Majd Mashharawi: Biz hayatı öğretiyoruz

Majd Mashharawi ile “Green Cake”in hikâyesi, İsrail’in tutumu ve Filistin’de günlük yaşamı konuştuk.
Majd Mashharawi ile “Green Cake”in hikâyesi, İsrail’in tutumu ve Filistin’de günlük yaşamı konuştuk.

On bir sene Gazze dışına çıkmaya çalıştım ama başaramadım. Sabretmek benim için çok zordu. Bavulumla sınıra gidiyordum, çünkü bir hayalim vardı ve bu hayali gerçekleştirmek istiyordum; ama oradaki insanlar bana hayal kurmaya iznim olmadığını söylüyordu. Düşünmeye de hakkın yok sadece ye ve uyu; yapmaya iznin olan şeyler bunlar.

  • Çöpleri ve atıkları dönüştürerek elde ettiği ve “Green Cake” ismini verdiği yapı malzemesiyle, Gazze sınırında İsrail işgali sırasında yıkılan ve İsrail’in yapı malzemesi geçişine izin vermemesi sebebiyle tamiri gerçekleştirilemeyen 13 bin konutun yeniden yapımı için imkân sağlayan Filistinli genç mühendis Majd Mashharawi geçtiğimiz ay Türkiye’deydi. Mashhawari ile “Green Cake”in hikâyesi, İsrail’in tutumu ve Filistin’de günlük yaşamı konuştuk.

Öncelikle Türkiye’ye hoş geldiniz, biz aslında “Green Cake” sürecinin nasıl başladığını az çok tahmin edebiliyoruz ama yine de sizi bu keşfe iten şeyi yine bizzat sizden dinlemek isteriz.

Okuldayken, mezuniyetten sonra ne yapacağım konusundaki endişelerim vardı. Babamın büyük bir şirketi olduğunu biliyordum; ancak babamın şirketinde bir çalışan olmak ya da iş aramak istemiyordum; kendim ve halkım için bir şeyler yapmak istiyordum. Green Cake’e başlamamdaki asıl sebep bu. Öğrenciyken meslektaşlarıma ve arkadaşlarıma bir şeyler yapmamız gerek, dediğimi anımsıyorum. Yenilikçi bir şeyler yapmak istiyordum ve etrafımdaki herkes bana; “Majd sakin ol, bir şeyler yapabilmek için öncelikle mezun olmalıyız” gibi şeyler söylüyordu ama ben mezun olmaktan öte bir şeyler başarmak istiyordum. Ardından halkımızın sorunlarından en azından bir tanesine nasıl çözüm bulabileceğimiz konusunda kafa yormaya başladık.

Gazze’nin de ihtiyacı olan şey buydu değil mi?

Evet, Gazze’de yaşayan genç insanlar olarak kendimizi nefes alamıyor gibi hissediyoruz. Diğerlerini takip etmek zorunda bırakılıyoruz. Peki, hayatımın beş yılını mühendis olmak için harcadıktan sonra neden aylık 1500 dolar kazanacağım bir iş bulmaya çalışmak zorunda olayım ki diye düşündüm. Bana sorarsanız bu delilik ve buna bir son vermeliyiz.

Green Cake, diğer bir projemiz olan güneş paneli projesi ve girişimcilerle birlikte yürütülen Gazze’deki diğer projelerimizle abluka altında olsa bile ülkemizi yeniden inşa edebilir, sürdürülebilirliği sağlayabilir ve kendimize yeten bir toplum haline gelebiliriz.

Aynı zamanda, bizi bulunduğumuz duruma getiren sebepler hakkında düşünmeye başladım. Neden bize dayatılan bu gerçekliği kabullenmek zorundayız ki. Ablukada olduğumuzu, nefes almamıza, ülke dışına çıkmamıza izin verilmediğini biliyordum ama neden bunlara boyun eğmek zorundayız. Sonra içeriden ve dışarıdan herkesin bizi destekleyebileceği ve tüm dünyaya ulaşabilmemizi sağlayacak bir şey yapmam gerektiğine karar verdim. Bu konudaki temel motivasyonum, bu düşüncelerdi. Hayatımı değiştirecek bir şeyler yapmam gerektiğine karar kılmıştım.

