Kavramlar kelimeler ve acaip hakikatler: Gök itimi

Isaac Newton
Isaac Newton

İnsan yaraya doğru itilir ki aklı başına gelsin. Ya daaklı başından gitsin. Yaralansın ki yaranın ve yaradanınfarkına varsın. Bir yere varsın da oraya ben gittimdemesin. Kim ki ben gittim der, ‘ben’ gitmeye galip gelir.

Dünya tepesinden ağır bir gergedan oturmuş da şöyle bir oturduğu yerde ığranmış gibi hafiften basık, bu basıklık nedeniyle sağından solundan dağlar tepeler pırtlamış, dağların tepelerin pırtladığı yerlerin berisine mavili grili sular dolmuş bir küredir.

Bu küre içten dışa katmanlar halinde kabuk bağlamıştır. En içte ise bir çekirdek vardır. Bu çekirdek yaradır. Zira çocuklar bile bilir ki sadece yaralar kabuk bağlar.

Elbette bütün bu sırların bilinmediği bir dönemde misal Fenerbahçe 103 golle şampiyon olmadan 324 yıl önce epeyce güzel bir adam olan İshak Nevton nam fakir derler ki bir elma ağacı gölgesinde gözlerini dinlendirirken kafasına düşen bir elma ile yer çekimini bulmuştur.

İshak nam güzel adamın bula bula bulduğu kütle çekimidir dirseğini çürütmek pahasına. Kütle çekimi az bir şey değildir.

İnsan cahildir, genelde bilmez, en muğlak olanı görünenin perdelenmişi sanır, onu da perdeden bilir, zira İshak’ın anlatılan bu hikayesi tepeden tırnağa yanlıştır, zira İshak herdaim meşe palamutu ağacı altında pineklemiştir, ayrıca pineklemelerin haricinde de sürekli olarak laboratuarında dirseğinin sabit duruşa mukavemetini ölçümlemiştir. Birincisi koskoca bilimadamının zamanın yörüngesini dönüştüren buluşunu elma ağacı altında pineklemeye indirgemek İshak’a haksızlıktır. İkincisi yer çekimi diye bir şey yoktur ki olmayan nasıl bulunsun. İshak nam güzel adamın bula bula bulduğu kütle çekimidir dirseğini çürütmek pahasına. Kütle çekimi az bir şey değildir. Öte yandan kütle çekimi yer çekimi de değildir, zira kütle surettir. Suretlerin çekimi yanılgısı oranında olur, yanılgı yenilgiye dönüşünce aslını bulur. Her aslını bulan özüne döner, her özüne dönen ‘aslında’ der. Aslında, insanın ‘herdaim yalanlarla suretlerle aldatmacalarla hemhalim de, doğruyu hücrelerimde idrak ediyorum’ lafı güzafının girizgâhıdır. Bütün girizgahlar gibi sözün sonrasına dairdir. (Velev ki bu böyledir, bu başka bir maddenin konusudur.)

  • Hasılı kelam mevzuya gelecek olursak insanlar demişlerdir ki yerçekimi diye bir şey vardır, o sebeple insanlar tepesine gergedan oturmuş ve sağından solundan dağlar tepeler pırtlamış kürenin misal aşağı taraflarında dolanırlarken tepetaklak olmalarına rağmen havaya düşmezler.

Zaten havaya düşülmez, hataya düşülür ki insan fıtraten düşkün bir yaratıktır. Misal önce dünyaya düşmüştür, de sonra bu düşkünlükle sürekli düşer kalkar olmuştur. İnsan düşer, kalkamazsa insanı ya yer çeker, ya gök iter. Tepeye doğru bakınca gök görünür. Hakikat göklerdedir ama gök havada değil her yerdedir.

