Post-modern mitoloji sözlüğü: Vitaminler ve yapay çiçek

Fantastik bir gerçeklikte belki çiçeklerle konuşuruz. Yüzüklerin Efendisi’ndeki ağaçlar gibi değil de Yunus gibi.
Fantastik bir gerçeklikte belki çiçeklerle konuşuruz. Yüzüklerin Efendisi’ndeki ağaçlar gibi değil de Yunus gibi.

Telefonum titriyor. Özel sağlık poliçemle gidebildiğim hastanenin laboratuvarından rutin kontrol bilgilerim ekranda. Eksikler ve fazlalar. Çok şükür insanım diyorum. Hemen ardından yarın sabah için bir randevu oluşturuyorum. Vitaminler tam anlamıyla bir postmodern mitoloji. Onlarsız olmuyor.

Vitaminler, destek gıdalar ise post-modern çağın vazgeçilmezi. Öncelikle beyaz yakalılar arasında başlayan bu trend artık tüm topluma yayılmış durumda.

Hasta olmadan hastanelere koşan bir kuşak. Hayatın her anını planlamaya çalıştığı gibi sağlığını da matematikle yönetiyor. Günümüz insanı hastalığına şifa aramak için çok geç kaldı. Dertler bizi bulmadan gitmeli, her ay tüplerce kan vermeli, yıllık bakımımızı yaptırmalıyız. Çünkü zamanımız çok az. Grip olmak istemiyoruz. Uçuğumuz çıkmasın. Kanımızdaki her bir molekül istatistiklere uygun olsun. Türkiye’de herkes vitaminin eksikliğinden şikayetçidir. Dünyanın geri kalanında bu işler nasıl bilmiyorum. Fakat herkesin eksikse belki de coğrafyanın normali budur. Diyet ve yaşam alışkanlıklarımızla ilgilidir. Bu ilmin eğitimini almışların bileceği iş. Ben sadece sezonlarca House M.D. izledim. Vitaminler, destek gıdalar ise post-modern çağın vazgeçilmezi. Öncelikle beyaz yakalılar arasında başlayan bu trend artık tüm topluma yayılmış durumda. Dikkat çeken ambalajları, doktor önerileri, kullanıcı yorumlarıyla etrafımızı sarmış durumda. Hasta olmaktan korkuyoruz. İnsan olarak sahip olduğumuz fiziksel özelliklerin üzerine çıkmaya çalışıyoruz. Bu tezatlığı vitaminlerle kapatmaya çalışıyoruz. Her uykusuzluğa, her ağrıya, her strese iyi gelecek bir öneri mevcut.

Destanlarda, kahramanlar sağlıklarını pek de umursamaz. Hasta olununca şifa aranır. Yollara düşülür. Bu maceraya bir çağrıdır. Padişahın uyanamayan bir kızı vardır ya da günden güne eriyordur. Onun tedavisi uzak illerdedir. Yiğitler gider. Büyülü ilacı alır ve gelir. Yolda üç beş ejderhayla kapışırlar. Hastalık bizim için tüm olumsuz çağrışımlarına rağmen geleneksel kültürlerde önemli bir aşamadır. Hiçbir şaman yoktur çocukluğunda pek çok ateşli hastalıkla baş etmek zorunda kalmasın. Düşünsene. Roland, Kara Kule macerası boyunca iki de bir cebinden vitamin çıkarıp yutuyor. Ya da elf ekmeği kırıntıları yerine kutu kutu destek gıdalarla Froda günü kurtarıyor.

Fiziksel olarak bizi güçlendirmeli. Her şeyden önce, kalbe iyi gelecek bir vitamin bulmalı.

Modern tıp getirilerini göz ardı etmeyi kastetmiyorum tabii ki de. Ama vitamin ve hastalık hassasiyetinin takıntıya dönüşme ihtimali olduğu çok açık. Bunu düşünmeye çalışıyorum. Dedelerimize hasta olmadan doktora gitmenin gerekliliğini anlatamazken, biz sürekli tıbbi destek eksikliğinden bahsediyoruz. Her birimize sağlıklı bir yaşam nasip olsun. Dermansız dert vermesin Allah. Amin. Telefonum titriyor. Özel sağlık poliçemle gidebildiğim hastanenin laboratuvarından rutin kontrol bilgilerim ekranda. Eksikler ve fazlalar. Çok şükür insanım diyorum. Hemen ardından yarın sabah için bir randevu oluşturuyorum. Vitaminler tam anlamıyla bir post-modern mitoloji. Onlarsız olmuyor. Fiziksel olarak bizi güçlendirmeli. Her şeyden önce, kalbe iyi gelecek bir vitamin bulmalı.

