Körlük'ün göstermeye çabalayan yazarı: Saramago

Aykırı ve ilginç kişiliği hayatının her anında ona eşlik ediyordu.
Aykırı ve ilginç kişiliği hayatının her anında ona eşlik ediyordu.

Romanın yanı sıra, oyun, deneme, öykü ve şiir de yazdı. Nokta ve virgül haricinde noktalama işareti kullanmadığı cümleleri, birçok kişi tarafından anlaşılması zor bulundu. Amacı, gerçek ile fantezinin iç içe geçmiş hikâyesini, mizahi bir dille anlatmaktı. Ve başardı da.

1922 yılında, Portekiz’in küçük bir köyünde doğdu. Ailesi, iş bulmak ümidiyle Lizbon’a gittiğinde henüz iki yaşındaydı ki bütün büyük yazarların çoğunun başına gelmiş olan onun da hikâyesini belirledi:

“Eskiden bana ‘İyi adam ama komünist.’ derlerdi; şimdi ‘Komünist ama iyi adam.’ diyorlar.”

Çocukluğu fakirlik içinde geçti. Polis babası ve çiftçi dedesi sanatla meşgul olmasını sağlayacak rahat bir ortamı ona sunmayacaktı elbette.

Devlet parasız yatılı olmadığı için parasızlıktan okulu bırakmak zorunda kaldı. Daha kısa sürede para kazandırabilecek olan araba tamirciliği üzerine eğitim aldı. Bir süre işçi olarak çalıştıktan sonra asıl tutkusu olan ve yıllar sonra adını yakından duymamıza sebep olacak yayın sektörüne geçti. Ekmek aslanın ağzındaydı ve onu oradan almak herkes için zordu. O da ekmeğinin peşinde çevirmenlik, editörlük, gazetecilik ve daha bir sürü başka başka işler yaptı.

Ekmek aslanın ağzındaydı ve onu oradan almak herkes için zordu.
Ekmek aslanın ağzındaydı ve onu oradan almak herkes için zordu.

1947 yılı, hayalinin ilk verimlerini doğuran yıl oldu. İki büyük doğumun müjdesi bu yılda ortaya çıktı. İlk kızı doğdu ve ilk kitabı Günah Ülkesi yayımlandı. 24 yaşındaydı ve öyle çok da bir yankı bulmadı eseri. Ve sonraki on dokuz yıl boyunca hiç kitap yayımlamayacaktı. Geçim endişesini bir şekilde düzene sokacağı 1976 yılından sonra kendisini bütünüyle kitaplarına verdi. Ve o büyük yazar da zaten bu tarihten sonra gelecekti.

  • Romanın yanı sıra, oyun, deneme, öykü ve şiir de yazdı. Nokta ve virgül haricinde noktalama işareti kullanmadığı cümleleri, birçok kişi tarafından anlaşılması zor bulundu.

Amacı, gerçek ile fantezinin iç içe geçmiş hikâyesini, mizahi bir dille anlatmaktı. Ve başardı da. Çevirilerinden bile anlaşıldığı şekliyle cümle inşasındaki yeni ve kışkırtıcı tavrı büyük yazar olarak kütüphanelerimize girmesini sağlayan şeydi.

1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında, yetmiş altı yaşındaydı.
1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında, yetmiş altı yaşındaydı.

Körlük, İsa’ya Göre İncil,Baltasar ile Blimunda ve Ricardo Reis’in Öldüğü Yıl, en çok okunan ve en çok dikkat çeken kitapları oldu. Ancak altmışlı yaşlarının ortalarına kadar, dünyanın, özellikle de kendisinden başka hiçbir şeye doğrudan kulak vermeyen Batı dünyasının dikkatini çekmeyi başaramadı. Başardığında da tavrını hiç değiştirmedi.

Pek çok Batılı büyük yazar gibi Hristiyanlığın başına açtığı yaralar yüzünden, bir tanrının varlığını reddetmeyi daha makul buldu. Komünizmde sahici bir taraf bulmasının sebebi de buydu belki. Kabil ve özellikle de İsa’ya göre İncil kitapları yüzünden Katolik Kilisesi’yle başı derde girdi. Düşünceleri, kaba ve saldırgan bulundu. Önce kilise tarafından aforoz edildi sonra da Portekiz devletince eserleri yasaklandı. O da Portekiz’i terk etmek zorunda kaldı.

Aykırı ve ilginç kişiliği hayatının her anında ona eşlik ediyordu. 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında, yetmiş altı yaşındaydı. Haberi aldığında, Frankfurt Kitap Fuarı’ndan ayrılmış, havaalanına doğru gidiyordu. Bu gelişme karşısında, şaşkınlığını gizlemedi. Rivayet doğruysa ödül aldığını söyleyenlere, ödülün coşkusuna katılmak yerine “Bırakın da karıma gideyim.” demekle yetindi.

2002 yılında uluslararası bir yazar heyetiyle gittiği Filistin’de, Ramallah şehrinin Auschwitz’deki toplama kamplarına benzediğini söyledi.
2002 yılında uluslararası bir yazar heyetiyle gittiği Filistin’de, Ramallah şehrinin Auschwitz’deki toplama kamplarına benzediğini söyledi.

2002 yılında uluslararası bir yazar heyetiyle gittiği Filistin’de, Ramallah şehrinin Auschwitz’deki toplama kamplarına benzediğini söyledi. Bu cesur yorumu Siyonistleri kızdırmış olsa da, Saramago’nun ne denli namuslu bir adam olduğunu bir kez daha bütün dünyaya gösterdi.

İsrail’in Filistinlilere yaptığını cesurca ve gerçek şekliyle şöyle ifade etti: Bu bir soykırımdır.

Ömrünün son demlerinde yayımladığı Küçük Anılar kitabı ile çocukluk günlerine geri döndü. Yoksullukla örülmüş çocukluk günlerinin yeniden okumasını yaparak şöyle dedi: “Eğer büyükbabam bir köylü olmak yerine zengin bir toprak sahibi olsaydı, bugün olduğum adam olmazdım.” Ve ekledi: “Eğer geçmişimi seçebilseydim, kışın soğuğu, yazın sıcağı ve bazen de aç kalmaya rağmen, tek bir şeyi bile değiştirmezdim.” dedi.

Komünistti. Ve öldüğü güne kadar partiyi bırakmadı. Nobel konuşmasında yıllar boyunca yakasını bırakmayan komünistliğine ilişkin de birkaç söyledi: “Eskiden bana ‘İyi adam ama komünist.’ derlerdi; şimdi ‘Komünist ama iyi adam.’ diyorlar.” Büyülü gerçekçiliğin büyük yazarı José Saramago, 18 Haziran 2010’da hayata veda etti. Gerideyse pek çok eserinin yanı sıra Körlük’ü bıraktı…