Keşfin karanlık yüzü

İnsanlar bugün sınırlı da olsa yakında istenmeyen anıları sildirebilecek.
İnsanlar bugün sınırlı da olsa yakında istenmeyen anıları sildirebilecek.

Keşif filmindeki sorunlu aşk hikâyesinin, ona ana mekân olan kumsal, deniz ve karanın birleştiği, iki âlemin buluştuğu çizgi metaforunun bu benzerlik hissiyatını koyultucu etki yaptığı söylenebilir. Huzur, huşu ve dinginlik veren kumsalın aslında bir fare kapanının içersindeki peynir işlevi gördüğünü hayal etmek için çok çaba gerekmiyor. Sil Baştan yakın gelecekte yaşanacak vakaları anlatıyor.

Geçen yıl Discovery – Keşif adlı 2017 yapımı bir film izledim. Filmin konusu ilginç olmasına rağmen temposu gereksiz yere yavaş, kurgu da biraz sorunluydu, finaldeki vurucu sahneler filmi yeterince kurtaramıyordu, ama Discovery'nin şu anda içersinde bulunduğumuz Büyük Sıfırlama atmosferinde tekinsiz bir anlama sahip olduğunu düşünüyorum.

Bilim Adamı Thomas Harbor (Robert Redford) ölümün bir son olmadığını keşfetmiştir. Elinde bunun fiziki kanıtları vardır. Keşfini medyaya açıklamasının ardından milyonlarca kişi intihar eder. Varolmanın yeni bir yolu mümkünse, beden öldüğünde bilincimizin bir kısmı bizi terkedip başka bir boyuta geçiyorsa, acaba beyin dalgaları nereye gidiyordu? Yeni bir boyut? Acaba orası nasıl bir yerdi. Bu sorular dünya ölçeğinde büyük bir heyecan yaratır. Yaşadığı hayatta aradığını bulamadığını düşünen her yaştan bir çok kimse bir reset, yeni ve farklı bir başlangıç yapabilmek umuduyla intihar eder. Dahası iyi durumda olmayan tanıdıklarını öldürerek oraya yollayanlar da çıkar. Cinayet işlediklerini kabul etmezler. Vicdanları rahatsız değil gibidir ve dahası hayırlı! bir şey yaptıklarını düşünürler. İlk etapta dünya çapında bir milyon kişi intihar eder. Bu rakam kasıtlı verilmiş.

Kitlesel işsizlik, göç, susuzluk, kıtlık gibi sıkıntılı zamanların da baskısıyla Türkiye de dahil yılda kaç kişi intihar ederdi bu hayattan çıkmak için? Bunların yüzde kaçı gençler olurdu?

Çünkü yıllık dünya çapındaki toplam intihar sayısıdır. Sonradan bu sayı beş milyona yaklaşır. Günlük korona vakaları tablosu gibi televizyonlarda sürekli gösterilir. Özendirici bir yanı vardır sürekli artan sayıların. Buraya kadar anlattıklarım filmin ilk on dakikasında öğrendiğimiz şeyler. Bu yazı bir film eleştirisi değil. Spoiler vermeyeceğim. Seyircilerin bir kısmı Keşif'i 2004 yılında başrolü Jim Carrey ve Kate Winslet'in oynadığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind - Sil Baştan adlı filme özenmekle, o filmin soluk bir kopyası olmakla eleştirdiler. Keşif filmindeki sorunlu aşk hikâyesinin, ona ana mekân olan kumsal, deniz ve karanın birleştiği, iki âlemin buluştuğu çizgi metaforunun bu benzerlik hissiyatını koyultucu etki yaptığı söylenebilir. Huzur, huşu ve dinginlik veren kumsalın aslında bir fare kapanının içersindeki peynir işlevi gördüğünü hayal etmek için çok çaba gerekmiyor. Sil Baştan yakın gelecekte yaşanacak vakaları anlatıyor.

Daha 2011 yılında Montreal Üniversitesindeki araştırmalarda Metyrapone adlı bir kimyasalın beyindeki negatif kayıtları bloke ettiği, böylelikle istenmeyen anıların yarattığı kötü hissiyata maruz kalınmayacağı bilimsel olarak ilan edilmişti. Yani insanlar bugün sınırlı da olsa yakında istenmeyen anıları sildirebilecek. Ben o yıl bu konuyu işleyen Memorapan adlı bir öykü yayımladım. Dijital ortamda okunabiliyor. Anon (2018) filminde de bu konu işleniyor. Yakın gelecekte mahrem kayıtlara ulaşıp onları silen bir kadın hackerın hikâyesidir. Ana konu mahreme sığınma, onu yeniden fethetme arzusudur.

Keşif filminde ise ölüm sonrası alternatif gerçeklik konu ediliyor. Ahirete, dünyanın geçici ve bir imtihan yeri olduğuna inanan biri için bu gerçeklik çok doğaldır. İnançlı kimselerin filmdeki intiharların saikine akıl erdirmesi de zordur. Ruhun varlığına ahirete inanmayanların planlı ölümlerle zar atarcasına farklı mertebelere geçebileceği zannına kapılması çaresizlikten kaynaklanan bir çılgınlıktır.

  • Bu yazıyı yazmadan önce dünyadaki intihar vakaları grafiklerine bir göz attım. Yılda bir milyon kişi intihar ediyormuş. Her 32 saniyede bir kişi. Cinayetten ölenlerin iki katı.

Korona kapanmalarından sonra yükselme olmuş. - Hayatın rastgelelikten kaynaklanan şifresi muhkem ve amaçsız olan bir simülasyon olduğuna değin sözümona bilimsel bir açıklama duymamıza kaç yıl var sizce? Bilim özellikle son yüz yılda en gerçek yol göstericilik rolünden ciddi ölçüde uzaklaşmıştır. Ana akım dışı bir bildirim de yapılabilir.

Her şey simülasyonsa haydi bir sonraki evreyi görelim. O da olmazsa öbürüne. Hangisi en ehvense orada takılalım. Bir de bu aşamaları gerçekleştirmiş olanların görüntülü kayıtları olsa. Hatta atıyorum After Life Web misali âlemler arası bir haberleşme ağı kurulsa. Evrene mesaj yollayan, enerji alanlar başta olmak üzere millet balıklama atlardı üzerine. Sahte UFO saldırısı organize etmekten daha kolay. Sloganlar da sade ve akılda kalır olmalıdır. ‘Cesur öl ve mertebe değiştir. Sık sık öl ve uzun yaşa. Mertebe kayıtların kadar konuş. Tek yaşam bir hiçtir. Zaman insanın yarattığı bir vizyondur.' Lucifer'in Simülansların Efendisi olarak âlemler arası geçişin ağası rolünde yer aldığı yeni diziler şu anda planlama ve yapım aşamasında olmalı.

Şaka bir yana korkum şu: Sosyal medyada Deep Fake – Derin Sahte şeklinde öbür dünya görüntüleri yayınlansa ve bazı şaibeli bilim insanları tarafından da desteklense yer yerinden oynardı. Kitlesel işsizlik, göç, susuzluk, kıtlık gibi sıkıntılı zamanların da baskısıyla Türkiye de dahil yılda kaç kişi intihar ederdi bu hayattan çıkmak için? Bunların yüzde kaçı gençler olurdu? Nüfus planlayıcıların 1001 Tezgâh Listesi'nde böyle bir hazırlık var mıdır acaba?