Yaptığınız şeyin sizin hayatınızı değiştirdiği aşikâr ancak şunu da sormak isteriz; sizce Green Cake’in Filistin’de bir şeyleri değiştireceğine inanıyor musunuz? Filistin derken sadece bir toprak parçasından bahsetmiyorum, hem bir fikirden, hem maddi bir engel olarak Filistin bürokrasisinden… Ve hatta Filistin gerçeğini görmezden gelen çevre Müslüman ülkeleri harekete geçirmekten de bahsediyorum; sizce Green Cake ile bunlar mümkün olabilir mi?

Hiç kimse hedefime inanmadı, sadece etrafımdaki insanlar değil eğitim gördüğüm üniversitedeki hocalarım, hükümet, hiç kimse beni dikkate almadı. Kimse bunların olabileceğine inanmadı. Green Cake başarılı olduğunda bir sembol haline geldi; insanların çok çalışarak bir şeyler başarabileceğini ortaya koyan bir sembol oldu. İnsanlar benden Green Cake’i istemediler, bana nasıl Green Cake gibi bir şey ortaya çıkarabileceklerini sormaya başladılar. Bürokrasi zaman alır, insanlar yanınızda olmasa bile sizin enerjinizi yüksek tutmanızı gerektirir ve başarıya ulaştığınızda içeriden ve dışarıdan birçok insanın dikkatini çekmeye başlar. 10 – 11 sene Gazze dışına çıkmaya çalıştım ama başaramadım. Sabretmek benim için çok zordu. Bavulumla sınıra gidiyordum, çünkü bir hayalim vardı ve bu hayali gerçekleştirmek istiyordum; ama oradaki insanlar bana hayal kurmaya iznim olmadığını söylüyordu. Düşünmeye de hakkın yok sadece ye ve uyu yapmaya iznin olan şeyler bunlarla sınırlı. İçeride durum tam olarak böyle gözüküyordu ama benim bu dayatmalara boyun etmeye niyetim yoktu; hayalimi gerçekleştirmeye kararlıydım. 2017 yılında sonunda Gazze dışına çıkmayı başardığımda herkes çok şaşırdı hayali olan birinin bunu gerçekleştirebildiğini gördüler.

İsrail’in istediği de bu değil mi? Filistinlileri sadece fiziksel olarak değil zihnen de bir hapishanede tutmak.

Kesinlikle öyle. 11 yıl boyunca bir odada tutulduğunuzu düşünün; güneşi, diğer insanları görmeden. Tek gördüğünüzün size gösterilenler olduğunu düşünün. Gazze’de iki sınır kapısı var; birisi insanların çıkması için, diğeri de içeri girmesine izin verilen malların ülkeye girdiği yer. Bu kapıları istedikleri gibi açıp kapıyorlar, bizim bu sınırlar üzerinde hiçbir kontrolümüz yok. Tabii ki bu olanlar çok doğal, çünkü birini bir odaya kaparsanız dünyanın o odadan ibaret olduğunu zanneder.

Gazze dışına ilk çıktığımda, dışarıda insanların olduğunu, onların da bizim gibi yiyip içtiğini, dışarıda tıpkı bizim gibi insanların yaşadığını görünce öyle şaşırdım ki gözyaşlarıma hâkim olamadım. Kafesinden kurtulmuş bir kuş gibi hissettim, sanki uçmak gibiydi. Bana sorarsanız İsrail belli bir politik sebepten ötürü bize gitgide daha fazla baskı uyguluyor, belki devrim gibi bir şeyden kaçınmak için ama bence içerideki insanlar olarak bizim bu baskıya boyun eğmememiz gerek. Filistinlerin yüzde doksanı durumu bu haliyle kabulleniyor, ben bunu kabul edemeyen yüzde onluk azınlık kısımdan biriyim; çünkü bu geleceği, bu hayatı hak edecek hiçbir şey yapmadım. Ben gözlerimi böyle bir dünyaya açtım. Abluka başladığında sadece on yaşımdaydım. On yaşımdayken babama Mısır’ı görmek istediğimi söyledim ve o da bana hayatımın geri kalanı boyunca asla ülkeyi terk edemeyeceğimi ve bu durumu kabul etmek zorunda olduğumu söyledi. Benden bu durum karşısında sessiz kalmamı nasıl beklerler? Nasıl sesimi duyurmaya çalışmamamı beklerler? Beni bir odaya kapatıp sonra da sessiz olmamı benden nasıl bekleyebilirler? Onların hedeflerinden birisi de bu, gitgide daha fazla baskı uygulayarak yaşamlarımızı, sınır kapılarımızı, ne yiyip ne içeceğimizi hatta ne düşüneceğimizi, bizimle ilgili her şeyi kontrol etmek istiyorlar. Ama bana sorarsanız Gazze uyanmalı.

