Ruhun mevsimleri

Gökyüzüne her baktığında aklına düşen şey, küçük dünyaların ruhlarımıza çok ama çok dar geldiğiydi.
Gökyüzüne her baktığında aklına düşen şey, küçük dünyaların ruhlarımıza çok ama çok dar geldiğiydi.

“Ruhun mevsimleri” böyledir işte. Bir zaman üşümenin ne olduğunu, başka bir zaman ise sıcaklığın serinliğe geçişini hissedersin. Sonbaharda bekletirsin bahar için azık diye bildiklerini. Mevsimler her yıl nasıl deveran ederse, insanlar için de zaman öyle deveran eder, ta ki mevsimler yerini sonsuzluğa bırakana kadar.

I.

“Ruhun Mevsimleri” dedi vapurdaki adam, 42 yaşının olgunluğuyla ve artık terazinin dengesini bilmenin vermiş olduğu durulukla.

“Babamı bir kaç yıl önce kaybettim. Gençliğimde babamla hep kavga ederdim.
“Babamı bir kaç yıl önce kaybettim. Gençliğimde babamla hep kavga ederdim.

Kazanmanın kaybetmekten daha basit olduğu, sevinçlerin mutluluk getirmediği zamanlarda, ailenin yani özelde anne ve babanın nasıl bir yere tekabül ettiğini anlıyor insan. “Babamı bir kaç yıl önce kaybettim. Gençliğimde babamla hep kavga ederdim. Şu dava, bu dava, şu okul, bu iş ve arkadaşlar... Hep ihmal ettim babamı ve onunla konuşmayı.” diye devam etti adam.

Birçok şeye duygularını yansıtamazsın. Yarım kalmışlığını düşünürsün birçok anın. Sevdiklerin daha bir önem kazanır gözünde. Çocuklara daha bir şefkatli davranırsın ve onlara katmak istersin içinde depreşen çocukluğunu.

Biraz sonra başını deniz tarafından güverte tarafına düz bir açıyla çevirerek; “Çocukluk dönemi, insanın çevresini, sesleri, görüntüleri kısaca dünyayı algılamasıdır. Gençlik, kavga, gürültü, mücadele, fevrilik ve hatalarla doludur. 40 yaşını geçtin mi artık bir ayağın çukurda hissedersin kendini. Aslına bakarsan öyle değildir, ama öyle hissedersin. Ölüm hep zihnindedir ve bir o kadar da yaşam isteği... Birçok şeye duygularını yansıtamazsın. Yarım kalmışlığını düşünürsün birçok anın. Sevdiklerin daha bir önem kazanır gözünde. Çocuklara daha bir şefkatli davranırsın ve onlara katmak istersin içinde depreşen çocukluğunu. Babana benzediğini anlarsın gitgide...”

“Ruhun mevsimleri” böyledir işte. Bir zaman üşümenin ne olduğunu, başka bir zaman ise sıcaklığın serinliğe geçişini hissedersin. Sonbaharda bekletirsin bahar için azık diye bildiklerini. Mevsimler her yıl nasıl deveran ederse, insanlar için de zaman öyle deveran eder, ta ki mevsimler yerini sonsuzluğa bırakana kadar.

II.

“Ruhun Mevsimleri” dedi şehrin kitapçılarını gezmeyi seven adam. Havanın, insanlar üzerinde gri ve baskın olduğu zamanlardı. Yeni gelmiş olduğu kitapçıda daha çok sayfaları sararmış eski kitapları arıyordu gözleri. Yeni çıkan kitapları da merak ediyordu fakat eskilerin izlerini, birinden alınıp diğerine emanet edilenleri daha anlamlı buluyordu. Bu vakitlerden birinde henüz akşam olmamışken; okuduğu kitapların her birine karşılık bir insan tanımış olduğunu, o insanlarla hiç karşılaşmamış olsa bile hayatının önemli bir bölümünü onların anlatmış veya göstermiş olduğu şeyleri düşünmekle geçirdiğini fark etti.

  • Tüm bu düşüncelerle dalıp gitmişken, onların kendi hayatından çeşitli örnekler taşıdığını ve bu sebeple onları yabancı görmediğini yani olup biteni garipsemediği için yakınında tutuyordu daima.

Bulunduğu kitapçıdan dışarı doğru adımını atmak üzereydi ki en az dışarıdaki soğuk havanın fiziksel etkisi kadar bir ürperiş hâli ile kitap raflarının bulunduğu koridorun uzunluğuna hapsoldu. Bu hâl, onu sanki ışığı uzaktan gelen bir tren tünelinin içine doğru çekiyordu. Bulunduğu yerde sanki daha önceleri buradan gelip geçmiş insanların ruhlarına denk gelmişti.

Bulunduğu kitapçıdan dışarı doğru adımını atmak üzereydi ki en az dışarıdaki soğuk havanın fiziksel etkisi kadar bir ürperiş hâli ile kitap raflarının bulunduğu koridorun uzunluğuna hapsoldu.
Bulunduğu kitapçıdan dışarı doğru adımını atmak üzereydi ki en az dışarıdaki soğuk havanın fiziksel etkisi kadar bir ürperiş hâli ile kitap raflarının bulunduğu koridorun uzunluğuna hapsoldu.

Onları göremese de kendini görebiliyordu. Kendini görebilmek ne büyük bir erdem ve anlayış içeriyordu oysa. Kendini bilmek için başkalarına duyulan o onulmaz ihtiyaç ve yansımalar kendini görebilmek için orada değildiler. Ellerine baktı birden. Bir poşet ve içinde yeni tanışmalara vesile yeni isimler taşıyan birkaç kitap... Tekrardan kapıya doğru bir adım attı ve dışarı çıkar çıkmaz, yorgunluklara yorgunluk katan onca meşgaleler içerisinden sıyrılabilmeyi ne çok istediğini düşündü.

Hayat basit ve süreğen olmalıydı onun için.

Saç ve sakallarında giderek artan beyazların, içindeki baharı gölgeleyemeyeceğini biliyor ve sararmış eski kitapların arasında aradığı şeyin kendi zamanına eşlik etmesinden başka bir şey olmadığını gizleyemiyordu.

Gökyüzüne her baktığında aklına düşen şey, küçük dünyaların ruhlarımıza çok ama çok dar geldiğiydi. Şu yeryüzünün farklı ve değişmekte olan mevsimleri gibi insanın da onu çepeçevre kuşatan ruhunun mevsimleri olduğunu unutmamalıydı...