Kim Ki-Duk ve başka sinemalara dair

“Kötü”ye işaret etmek için onu olduğu gibi göstermek, sergilemek bir marifet olmamalıdır.
“Kötü”ye işaret etmek için onu olduğu gibi göstermek, sergilemek bir marifet olmamalıdır.

Çalışmalarının büyük çoğunluğunda görsel olarak açıklığı ve şiddeti gerçekçilik çizgisinde vererek; aslında “kitsch” bir şekilde manipule ederek ve böylece duygusal ve cinsel bir sömürü duygusuyla seyirciye saygı duymayacak bir biçimde atmosfer kurarak filmografisini oluşturan Kore sinemasından Kim Kiduk, kötüyü tasviriyle enteresan şekilde dini duyarlıklı genç seyirci kitlesi arasında da nerdeyse kült kabul edilecek bir tavra mazhar olmaktadır.

İletişim kanallarının, sosyal medyanın, her türlü görsel ve işitsel vasatın insanla buluşmasının kakafonik bir şekilde yaşandığı, değerlerin örselenip altüst edildiği, algı yönetimlerinin ustaca yapıldığı müphem bir ortamda, post-modernin bulanıklığında bulunmaktayız.

Modern zamanların post-modern atmosferinde, kitle iletişiminin en gözde sanatlarından sinemada kült isimlerin türediğini, insan-karşıtı görsel ve sözel bir dramaturji kursa da kimilerinin kadim devirlerdeki efsaneler gibi algılanabildiğini müşahede etmekteyiz. İnançların sarsıldığı, birçok şeyin mübah kabul edildiği, hümanizmin güya merkeze alındığı, her şeyin beş duyuyla algılanır bir dünyadan ibaret olduğu, iki uç nokta olan haz ve şiddet arasında gidip gelindiği bir varoluş biçimi, gündelik hayatı da sanat icrasını da belirler olmuştur. İletişim kanallarının, sosyal medyanın, her türlü görsel ve işitsel vasatın insanla buluşmasının kakafonik bir şekilde yaşandığı, değerlerin örselenip altüst edildiği, algı yönetimlerinin ustaca yapıldığı müphem bir ortamda, post-modernin bulanıklığında bulunmaktayız. Bütün bunların arasında, durduğumuz zemin pek de sağlam olmadığı takdirde sürüklenmemiz kaçınılmaz olan, fıtratımızın kabul edemeyeceği bazı karşılaşmalara karşı nasıl bir tavır sergileyeceğimiz hususunda tereddütler meydana gelebilmektedir. İlkelerin aşındığı, dayanak ve tutamakların sallantıda olduğu, duruma göre tavır alındığı, muğlaklığın içinden bir hareket geliştirildiği bir ortamda, fantastik ve absürt olan öne çıkmakta ya da gerçekçilik adına her şeyin nerdeyse olduğu gibi sergilendiği bir sanat anlayışı zihinlerimize projeksiyonunu doğrultmaktadır.

Çalışmalarının büyük çoğunluğunda görsel olarak açıklığı ve şiddeti gerçekçilik çizgisinde vererek; aslında “kitsch” bir şekilde manipule ederek ve böylece duygusal ve cinsel bir sömürü duygusuyla seyirciye saygı duymayacak bir biçimde atmosfer kurarak filmografisini oluşturan Kore sinemasından Kim Kiduk, kötüyü tasviriyle enteresan şekilde dini duyarlıklı genç seyirci kitlesi arasında da nerdeyse kült kabul edilecek bir tavra mazhar olmaktadır. Buradan hareketle, dünya sinemasının değişik yörelerinden Cohen Kardeşler, Lars von Trier gibi benzer minvalde manipülatif imgelerle filmografi ortaya koyan isimler veya Türk sinemasında görsel ve işitsel olarak yine aşırı gerçekçilik duygusuyla hareket eden kimi yönetmenler de benzer bir muameleye tabi tutulmaktadır. Oysa herkesin kabul edebileceği gibi, bir sanat eylemi kurmaca bir ortamdır ve dilenirse şiddete ve mahreme ilişkin bir sahneyi tasvir etmenin birçok dolaylı yolu bulunabilir.

  • Semboller, mecazlar, göndermeler, anıştırmalar, çağrışımlar, yollamalar, dolayımlamalar ve soyutlamalarla birebir gerçekçiliğin aslında zayıf dünyasından öte çok daha zengin, albenili ve yapıcı bir imleme sunulabilir. “Kötü”ye işaret etmek için onu olduğu gibi göstermek, sergilemek bir marifet olmamalıdır; direkt olarak “gösterme”den gösterebilmek, “söyleme”den söyleyebilmek bir sanatçıdan beklenebilecek hüner, maharet ve beceridir. Tefessühün hâkim olduğu günümüz dünyasında, her olgunun “ekonomik” yani dozunda ve gereği kadar ele alındığı başka seçeneklerin de bulunduğunu görmek gerekir. Benzer minvalde “kötü”yü eserlerinde işleyen yönetmenlerden Dreyer, Bresson, Kurosawa, Tarkovski gibi büyük yönetmenlerin filmlerinde bu olguya hiç de abartılı, kör gözüm parmağına şeklinde objektif doğrultulmadığı, bir sanat eserini ortaya koymanın en asil, olgun ve yetkin yolunun birebir gerçekçilikten kaçınmak olduğu görülecektir.