Toplantı salonlarında, bekleme odalarında, açık alanlarda, evlerimizde, iş yerlerimizde her köşede ansızın karşımıza çıkıyorlar.
Toplantı salonlarında, bekleme odalarında, açık alanlarda, evlerimizde, iş yerlerimizde her köşede ansızın karşımıza çıkıyorlar.

Yapay çiçek

Toplantı salonlarında, bekleme odalarında, açık alanlarda, evlerimizde, iş yerlerimizde her köşede ansızın karşımıza çıkıyorlar. İyi çalışılmış. Hangi ışıkta ne renk alır, hangi açıdan mesajı ne olur biliniyor. İç mimarların, tasarımcıların, iletişimlerin belki de ortaklaşa hem fikir olduğu tek nokta. Yapay çiçekler artık hayatımızın her anında. Canlı ya da sentetik olması bir şey ifade etmiyor. Eğitilmiş çiçekler sınırlandırılmış saksılarda yaşıyor. Su içip güneşe dönmek gerçek olmaya yetmiyor. Doğadan yıllar önce uzaklaştırılmış evcil bitkiler onlar. Nazlanmaya ve hassas bakıma ihtiyaçları var. Beton ve çeşitli kimyasal becerilerle ortaya çıkan alanların bir kenarında mutlu görünmeye çalışıyorlar. Büyüyebileceği bir alan yok. Tohumu yeni bir başlangıç taşımıyor. Hiçbirinin estetik değer taşıdığını düşünmüyorum. Bir kabul. Kabulümüz net ve keskin. Ortamda çiçek olması önemlidir. Sokaklarda, yollarda, otoyol kenarlarında eğitimli çiçeklerle her gün karşılaşıyoruz. Bizi bir maceraya çağırmıyorlar. Gözlerimizin alıştığı gerçeklikte yer edinmişler. Betonu algılamayan gözler çiçeği de algılamaz.

Kentleşmek için azalttığımız doğanın örneklerini tekrar yeni yapılarımızın içine yerleştiriyoruz. Bu bir çeşit özür mü yoksa pişmanlık mı?

Üst kuşağımızdan ev hanımları çoğunlukla saksıda çiçek yetiştirir. Bununla yetinmez. Ufak bir bahçe bulabiliyorsa sebze, maydanoz gibi bitkiler dikerler. Onlarla konuşurlar. Sabah ilk iş onlarla ilgilenirler. Topraksız kent hayatında kendilerine bir yer açmaya çalışırlar. Saksı, ayağımıza değmeyen toprağı modelleştirir. Eve, balkona kadar gelmesini sağlar. İstediği bitkiyi yetiştirir, konu komşuya kök verir. Saksı böler. Toprak yeniler. Çay demini eker. Kentte gelen ilk kuşaklar için bu, belki de memleket anlamına geliyordu. Çünkü hiçbiri buraya temelli yerleşmek için gelmedi ve çoğu memleketine geri dönemedi. Yapay çiçekler ve ehlileştirilmiş doğanın milimetrik planlanmış yapılarımıza yerleştirilmesinin anlamını nedir? Kentleşmek için azalttığımız doğanın örneklerini tekrar yeni yapılarımızın içine yerleştiriyoruz.

  • Bu bir çeşit özür mü yoksa pişmanlık mı? Yoksa bunu bir başarı olarak mı hatırlama eğilimindeyiz? Bilmiyorum. Calvino’nun Kozmokomik Öyküler’de dünyanın betonlaşmasıyla ilgili enfes bir hikâyesi var. Meraklısı zaman kaybetmeden okusun derim.

Post-modern mitoloji sözlüğüne üst sıralardan girecek bir madde yapay çiçek. Geçmişte kocaman bir anlam taşıyan ormanların, tarlaların kısaca bitkilerin yeni ve minimal karşılıkları. Masanın diğer ucunda mor renkli bir çiçek var. Bana bakıyor. Ona bakıyorum. Bir çeşit iletişimsizlik hali. Sorsam cevap veremez. Fantastik bir gerçeklikte belki çiçeklerle konuşuruz. Yüzüklerin Efendisi’ndeki ağaçlar gibi değil de Yunus gibi. Çiçeklere soru sorulur. Bir gün bunu hatırlarsak, şimdiden farkında olalım, çok soru birikti.