Memleketin beyni Ankara'dır yeğenim

İllüstrasyon: Cemile Ağaç
İllüstrasyon: Cemile Ağaç

Yıllarca mahalle bakkalının yanındaki duvarda oturup gelene giden laf yetiştirerek günün güzel saatlerinde uykusundan taviz vermeyerek yaşadı. Hiç evlenmedi. Zamanında Ankara'dan bir kız sevmiş ama sevdasına karşılık bulamamış onun için Ankara'dadır gözü, derlerdi ama rivayet muhtelif...

Adı; “Mikdat”.

Yani “Mithat” ama söylenişi zaman içinde “Mikdat” etmiş onun adını.

Kendisi bilinmez bir devlet dairesinden emekli. “Bilinmez devlet dairesi” nasıl oluyormuş, derseniz. Çok konuştuğu ve uyuduğu için sürekli sağa sola tayin olmuş. O dairelerin birinden emekli olmuş yani emekli olduğu kesin ama nereden emekli olduğu meçhul bir adamdı kendisi. Çok uyumasını şöyle anlatalım. Bahsettiğimiz gece uykusu değil. Sizinle konuşurken uyur. Siz zannedersiniz ki artık beni dinlemez. “Hem uyur hem dinlerim ve de laf veririm yeğenim.” derdi.

Anlattıklarının tamamını toplasanız elde kalır bir cümlesi yoktu. Kesin olan bir şey vardı ki herkese Ankara'ya gitmeyi tavsiye ederdi.

Güya uyuması sonradan ortaya çıkmış. “Gençliğimde çok hareketliydim ben.” derdi. Onunla yaşıt olanlar; “Gençliğinde de tavuk gibiydi her fırsat ve imkân dâhilinde uyurdu.” derlerdi. Uyuması pek meşhurdu ama esas şöhreti çok konuşmasında ve her lafın sonunu Ankara'ya getirmesindeydi. Ne konuşursa konuşsun sonunda; “Memleketin beyni Ankara'dır yeğenim Ankara'ya yakın olacaksın her daim.” derdi. “Ankara'ya yakın olunca ne olacak?” Bu soruya verilmiş net bir cevabı yoktu. Sorardık; “Mikdat Emmi neden Ankara?”Mikdat Emmi anlatmaya başlardı.

“Bak yeğenim. Burada aldığın soluk bile boşa gider. Amma Ankara'da öyle boş yere üfüremezsin.
“Bak yeğenim. Burada aldığın soluk bile boşa gider. Amma Ankara'da öyle boş yere üfüremezsin.

Ama anlattıklarının tamamını toplasanız elde kalır bir cümlesi yoktu. Kesin olan bir şey vardı ki herkese Ankara'ya gitmeyi tavsiye ederdi. Öğrenciysen; burada durmayacaksın Ankara'dan bir okul kazanıp gitmelisin. Orada çok imkânlar bulursun. Memursan; hemen bir yolunu bulup Ankara'ya tayin olmalısın ki mevki makam sahibi olasın. Tüccarsan; malını mülkünü satıp Ankara'da ticaretin yolunu bulmalısın. Siyasetçiysen zaten burada durman hata hemen ilk seçimde işini hâlledip Ankara'ya konmalısın. Mahalledeki muzip sıpalar, Mikdat Emmi'yi söyletmek için oyunlar oynardı. Güya bir genç Ankara'da okul kazanmış ve fakat burada arkadaşlarım var diyerek Ankara'ya gitmek istemiyormuş. Mikdat Emmi'ye durum anlatılır ve nasihat etmesi istenir. Mikdat Emmi dünden hazırdır. Arada dört kere falan uyku molası vererek gence nasihat eder.

  • “Bak yeğenim. Burada aldığın soluk bile boşa gider. Bak havaya üfür kayboldu gitti. Amma Ankara'da öyle boş yere üfüremezsin. Çünkü yanında yörende hep adam, insan evladı olur ve de üfürürsem ağzım kokar, beni ayıplarlar dersin ve üfüremezsin yani Ankara adama terbiye düzen belletir. Burada durma madem okul kazanmışsın hemen kaydın yaptır güzelce okulunu oku. Adamı hasta etmeyin yavrum beni zıvanadan çıkartmayın. Paran yoksa mahalleye haber sal, senin için para toplansın...”

O kadar uzun konuşurdu ki güya dalga geçmek için gelen çocukların bile uykusu gelirdi. Hatta bazen nasihat ederken hem kendi hem dinleyenleri uyur kalırmış. Yıllarca mahalle bakkalının yanındaki duvarda oturup gelene giden laf yetiştirerek günün güzel saatlerinde uykusundan taviz vermeyerek yaşadı. Hiç evlenmedi.

Zamanında Ankara'dan bir kız sevmiş ama sevdasına karşılık bulamamış onun için Ankara'dadır gözü derlerdi ama rivayet muhtelif... Kendisi kalp krizi geçirip hastaneye kaldırılınca. “Aman yeğenim beni Ankara’ya gönderin ölürsem orada öleyim” demiş ama Ankara’ya yetişemeden can vermiş garip. “Ankara’ya gidemedi rahmetli, ama Ankara yolunda öldü.” demişti herkes onun arkasından rahmet dilerken...