Işığa tutulmuş vebalı bir flanör

Sömürülen insan bütün yönleriyle uyutulan insandır.
Sömürülen insan bütün yönleriyle uyutulan insandır.

Kentlerin gölgesizliği, aydınlatılmış caddeler, sokaklar, bulvarlar bir tür amaca hizmet etmektedir. Bunlardan en önemlisi gölgede/karanlıkta kalanın göz önüne getirilmesi, sırrın ifşa edilmesidir. Bu yüzden kentler sırrın değil, ifşanın mekânlarıdır. Işığın cazibesine kapılmanın eşiği olan göz, gördüğü ışığa ram olarak ona doğru kayar. Albenisi yüksek olan cazibeli ışıklar, pervane kelebeği misali insanı bu ışığa/ateşe çağırır. Vebalı bir flanör gibi vitrinlerin ekseninde dolaşan insan, bu ateşten, ışıktan ve aydınlıktan oluşan haleye kendini atmaya hazırdır.

Bir.

Kent, içinde yaşadığımız makro evrenin minimalize edilmiş hâli, evlerimiz ise bu minimal mekânın daha da küçülmüş evreni. Bir mekân içerisinde durmadan edemiyoruz, çünkü varlığımız, bedenimiz, ruhumuz ve düşüncemiz belirli bir sınır dâhilinde kendini bulabilir.

Kentlerin gölgesizliği, aydınlatılmış caddeler, sokaklar, bulvarlar bir tür amaca hizmet etmektedir.
Kentlerin gölgesizliği, aydınlatılmış caddeler, sokaklar, bulvarlar bir tür amaca hizmet etmektedir.

Sınır, hem kendini bulma, arama telaşında nerede nasıl bulunulacağını belirleme hem de kendini anlamlandırma sürecinin gelişmesi için gerekliliktir. Bu bağlamda sınırları belirlenen her yer bir tür mekândır, mekânlar da makro ve mikro mekânlar olarak ayrışmaktadır. Bir makam odası mekân olabildiği gibi dünya da bir mekân olarak anlamlandırılabilir.

İki.

Aristo’dan Descartes’a Heidegger’den Harvey’e kadar birçok filozof ve sosyal bilimcinin mekâna dair ürettikleri anlam, geniş bir perspektif sunarak insanlığın dünya sürgünlüğü acısını açıklamaya çalışır.

Uykuya yenik düşmenin insaniyetle bir ilgisi vardır. Yenilmek çünkü tamamen insana özgü bir durum ve bir davranıştır. Uykuya yenilebilen insan, dünyaya karşı savaşını verememiş, yenilmeye müsaittir.

Mekân; Foucault’ya göre biz içinde yaşasak da yaşamasak da kendine özgü bir yaşam sergilemektedir. Sürekli olarak yeniden adlandırılan, yeniden üretilen ve bu gün artık bir tüketim nesnesi hâline dönüşen mekânın anlamı, insanlığın anlam üretim sürecinden etkilenmiş fakat Heidegger’in “varoluşun yeri” dediği özelliğinden vaz geçmemiştir. Bu nedenle insanlığın varoluşunu, rüşdünü ispat ettiği genel yerin adı mekândır. Lefebvre ise mekân konusunu bir tartışma ile ele alır: “Mekân, pasif bir toplumsal ilişki yeri, bu ilişkilerin istikrar kazanmış birleşme ortamı mıdır, yoksa ilişkilerin sürdürülme yöntemlerinin toplamı mıdır?”

Üç.

Uykuya yenik düşmenin insaniyetle bir ilgisi vardır. Yenilmek çünkü tamamen insana özgü bir durum ve bir davranıştır. Uykuya yenilebilen insan, dünyaya karşı savaşını verememiş, yenilmeye müsaittir. Bu yüzden de bu insan için masumluğunu yani insaniliğini yitirmemiştir diyebiliriz. Yenilmek, hele hele uykuya yenilmek gürültülü ve yoğun ilişki ağıyla örülü dünyanın insandaki karşılığıdır. Modern insan her ne kadar kişisel gelişim egzersizleriyle sürekli zafere müptela edilse de onun daima içinde taşıdığı yenilme potansiyeli, insanı her an zafere güdüleyen modern hayata tokat gibi bir cevaptır.

Yenilmek, hele hele uykuya yenilmek gürültülü ve yoğun ilişki ağıyla örülü dünyanın insandaki karşılığıdır.
Yenilmek, hele hele uykuya yenilmek gürültülü ve yoğun ilişki ağıyla örülü dünyanın insandaki karşılığıdır.

