Kulaklarını kapatmak susturmayacak şarkıyı: Titreşim*

Isabel Mellado
Isabel Mellado

Isabel Mellado’nun Titreşim adlı romanı, Clara’nın bir başkası olmamak için direnmesini, babasının ve dönemin Şili’sinin onu sürüklediği çığın altından kurtulma gayretini, onun tek bir sesi bulma hevesini müzikal bir yolculuğun içinde anlatıyor.

Ayakta kalacak bir yer

Doğduk ve ayakta kalacağımız bir yer aramaya başladık. Bu yeri ararken de hiçbir zaman çocukluğumuzu yanımızdan ayıramadık. Daha doğrusu, bizi o yerin olma ihtimaliyle tanıştıran, çocuklukta yaşadıklarımızın kendisiydi.

Bu arayışa çıktığımızda, yanımızda bizimle gelecek ‘şeyler’ toplamalıydık, ayakta kalmanın birinci kuralı belki de buydu. Sırt izimize yüz çevirmeyecek ‘şeyler’imiz olmalıydı.

Bu şeyleri nasıl toplayabilirdik ki, bir ayaklanmada bile yer bulamamış insanların arasındaydık, herkes bir başkası olmaya heves etmişken, herkes bir başkasının attığı adımın bıraktığı ize basmayı kendine görev bilirken, şu dünyadaki biricikliğimizi nasıl hissedebilirdik?

  • Isabel Mellado’nun Titreşim adlı romanı, Clara’nın bir başkası olmamak için direnmesini, babasının ve dönemin Şili’sinin onu sürüklediği çığın altından kurtulma gayretini, onun tek bir sesi bulma hevesini müzikal bir yolculuğun içinde anlatıyor.

“Aynasızlar babamı ‘kaybolmuş tutuklu’ olarak adlandırdılar. O andan itibaren çocukluğa ihtiyacımız kalmadı.”

Bir veda sistemi olarak müzik

Yaydığımız titreşimler, birer ses dalgasıdır ve bu bizim müziğimizdir. İnsan, biraz da kendi müziğini kaybetmemek ya da tamamlamak için uğraşır dünya serüveninde. Isabel Mellado’nun kendi hayatından da izler taşıyan Titreşim, bir bakıma bu müziği tamamlama girişimi olarak okunabilir.

Kitap, parça parça anlardan, anların birbirine eklenmesinden oluşuyor. Bu bakımdan, her bir bölümü ayrı bir ses olarak okumamız mümkün.
Kitap, parça parça anlardan, anların birbirine eklenmesinden oluşuyor. Bu bakımdan, her bir bölümü ayrı bir ses olarak okumamız mümkün.

Bu girişimde ise bizi, hayatını müzik üzerine, daha doğrusu müziği hayat bilen bir kadının çocukluğu, babasını kaybedişi, kazandığı burs ile Berlin’e gidişi, orada edindiği çevre, kendini ve müziği keşfedişi karşılıyor. Zaman zaman insanın insana karşı büyük anlamlar yükleyişinin ve değişmez bir kural olarak bu anlam yükleyişin sonrasında çıkan hayal kırıklığının sesini duyuyoruz.

“Kaldırımda yürüyen, gezinen ve kemanla hiçbir bağlantısı olmayan herkesi kıskanıyorum. Yerimi gazete satıcısı ya da fiyakalı gülümsemesiyle günü geçiren herhangi bir memurla ya da onun kravatıyla, kalemliğiyle değiştirebilirim, benim için hepsi bir. İmdat. Müziğin cesaret ile hiçbir alakası yok.”

Kitap, parça parça anlardan, anların birbirine eklenmesinden oluşuyor. Bu bakımdan, her bir bölümü ayrı bir ses olarak okumamız mümkün.

Hayatın ritmi ise bu kitabın tamamı olarak düşünülmüş belli ki. Yine de, bu denli müzik üzerinden kurgulanan bu kitapta, müziğe bir ‘kutsallık’ atfedilmiyor.

Çünkü hayatın akışının aslında müziğin içinde olduğu düşünülüyor. Bu yüzden müzik, bir matematik işlemi olmaklığının dışında tanımlanıyor diyebiliriz. Daha doğrusu dalgın bir matematik olarak…. Ve bir keman virtüözü olan Isabel Mellado da Cioran’ın müzik hakkında söylediği şu söze romanı boyunca katılmış bana kalırsa: “Bir veda sistemi olan müzik, çıkış noktası atomlar değil de gözyaşları olan bir fiziği çağrıştırır.”

“Kendimi amaçsız hissettim, keman benim tek nedenimdi, benim dayanak noktam, okumdu. İyi günlerde, onun nedeni de bendim. Beni özel hissettirecek porselen filler, mektuplar, pullar ya da süs eşyaları biriktirmezdim, çocukluk hatıralarımda sahilde ayakta duran at ve uzanmış ineğin aralarında süregelen ilişkilerinin bende yeniden hayat bulduğu keman ve yay dışında hiçbir şeyim yoktu.”

Kaybolduğumu iyi duyuyor musun?

İnsan, insanla tanışır, ona bir anlam yükler, o anlamın onda olmadığını fark ettiği bir anda ise hayal kırıklığına uğrar. Kitapta Clara ile kocası Hans’ın ilişkilerine epeyce yer verilmiş. Bir ‘aynılık’ üzerine kurdukları bağın giderek kopma noktasına gelmesi oldukça sade ve rahatsız etmeyen gerçek bir üslupla dile getirilmiş. İki kişinin aynı olmadıklarını anladıkları anlar topluluğunun müziği fonda çalarken…

Kendimi amaçsız hissettim, keman benim tek nedenimdi, benim dayanak noktam, okumdu.
Kendimi amaçsız hissettim, keman benim tek nedenimdi, benim dayanak noktam, okumdu.

“Sevgi, inançla birlikte yürütülen tahminlerdir.”

Titreşim,“bir müzisyen nasıl bir roman yazar?” sorusunun karşısında bir cevap olarak duruyor. Müzikte sahne yaratma ve kompozisyon oluşturma gibi yöntemlerin kullanılmasıyla, adeta yükselip alçalan bölümler arasında bir hissin ya da anın içindeki müzik eşliğinde Clara’nın hikâyesini okuyoruz.

“Ben deli gibi ağlamak için meslektaşlarımın olmadığı köşeleri arıyorum. Köşeler üzüntüyü biliyorlar.”

  • Titreşim’de kurgunun akıcı olduğunu, anlar ve olaylar arasındaki geçişin gıcırdamayan, sakin bir kapıdan geçmek gibi olduğunu söyleyebilirim.

Sadece, kitapta çok fazla müzik terimi kullanılması okurken beni bir hayli yormuş olsa da, müzik hakkında araştırma yapmama sebep oldu, bence bu iyi. Zaten dipnotlar hâlinde terimler verilmiş.

Mellado, notalarla bağlanan kelimelerle ayrılan, müzikle ortaya çıkan sessizlikle kaybolan ilişkilerin kaotik dünyasında bize kalbin partisyonunu sunuyor Titreşim’de. Ve bitirirken kitabın sonunda yazarın okuyucularına söylediği bir cümle ve dinlemelerini istediği bir şarkı listesi var, kurguyu gerçeğe yaklaştıran bir önerme bu, bana kalırsa.

“Karakterler neredeyse her zaman hayalidir, ancak dinlediğiniz müzik böyle değil.”

Şu adreste bulabilirsiniz: https://open.spotify.com/user/...

* Kaan Orhan, Karşı Zaman