Leyl'e yürüyüş

Gece, görünmez sandıklarımızın renginin, asıl rengine dönüştüğü yerdir.
Gece, görünmez sandıklarımızın renginin, asıl rengine dönüştüğü yerdir.

Evet, şimdi vaktidir, şehrin yorulmuşluğundan ayrılıp bir Hira’ya sığınmanın! Bir Cebrail müjdesiyle koşup şehrin orta yerine, bir Hatice yoldaşlığında okuduğun gecenin aydınlığını, bu karanlık insanlara anlatmanın tam vaktidir.

Güneşin yeniden doğuşa hazırlanmak üzere gidişiyle yıldızların göğü tüm ihtişamıyla süslediği, ayın ağır ağır semaya yükselip asaletiyle yeryüzünü aydınlattığı ve gökyüzünün âyetleri canlandırdığı yerdir Leyl. Yani gece, yani adına karanlık dediğimiz yer. Gece, yalnızlıkların, kendine kalmışlıkların, sükûtun bir resmidir aslında! Gece, gerçekliğin, vicdanın, hüküm sürdüğü yerdir!

Nimettir gece, zifiri karanlıklara sıkıştırılmış gözyaşlarının ana kucağıdır, salih kimselerin Rablerine kavuştuğu yerdir.

Ve gece, görünmez sandıklarımızın renginin, asıl rengine dönüştüğü yerdir! Nimettir gece, zifiri karanlıklara sıkıştırılmış gözyaşlarının ana kucağıdır, salih kimselerin Rablerine kavuştuğu yerdir. Dönüp bir bakın yıldızlara, Hz. İbrahim’in gözlerine şahitlik etmiş yıldızlar neler anlatır insana, işte karanlık bütün ihtişamıyla karşınızda!

“Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar Allah’a secde etmektedir.” Dönüp bir bakın geceye, mağfiret dilencilerinin sessizce yalvarıp avuçlarında gözyaşı biriktirdiği makamdır orası… “Oku” emrinin resmedilmiş gerçeğidir. Sözün bitip gözlerin konuştuğu, dilin lâl olduğu, ayakların mecâlden kesildiği yerdir gece, her şeyi ile bir mucizedir insanın gözleri önünde! Sayfa sayfa döker kendini okumak isteyene, satır satır anlatır tüm sırlarını “İbrahimce” sormasını bilene... Görünmez zanneder herkes karanlıkları, sessiz ve uykulu zanneder… Oysa karanlık, nice aydınlıkların yoludur, kuytusunda gizlenen nice hikmetlerin merceğidir. Yorganı altında elleri titreyerek ağlayanların feryadına şahittir karanlıklar. Ve nice göz kapaklarının ardındaki uykusuzluklara şahittir.

“Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar Allah’a secde etmektedir”
“Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar Allah’a secde etmektedir”

Bu yüzden okumak gerek geceyi İbrahimce; okumak gerek geceyi, Hz. Yunus’un balığın karnında, zifiri karanlıklara aldırmaksızın dilindeki zikri ve hikmeti bilmek adına… Okumak gerek, “Kulunu bir gece Mescidi Haram’dan, kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın” şanını yüceltebilmek adına!

  • “Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar Allah’a secde etmektedir.” Dönüp bir bakın geceye, mağfiret dilencilerinin sessizce yalvarıp avuçlarında gözyaşı biriktirdiği makamdır orası… “Oku” emrinin resmedilmiş gerçeğidir.

Rengârenktir aslında gece! İçinde tuttuğu rahmet, hikmet ve bereketiyle insanın gönlüne en canlı renkleriyle salar huzuru, bir dua serinliği ile… Bir yönelişle zifiri bir aydınlığa bırakır tüm karanlıklarını… Şimdi vakti değil midir Muhammedî bir nidayla çıkıp şehrin ardına, Leyl’in yalnızlığına arkadaşlık etmenin? Evet, şimdi vaktidir, şehrin yorulmuşluğundan ayrılıp bir Hira’ya sığınmanın! Bir Cebrail müjdesiyle koşup şehrin orta yerine, bir Hatice yoldaşlığında okuduğun gecenin aydınlığını, bu karanlık insanlara anlatmanın tam vaktidir.

Bırak şehrinden çıkarsınlar, hor bakışlar dikilsin göz bebeklerine, itilip kakılmışlığın ardı arkası kesilmesin, ama anlat, Muhammedî bir duruşla, Muhammedî bir direnişle anlat ‘oku’ emrinin neleri okuttuğunu, nelere dokunduğunu, anlat yanı başında geceye ümmî olan insanlara! Senin dilinle konuşsun tüm yıldızlar, ay’ın mucizelerine senin dilinle şahitlik etsin insanlık. Kalk ve yürü şimdi kuytu zannedilen gecelerin aydınlığına, uykulu gözlere bir isyan olsun bu yürüyüş, sözsüz ağızların dili olsun, adım adım yüceltsin seni bu yürüyüş. İsra koy adını ki teselli bulasın Rabbi’nden, yalancı karanlıklar kaplamasın gönlünü. Leyl’e hikmetler sığdırana hamdınla yürü ki miracın olsun bu yürüyüş...

Kalk ve diril bu geceyle, diril ve anlat! Bunca ayrılıkların ardından sabaha bir dirilişle aç gözlerini, bu geceyi öyle bir uyanışla şereflendir ki, gece hamd etsin yaradılışına.

Öyle bir uyanmalısın ki sabaha güneş heyecanla doğmalı güne, ay birden kaybolmalı gözden… Sen yürü ki, İsra’ya koyulsun insanlık senin ardından. Ardına bile bakmadan, gelemeyenleri beklemeden, tökezleyenlere aldırmadan sen yürü ve yürü, bir Musa edasıyla tüm Firavunları dökerek Kızıldeniz’e… Dua, tevekkül ve sabırla okuyacağın bu geceyi, yalnızca günışığında görebilen insanlığa anlatmak için yola koyulmalısın şimdi. Bir hicret sevinciyle, bir rahmet duası ile… Adım adım, hece hece… Şimdi İsra’ya koyulma vaktidir, Allah’ın alnına yakıştırdığı secde izi ile!