Sizce Green Cake Gazze için bir uyanış çağrısı olabilir mi? Böyle bir baskı altında bile başarmanın mümkün olduğunu gösterebilir mi?

Bana sorarsanız oldu bile. Green Cake’e başlarken kadın mühendis arkadaşlarım bana “Majd bu yaptıklarınla hayatını bitiriyorsun” diyorlardı. Çünkü etrafımdaki bütün kadınlar evlenip çocuk sahibi oldular ve ben bunların hiçbirini yapmadım. Bana yaşımın ilerlediğini söylediler 23-24 yaş evlenmek için çok geç bir yaş! Bana hayatımı boşa harcadığımı söylüyorlardı, ama şimdi benimle alay eden o insanlar benimle çalışmak istediklerini söyleyerek yanıma geliyorlar. Şu anda kadın mühendisler, yaptıkları işlerin Green Cake gibi sonuçlar elde edebileceklerini düşünerek mükemmel işler ortaya koyduklarını biliyorum. Benim attığım adımları izleyen ve halkına yardım etmek isteyen birçok kadın mühendis olması beni çok mutlu ediyor.

Ben Filistin’i ve sadece Filistin’de yaşayanları değil dünya üzerindeki bütün Filistinlileri temsil ediyorum.
Ben Filistin’i ve sadece Filistin’de yaşayanları değil dünya üzerindeki bütün Filistinlileri temsil ediyorum.

Filistin sorununu görmezden gelen çevre ülkelerin Green Cake’e yaklaşımları nasıl? Bu karşıt duruşa nasıl bakıyorlar?

Filistinliler arasında birçok farklılık var. Açıklamam gerekirse Gazze ve Batı Şeria’daki insanlar birbirlerinden çok farklı. Hepimiz Filistinliyiz evet ama Gazze’den ve Batı Şeria’dan iki insan bir araya geldiğinde aralarında büyük farklılıklar olduğunu görebilirsiniz. Zaten işgalcilerin hedeflerinden birisi de bu: bir yeri kontrol altına almak istiyorsanız öncelikle orayı bölmeniz gerekir. Ben Green Cake’in dünya üzerindeki bütün Filistinlilere ulaştığına inanıyorum; sadece Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan insanlarla sınırlı kalmadı. Bu proje sayesinde birçok yerde konuşma yapma fırsatı buldum ama konuşmalarımın hiçbirinde Gazzeli’yim demedim hepsinde Filistinli olduğumu söyledim. Ben Filistin’i ve sadece Filistin’de yaşayanları değil dünya üzerindeki bütün Filistinlileri temsil ediyorum. Dolayısıyla bu projenin dünya çapında bir saygınlık kazandığını söyleyebilirim ancak Komşu ülkelerden destek bulamadık. Örneğin ülke dışına çıkmak için Ürdün’e gitmek zorundayım ve oraya gitmek için de vize almam gerek ama vize alamadım. Dubai dışında hiçbir Arap ülkesinin desteğini alamadım. Ama belli Avrupa ülkeleri, Japonya ve ABD projeyi oldukça destekledi.

Bu da işin ilginç yanı zaten…

Bence de öyle. Bana sorarsanız insanlar sizi ancak güçlü gördüklerinde destekliyorlar. Zayıf olduğunuzda kimse yanınızda durmak istemiyor. Ama dünyanın pek çok ülkesinden destek aldık. İleride Arap Ülkelerinden de destek göreceğimize inanıyorum. Arap ülkelerinin öncelikle birbirlerini desteklemeleri gerekiyor.

