Kavramlar kelimeler ve acayip hakikatler: Mülteci

O halde, mülteci sığınandır da öteye sığınan değildir, ülkeye sığınan değildir, şehre sığınan değildir, dünyaya sığınan değildir. Mülteci insana sığınandır.
O halde, mülteci sığınandır da öteye sığınan değildir, ülkeye sığınan değildir, şehre sığınan değildir, dünyaya sığınan değildir. Mülteci insana sığınandır.

Sığınık kötü bir kelime gibi gelir, sığınık denmesin denir mülteci denir. Göçen denir, göçmen denir.Denir de, sığınan nereden nereye sığınır aslında bunu kim bilebilir? El cevap elbet, ‘buradan gidenoraya gidendir’dir. Bura da dünyadadır, ora da dünyadadır. Bura bir şehir, bir ülkedir, ora da birşehir bir ülkedir. O halde mülteci bir şehirden bir ülkeden, bir şehire bir ülkeye gidendir.

Mülteci sığınıktır. Açılımı bir başka ülkeye sığınandır.

Sığınık, sığınmakla alakalıdır elbet. Sığınmak, sığmakla alakalıdır elbet. Bunlarsa insanın hiçbir yere sığamamasıyla alakalıdır elbet. Bu, etimolojiye göre böyle değildirse bile, kalbe göre böyledir. İnsa­na dünya dar gelir, kıtalara sığamaz, ülkeler ona kafes gibidir, şe­hirler hücredir, asla memnun olmaz, hep öteye bakar. Öte, buranın ötesidir, ama oranın burasıdır. Dolayısıyla öteye göre de bura ötedir.

Böylelikle buralara sığamayan insan ötelere göz diker. Ötedekiler de buralara göz diktiğinden insan başlar insan yemeye. İnsan insanı yedikçe, açlığı artar. Açlığı arttıkça gözü daha aç bakar. Gözü daha aç baktıkça daha çok insan yer. İnsan, yedikçe acıkan yegâne türdür. İnsan buna karşın türlü türlüdür. Kendine benzeyenlerle birlik olur, kendisine benzemeyenlere düşman olur. Kendisine benzemeyene düşman olan, kendisi bir şeye benzemez ama bir şeye benzemedi­ğini bilmez. Bunu bilmediğinden kendine özellik vehmeder, öteye güzellik vehmeder, özel olan içindir güzel olan der, üstünü başını kuşanır, silahını döşenir, öteye atılır. Orada gördüğü kendisine benzemeyeni yer, yedikçe midesi büyür, daha da yer. Yenmekten, yenilmekten kaçınan, yenilgiyi ister reddedip ister kabul edip ama bir yandan da ölmeyip de sağ kalan öteki, orada öteye itilir. Öteye itilen, gelene göre zaten ötededir, kendine göre buradadır ama itene göre zaten ötededir, böylelikle daha da ötelenir. Alır canını sırtına, çoluğunu çocuğunu kucağına ötelere yollanır. Her yollanan yol bitin­ce varır bir öteye sığınır. Ona bu yüzden sığınan denir, sığınık denir. Sığınık kötü bir kelime gibi gelir, sığınık denmesin denir mülteci denir. Göçen denir, göçmen denir. Denir de, sığınan nereden nereye sığınır aslında bunu kim bilebilir?

O halde mülteci bir şehirden bir ülkeden, bir şehire bir ülkeye gidendir.
O halde mülteci bir şehirden bir ülkeden, bir şehire bir ülkeye gidendir.

El cevap elbet, ‘buradan giden oraya gidendir’dir. Bura da dünyada­dır, ora da dünyadadır. Bura bir şehir, bir ülkedir, ora da bir şehir bir ülkedir. O halde mülteci bir şehirden bir ülkeden, bir şehire bir ülkeye gidendir.

Mülteci insana sığınandır. İnsan kalbine bakmazsa mülteciyi sığdıracak yer bulamaz. Bakarsa genişlikten gözleri kamaşır da ‘gel’ der. Gel çün­kü; İnsan insanın sığınağıdır.

El cevap budur elbet ama öte yandan da bilinir ki doğu da batı da Allah’ındır. O halde başka ülke diye bir şey yoktur. Yeryüzü yaratana aittir. Onu insana bahşetmiştir. Burada dilediğince gez dolaş, yeter ki bana kulluk et demiştir. Ama insan kulluk edeceğine körlük et­miş, yeryüzünde çizgiler çizmiştir. Bura benim ora senin demiştir. İnsan acizdir. İnsan nankördür. İnsan acz içindedir. İnsan cahildir. (Ama umulur ki günün birinde akleder.) Körlüğü bırakıp kalbine baksa, kulluk etse, kalbindeki genişliği görecek olan, o genişliğe dünyayı sığdıracak olan, kalbine bakacağına ötelere baktığından hiçbir yere sığamamıştır ama bilinir ki dünyaya sığamayan insan gün gelir tabuta sığar.

O halde, mülteci sığınandır da öteye sığınan değildir, ülkeye sığınan değildir, şehre sığınan değildir, dünyaya sığınan değildir. Mülteci insana sığınandır. İnsan kalbine bakmazsa mülteciyi sığdıracak yer bulamaz. Bakarsa genişlikten gözleri kamaşır da ‘gel’ der. Gel çün­kü; İnsan insanın sığınağıdır.