Yer çekimi diye bir şey yoksa insanı yer nasıl çeker. Elbet yer çekmez de gök iter. Yerçekimi diye bir şey yoktur. İnsan kötü diye gök tarafından aşağı itilmektedir. Gök nedir, gök ne diye insanı aşağı itmektedir. Bunları Nevton’un penceresinden bakarsak göremeyiz, onun penceresinden bakarsak gözlerimiz kütle çekiminden dolayı aşağı düşer, yeri görür, gözün yere düşmesi nedeniyle yerçekimini görür. Aynştayn’ın penceresinden bakmak gerekir. Çünkü Aynştaynın penceresi tepededir. Tepeye doğru bakınca gök görünür. Hakikat göklerdedir ama gök havada değil her yerdedir. Zira Dünya tepesinden ağır bir gergedan oturmuş da şöyle bir oturduğu yerde ığranmış gibi hafiften basık, bu basıklık nedeniyle sağından solundan dağlar tepeler pırtlamış, dağların tepelerin pırtladığı yerlerin berisine mavili grili sular dolmuş bir küredir.

Kürenin bir yanı yoktur, her yanı vardır. Her yanı gök olanın hakikati çekirdeğinde gizlidir. İnsanın çekirdeği kalbidir. Ve yani kalp yaralanmaz çünkü yaradır.

Nasıl ki yara çekmez, kimse yara tarafından kendine çekilmez, içinde kordan bir çekirdeğin durmaksızın devindiği yer de insanat, hayvanat ve nebatat dahil hem canlı hem cansızı içrek eşyayı kendine çekmez. Peki hal böyledirse, yer yerdirse ve eşyayı çekmezse gök nedir, ne diye insanı aşağı itmektedir?

Nasıl ki insan kalbine yanaştıkça acı duymaktaysa ve acı duymak ruhun fiyakasıysa ve acı duymak huzura açılan kapının anahtarıysa ve azıcık aklı işleyen insan hayat tarafından acıya doğru itilmekteyse, bütün bir yaratılmışlar da gök tarafından yere itilir. Gök itimi denen bu hadisenin bilimsel açıklaması gökün bükülme potansiyelidir. (Yaradanın kelamıdır ki vakit saat yettiğinde gök dürülecektir. Çocuklar bile bilir ki, dürülme bükülme ile olur. Bükülmeyen nasıl dürülsün?) Felsefi izahati ise kendisinde gizlidir. İstenir ki insan bütün bir her yanı gök olmanın anlamlı anlamı gereği çekirdeğinde gizlenen hakikate ulaşsın. Hakikatin görünür sureti olan yara’dan nasiplensin de yaradana ulaşsın. Ben nerede galip gelirse orada yaradan uzak düşülür.

İnsan yaraya doğru itilir ki aklı başına gelsin. Ya da aklı başından gitsin. Yaralansın ki yaranın ve yaradanın farkına varsın. Bir yere varsın da oraya ben gittim demesin. Kim ki ben gittim der, ‘ben’ gitmeye galip gelir. Ben nerede galip gelirse orada yaradan uzak düşülür. Nerede yaradan uzak düşülürse, orada kibir büyür. Nerede kibir büyürse orası daracık bir tahta dönüşür, kibirle insan o taht üstünde beraber duramaz, kibir büyür şişer insanı tahttan iter, insanı düşürür. İnsan zaten düşkündür, gök, insanı arzın merkezine şereflensin diye iterken o muhayyilesini göğe ulaşmakla şişirir. Önce Babil kulesi inşa edip de ceza niyetine milyon dile bölünür. Akabinde bir gövdeye iki kanat ekleyip buluta yanaşır. Buluta yanaşan aslına yaklaşır ama insan buluta yaklaşmakla yetinmez, der ki ben madem buluta bile yaklaştım, onu delerim, yararım, onu geçerim, fezayı aşarım. İnsan aşırı giderse, aşkın olmaz, aşmış olur.

Her aşkına mürid olunur da aşmışa gölge bile olunmaz. İnsan başını eğer de uçarsa sema ona selam eder ama insan iki ayağını verip iki kanat alıp ‘ben uçtum ben’ derse kuştan bile geri düşer. Zaten insan ister yerde ister gökte ne kadar yüksekte uçarsa o kadar –ilk düşüşten bile- sert düşer. İnsan düşer, kendi kalkamaz, düşeni kaldıran düşmez kalkmaz Allah’a hamd olsu