İşaret levhaları

Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni...
Geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni...

Yaş kemâle geldikçe sık sık ‘gençliğimde...’ ya da ‘eskiden...’ diye başlayan cümleler kurmaya başlıyor insan. Eskiden çok görürdüm böyle sözleri ve hemen ezberlemeye koyulurdum.

Gündelik hayatımızda göz hizasında insana ferahlık verecek mısralar bulunması ne büyük zenginlik olurdu değil mi.

Modern hayatın gerginliğinden hepimiz şikayetçiyiz ama neredeyse bir çaresizlikle karşı karşıya olduğumuzu kabul etmiş gibiyiz oysa aşağıda birkaç örneğine yer vereceğim hoş sözler eminim hayatımızı güzelleştirecektir. Yaş kemâle geldikçe sık sık ‘gençliğimde...’ ya da ‘eskiden...’ diye başlayan cümleler kurmaya başlıyor insan. Eskiden çok görürdüm böyle sözleri ve hemen ezberlemeye koyulurdum. Benim icin enikonu bir tür eğlenceydi bu. İyi ki de öyle yapmışım diyorum şimdi. Buyurun birkaç örnek:

Kendisinden nasihat isteyene Hazreti Veysel Karani “babanız ne halde?” diye sorup vefat ettiği cevabını alınca; “Hazreti Adem’den beri babaların hep gitmiş, sıra gelmiş sana; nasihat olarak bu yetmez mi?” der.

Veren de O alan da O, nedir senden gidecek

Telâşını görenler can senin zannedecek

Her gün göreceği bir yere yazıp asmalı insan bence. Hayat enerjisi artmaz mı insanın gördükçe ve düşündükçe?

Ya da;

Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni

Eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni

Ne doğruyu aç gördüm, ne eğriyi tok

Eğri yay elde kalır menzil alır doğru ok

Şair Avni nam-ı diğer Sultan Fatih merhum ne diyor bakın:

Çün ecel sulh ettirir âhir nizâ’ı kaldırır

Pes nedir dünya için bu kuru kavgadan murâd

“Üç kuruşluk dünya için kavga etmeden önce ecelin gelip sizi barıştıracağını hesaba katın” demiş koskoca İstanbul Fatih’i. Daha ne desin?

Kendisinden nasihat isteyene Hazreti Veysel Karani “babanız ne halde?” diye sorup vefat ettiği cevabını alınca; “Hazreti Adem’den beri babaların hep gitmiş, sıra gelmiş sana; nasihat olarak bu yetmez mi?” der.

Nasreddin Hocamız da bir alem:

-Ne yapalım? Diye soruyorlar.

-Dinleyen varsa söyle, söyleyen varsa dinle. diyor. Zorla yağmur duasına götürüyorlar. Yarı yoldan dönüyor.

-Oldu mu Hoca? Yarı yolda bırakır mı adam adamı? derler.

-Ben sizinle gelmem. Hiçbiriniz şemsiye almamışsınız. diye cevap verir.

Cihanda kelle sağ olsun külah eksik değil merde
Cihanda kelle sağ olsun külah eksik değil merde

İnsan şu beyitleri okuyunca çayın bile keyfi yerine gelmez de ne olur;

  • Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni
  • Yatma tilki gölgesinde ko aslan yesin seni
  • Külahın sat yine lâkin yokuncul olma nâmerde
  • Cihanda kelle sağ olsun külah eksik değil merde

Birincisi hakkında rivayet muhtelif, ikincisi Sultan Üçüncü Ahmed (Necîb)’in.

Hele Bağdatlı Rûhî’nin şu mısralarını pek severim:

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyız

A’lâlara a’lâlanuruz pest ile pestiz

[Bu geçici alemde yüksekliğimiz de yok alçaklığımız da... Sadece şu kadar; büyüklenen olursa onun da üstüne çıkarız, alçakgönüllü olanın ayağının turabı oluruz. Jeste jest reste rest yani.]

‘Gülü tarife ne hacet ne çiçektir biliriz’ buyurulmuştur.

Erzurum’un gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyen şairi Nef’î ile bağlayalım isterseniz:

Ağyâr elemin çekme gönül nâfi le gamdır

Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir

Hay Mâşâallah! [Onun bunun kahrını çekip kendini üzme. Değersiz kişinin değersiz sözünü dikkate almamak en etkili cevap olur.]

Kalın sağlıcakla.