduğu ve karar aldığı bir kuruluş, aynı zamanda aynı yere yardım yapabilir mi? Yapsa bile bu yardımın ardında başka bir amaç aramak lazım gelmez mi? Bosna’da Birleşmiş Milletler himayesinde yapılanları unutan insanlar, gerçekten de artık bu kadar çok felaketin yaşandığı dünyada acı çekemez, üzülemez olmuş, derin uykulara dalmış demektir. Bahsettiklerim acı çekmeye güzelleme değil. Amacım dövüne dövüne nasırlaşmış kalplerimize yeniden acı duymayı hatırlatmak ve acı çeken kalplerin uyanık hâle getireceği insanlarla yeni bir güne başlayabilmek. İnanıyorum ki döndükçe felaketler saçan bu dünyayı, içine acının bir diken gibi yerleştiği kalpler durduracak.