Uykuda konfor, uyku kalitesi, uykunun doyuruculuğu ve dahi uyku ile ilgili çıkartılan birçok kavram bir uyku sorunsallığı üzerine inşa edilir. Tasnifçi yaklaşım uyku bozukluklarını da kategorilere ayırmış, insomnia, uyku apnesi, narkolepsi gibi isimlendirmelerde bulunmuştur. “Yaşamın tıplaştırılması” tabiriyle modern çağın hastalık üretme mekanizmasına eleştiriler getiren Ivan Illich’e göre “iatrojenez” olarak görülen tıbbın kendinden kaynaklı olarak hastalık üretme mekanizmasına sahip olma gerçekliği bugün uyku üzerine de temas ederek yeni hastalık türleriyle insanları uğraştırmakta, farklı isimlendirmeler kategorize edilen bu hastalıklara çareler aranmaktadır.

Dört.

  • Uykusunu gittikçe yitiren insanlık, tekrar uyumak ya da artık zihnen rahatlamak, günün keşmekeşinden uzaklaşmak için kitle iletişim aygıtlarının tahrik edici cazibesine kapılarak kendini ekranlara teslim etmektedir. Ekran karşısında bütün zırhlarını çıkartmış, en savunmasız hâliyle kendini teslim ettiği bu unsurlar onu hem zihnen hem de bedenen işgal ederek sanal bir rahatlık sunmaktadır.

Beş.

Kentlerin gölgesizliği, aydınlatılmış caddeler, sokaklar, bulvarlar bir tür amaca hizmet etmektedir. Bunlardan en önemlisi gölgede/karanlıkta kalanın göz önüne getirilmesi, sırrın ifşa edilmesidir. Bu yüzden kentler sırrın değil, ifşanın mekânlarıdır. Işığın cazibesine kapılmanın eşiği olan göz, gördüğü ışığa ram olarak ona doğru kayar. Albenisi yüksek olan cazibeli ışıklar, pervane kelebeği misali insanı bu ışığa/ ateşe çağırır. Vebalı bir flanör gibi vitrinlerin ekseninde dolaşan insan, bu ateşten, ışıktan ve aydınlıktan oluşan haleye kendini atmaya hazırdır.

Eğlence endüstrisi de ışığı insanları cezbetmekte en iyi kullanan alandır.

Artık ışık, karanlıkta etkili bir silah hâlini almış, insanları çeşitli mecralarda istenilen doğrultuya getirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu gün kentlerin büyük oranda aydınlatılması birçok yönden insana etki etmekte, en önemlisi de “gündüz” ün anlamının zihinlerde değişmesine neden olmaktadır. Biyolojik bir saati olanın insan ışık dolayısıyla bir değişmeye/dönüşmeye uğramaktadır. Gündüz fikrinin yitirilmesi gecenin sömürülecek bir alan olması fikrini ortaya çıkartmıştır. Bu da en çok kapitalizmin ve eğlence endüstrinin işine yaramıştır.

Altı.

Eğlence endüstrisi son yüzyılın ürettiği bir kavramdır. Bu kavramın da doğurduğu binlerce alt kavramları vardır. Doğurduğu kavramlardan biri “night club” ifadesidir. Bu kavram kapitalizmin ve kent düşüncesi ekseninde modern insanın ikilemleri konusunda önemli çıkarımlar sunmaktadır. Kapitalizm ile günlük belirli bir uyku düzenine adapte olmaya yöneltilen insan, eğlence endüstrisi ile de sürekli olarak bir eğlence/zevk eksenine getirilmeye çalışılmaktadır.

Biyolojik bir saati olanın insan ışık dolayısıyla bir değişmeye/dönüşmeye uğramaktadır.
Biyolojik bir saati olanın insan ışık dolayısıyla bir değişmeye/dönüşmeye uğramaktadır.

Bir yandan sıkı sıkıya üretimin bir parçası olmaya, düzene ayak uydurmaya zorlanan, diğer yandan ise eğlencenin olmazsa olmaz öznesi konumuna getirilmeye çalışılan insan, bir ikilem içerisinde dönenip durmakta, tercihini ne yana kullanacağı hususunda çelişkiye düşmektedir. Bu bakımdan günümüz insanının gittikçe artan çelişkileri onu realitesi olmayan bir düzleme itmektedir.

Yedi.

  • Bugün kent gibi uyku da bir iktidar alanı hâline dönüşmüş ve bu iktidar alanında çeşitli etkenler söz sahibi olmuştur. Uykunun bir sektör hâline gelmesiyle, oteller, pansiyonlar, uyku kabinleri gibi insanoğlunun bu vazgeçilmez ihtiyacına yönelik hizmetler ortaya çıkmıştır.

Kaliteli bir uykunun pahalı bir hâle bürünmesiyse kapitalist düşüncenin ürünüdür. Berkeley’in “Var olmak algılanmış olmaktır.” ifadesi kapitalizm tarafından keşfedilince insanın varlığı algılanmış ve kapitalizm tüm kozlarını insan sömürüsü üzerine kurgulamıştır.

Uyku da insana dair temel ihtiyaçlardan biri olduğu için bu gün “uyku sektörünün” doğumunu gerçekleşmiştir.

Sekiz.

Sömürülen insan bütün yönleriyle uyutulan insandır.