2018 dünyasında, İsrail ablukası altındaki Gazze’de doğup büyümüş biri olarak bu açık hava hapishanesinde gitgide bir probleme dönüşen yaşama alternatif bir çözüm üretmeyi başardınız. Günümüz dünyasında işgalci güçlere karşı koymanın yolu sizce nedir?

Çok güzel bir soru, bu konu hakkında konuşmayı çok istiyordum. Daha önceki röportajlarımda kimse bu konuya değinmemişti. Bunu bana soran ilk kişisiniz. Filistinliler olarak çok zayıf bir konumdayız. Silahlarla ve roketlerle savaşmak daha büyük sonuçlar doğuruyor olabilir ama karşı koymanın doğru yolu bu değil. Fransız Devrimini, Amerika’nın bağımsızlığını kazanmasını ele alalım, bu insanlar bu devrimleri nasıl başardılar? Eğitimle.

  • Japonya’ya gittiğimde oradaki profesörlerden birine Japonya’nın 70 yıl içinde nasıl dünyanın en büyük sanayi devlerinden biri haline geldiğini sordum. Kendisi bana doğru eğitimin uygulanmasıyla bu başarının elde edildiğini söyledi.

İnsanlarımıza karşı koymanın şu an yaptıklarımızla değil ancak doğru eğitimle ve doğru yetenekleri kazanabilmemizle mümkün olabileceğini öğretmemiz gerekiyor. Ülkemdeki insanlara önce eğitim almaları gerektiğini, ardından ülkelerini inşa etmeleri gerektiğini ve ancak bunlardan sonra karşı koyabileceklerini anlatmamız gerekiyor.

Green Cake, diğer bir projemiz olan güneş paneli projesi ve girişimcilerle birlikte yürütülen Gazze’deki diğer projelerimizle abluka altında olsa bile ülkemizi yeniden inşa edebilir, sürdürülebilirliği sağlayabilir ve kendimize yeten bir toplum haline gelebiliriz. Küba örneğine bakacak olursak, ABD yüzünden yüzlerce yıldır belli kısıtlamalarla yönetilmesine rağmen orada yaşayan insanların hayat standartlarının oldukça yüksek olduğunu görebiliriz. Bunun sebebi de oradaki insanların hayatta kalmayı bilmeleri; ama Gazzeliler olarak biz sadece başkalarına bağlı olarak hayatta kalmayı biliyoruz. Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bağışlarla, Birleşmiş Milletler’in yaptığı yemek yardımlarıyla ve mali yardımlarla yaşamasını biliyoruz. Kendimize yetmeyi, sürdürülebilirliği bilmiyoruz. Benim amacım da tam olarak bu insanların birbirlerini destekleyebilecekleri fırsatlar oluşturmak, projelere finansman bulmak ve insanların ülkelerini yeniden inşa etmelerini sağlayacak olanaklar ortaya koymak. Öncelikle kendimize bir ülke inşa edip sonra ülkemiz için savaşmalıyız. İsrail gibi bir devlete bir grup insan olarak karşı koyamayız. İsrail’e ilk gittiğimde çok şaşırmıştım. Onların ülkesinde köprüler, otobüsler, trenler var; peki Filistinlilerin neyi var? Hiçbir şeyi, kalacak evimiz bile yok. Yani temel konu bu, öncelikle başınızı sokacağınız bir eviniz olması gerek, öncelikle ülkemizi tekrar inşa etmemiz gerek karşı koymak sonraki adım. Koca bir ülkeye karşı savaşan bir grup insanız biz ve durum böyle oldukça bu savaşı asla kazanamayacağız. Yani önce ülkemizi inşa etmeli, sonra organize olmalı, ardından da ne istediğimizi ve kime karşı savaştığımızı bilmeliyiz.

Bir yıkıma inşa ile karşılık vermek nasıl bir his?

Bence bundan çok daha iyilerini yapabiliriz. Şu an bir üretim hattımız var ama bu fikrin nasıl çıktığını nasıl ifade etmeliyim bilmiyorum. Sanırım şöyle ifade edebilirim, evleri yıkılan insanlar yardım istemek için bize geldiler ve biz onların enkaz halindeki evlerinden yeni evler inşa ettik. Bu insanlara “Bırakın istedikleri kadar yıksınlar biz tekrar inşa ederiz” dedim. Çünkü Filistin’de biz hayatı öğretiyoruz.

Bir süredir herkesin gündemindeydi; Birleşmiş Milletler Tasarısı geçtikten sonra Filistin’deki yaşamda bir değişiklik oldu mu?

Filistinliler olarak bizim Kudüs’e girmemize asla izin verilmiyor. Kudüs Gazze’deki Filistinlilerin rüyalarını süslüyor ama maalesef insanımız Kudüs’ü rüyalarından başka yerde göremiyor. Kendi adıma ben Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesine çok üzüldüm ve çok sinirlendim. Ancak bizim bu konuda bir adım atmaya gücümüz yok daha önce de belirttiğim gibi önce ülkemizi tekrar inşa etmeli ondan sonra Kudüs’ü geri almak için savaşmalıyız.

Gücümüz çok sınırlı. Filistinliler önce kendilerini ve kendi ülkelerini inşa etmeliler. Şu anda savaşamayız.

Türkiye’de kalbi Filistin ile beraber olan, Filistin için atan birçok insan var. Siz orada kendi halkınız için bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz; peki, biz burada gerek Gazze gerek Kudüs için neler yapabiliriz?

Her zaman tekrarlıyorum ve yine ifade edeceğim: bize yemek yardımı yapmayın, bize kendi yemeğimizi üretmemiz için imkân sağlayın. Filistin’de insanlar 70 yıldır sürekli yardımlarla yaşamaya alıştı. Dünya çapındaki yardım kuruluşlarından gelenlerle her şeyi bedava karşılayabiliyorlar ve bunların sonucunda dışa bağımlı hale geldik. İnsanlar gerek para gerek yemek için sürekli kuyruklarda beklemeye çok alıştı. Filistin’e yardım etmek isteyen insanlardan tek isteğim Filistinli gençlerin enerjilerini desteklemeniz. Onlara yemek yardımı yapmayın, onlara kendi ekmeklerini kazanmaları için teşvik edin. Kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılasınlar diye ödenek verin gerekirse.

Yaptığım bu işlerden para kazanmıyorum ama finansmana ihtiyacı olan projeleri için finansman bulmak için aracılık ediyorum.
Yaptığım bu işlerden para kazanmıyorum ama finansmana ihtiyacı olan projeleri için finansman bulmak için aracılık ediyorum.

Çalışabilmeleri için imkân sağlanmalı, diyorsunuz…

Kesinlikle evet. Green Cake ve Güneş enerjisi panelleri için kuluçka merkezleriyle çalışıyorum yaptığım bu işlerden para kazanmıyorum ama finansmana ihtiyacı olan projeleri için finansman bulmak için aracılık ediyorum. Parayı ben vermiyorum, amaçlarını gerçekleştirmek isteyen insanlar için dışarıdan destek sağlayabiliyorum. Uzun lafın kısası insanımıza bedavaya ürün vermeyin kendilerini geliştirmeleri için yollarını açın. Şu an güneş paneli projesine mali destek bulmak için Türkiye’deyim. Bu projeyle ailelere yardımda bulunuyoruz ama bedavaya değil. Ailenin bu panellerin bir kısmını ödemelerini istiyoruz, bu şekilde elde ettikleri ürünün değerini daha iyi anlayabiliyorlar. Örneğin eğer çalışmak için dizüstü bilgisayarlarını şarj etmeleri gerekiyorsa bunu parasını ödedikleri güneş panelinden sağladıkları enerjiyle yapabilirler böylece çalışmak için çaba harcamaları gerekir. Bu söylediklerim hem Filistinliler hem de dünyadaki bütün milletler için geçerli insanlara bedava yardım yapmayın geleceklerini inşa etmek onlara bir sebep verin. Onlara bir amaç verin.

Dünya çapında birçok yerden teklif ve burs aldınız yani isterseniz Filistin’den ayrılabilirsiniz bunu yapacak imkânınız var ama halen Filistin’de yaşıyorsunuz.

Çünkü ülkemi çok seviyorum, gerçekten. Ülkemdeki insanların hayatını iyileştirmeyi kendi sorumluluğum olarak görüyorum. Dünya çapındaki insanlar beni ülkeme yardım etmem için desteklediler, bencillik yapıp Harvard’da ya da MIT’de hayatımı yaşamam için değil. Günün birinde insanlarıma yardım etmek için yapmam gerekeni değil, Majd olarak istediklerimi gerçekleştireceğime inanıyorum ama şu an bunun zamanı değil. Şu anda insanlar eve dönmem için beni her gün arıyorlar.

  • Dün gece rüyamda halkımın kendi topraklarına döndüğünü gördüm bunlar asla aklımdan çıkmıyor. Kendimi onlara karşı sorumlu hissediyorum, zaten bu yüzden geri dönüyorum.

Projeleriniz kapsamında birçok ülke gezdiniz; Filistin meselesine diğer ülkelerdeki tepkiler nasıl?

Çok güzel bir soru. Filistin dışında yaşayan insanların bazıları Filistin’de yaşananlardan haberdar değil. Bazen insanlar bana 11 yıldır abluka altında mı yaşıyorsun? Gerçekten ülke dışına çıkmana izin verilmiyor mu? Emin misin? Ülkenizde havaalanı yok mu, gibi sorular soruyorlar. Bir keresinde Almanya’dan burs teklifi almıştım ve bursu veren kurum görevlileri bana Gazze dışına çıkarken hangi havaalanını tercih ettiğimi sordular. Ben de onlara Gazze’de hava limanı olmadığını söyledim. Yani bazı insanlar durumdan ve Gazze’de yaşanan gerçek hayattan haberdar değiller. Bu yüzden kendimi, Filistin dışına çıktığımda insanları Filistin’de yaşayan 2 milyon insanın hayatı konusunda bilgilendirmekle yükümlü hissediyorum. Şu an ismini vermek istemediğim bir ülkede bana halkımızın kurban olmadığını ve başımıza gelenlerin bizim sorunumuz olduğunu söylediler.

Davet edildiğim bir etkinlik boyunca bana Filistinlilerin çocuklarına şiddet aşıladıklarını söylediler ve buna tepki vermedim. Konuşma sırası bana geldiğinde ise kürsüye çıkıp Filistinliler olarak biz çocuklarımıza hayatı öğretiyoruz dedim. Bana çocuklarımıza şiddet öğretiyorsunuz diyenler konuşmamın ardından beni ayakta alkışladılar. Demek istediğim şu ki insanlar Filistin’de olanları sadece haberlerden duyduklarından ibaret sanıyorlar. Ancak maalesef haberler her zaman doğruları yansıtmıyor.

Son olarak, Piece of Palestine web sitesinden bahsedebilir misiniz?

Piece of Palestine’in maalesef çok üzücü bir hikâyesi var. Gazze’de Suriyeli bir arkadaşım vardı. Bu arada Filistin’de 200’den fazla Suriyeli aile var ve hayatları çok zor, yer altından tünellerle 2011 yılında ülkemize geldiler. Suriyeli arkadaşımın paraya ihtiyacı vardı ve ben o sırada kendisinin çok ciddi bir hastalığı olduğunu bilmiyordum. Beni aramıştı ve ben de o sıralar projelerim için finansman bulmaya çalışıyordum ve hiç param yoktu. Bana iki gün ver ve sana gelir sağlamak için, yaptığın el işi ürünleri satabileceğin bir iş kursak nasıl olur dedim. Kendisi bana, “Majd bakalım o zaman” dedi ve iki gün sonra öldü. İlacını alacak para bulamadı ve öldü. Bu olayın ardından ben çok üzüldüm ve çok sinirlendim. Nasıl bir dünya ki burası bir kadın ilacını almak için 50 lira bulamıyor diye düşündüm. Hayat dediğin bu olmamalı diye düşündüm. Bunun üstüne Piece of Palestine isimli bir internet sitesi kurup Filistin’de, Gazze’de yaşayan Suriyeli mülteci kadınların yaptığı modern el işi ürünleri satmak için bir girişimde bulunduk. Size de örnekler getirebilirim. Hatta Kudüs’te de satış yapıyoruz ve Avrupa’ya da gönderim yapabiliyoruz.