Sanatçının bir mühendis olarak portresi

Arşiv
Arşiv

Dilin sınırlarının, dünyamızın sınırlarını belirlediği bir önermenin gerçekliğini kabul ederek çıkıyoruz yola. Kelimeler, yeni zihinlerimizde yeni yapılar inşa ediyor, yeni yollar kuruyor, birçok keşif yapmamızı sağlıyor. Sistematik bir yapı içerisine giren kelimeler dilleri, diller insanları, insan medeniyeti kurguluyor. Kelimelerin sayısı ne kadar çoksa zihnimizde, kuracağımız evrenlerin büyüklüğü, ihtişamı ve dayanıklılığı da o kadar fazla oluyor. Belki de sanatın çağları aşması, mimari yapılar yıkılıp yok olurken bir sanat eserinin yüzyıllar sonra dimdik ayakta kalması, kelimelerin, imgelerin gücünün en büyük kanıtı.

Bildiğimiz dünyanın sonunda mıyız bilinmez ama aşina olduğumuz dünyaya her gün yabancılaştığımız, her yeni sabaha yeni kelimeler/kavramlar/gerçeklerle uyandığımız bir gerçek. Her sabah yeni bir keşif, yeni bir sınır belirleme ve kendimiz için güvenli alanlar inşa etme çabasıyla geçiyor. Çünkü kelime bilgisine sahip olmadığımız, hayatımızın merkezine kolayca sızan birçok yeni dijital gerçeklikle iç içeyiz. Bu iç içelik bir süre sonra bizlerde çeşitli anomaliler yaratıyor, yeni düşünce sistemleri kurgulatıyor. Özellikle yapay zekânın bereketli bir bahar yaşaması, veri işlemenin ucuz bir teknoloji haline gelmesi, video tasarımının sinema sanatını da aşan bir gelişmişlikle karşımıza çıkmasıyla birlikte, daha önce şahit olmadığımız eserlere/performanslara/deneyimlere muhatabız.

  • Yapay zekâ sanatçı olmaktan ziyade, mühendisin ifade biçimi olarak kullandığı yeni bir sanat aracı olarak görülmelidir.

Avrupa ve Amerika merkezli sanat oluşumlarının üretimleri, transhümanizm felsefesinin teknolojiyi yedeğine alarak birtakım tasarımları bizlere sunması, yapay zekâ temelli metin/ses/görüntü üretimlerinin ardından gelen yapay zekânın sanat yaptığı iddiası, bildiğimiz sanatı klasik/ geleneksel sanat olarak görmemize sebep olurken, karşımızda duranın tam olarak ne olduğunu tanımlayamamak, güvenli ve inşa edici bir liman olarak görülen sanatı yıkıcı ve tedirgin edici bir yere koymaktadır.

Yapay zekâ mı yoksa mühendis mi? Sanatçı kim?

Yapay zekâ ile üretilen eserlerin sanat eseri olarak adlandırılmasıyla birlikte, sanatçı kimliğinin insandan alınıp makinelere verildiği, bir süre sonra sadece makinelerin sanatını izleyeceğimiz gibi bir algı, son dönem kültür tartışmalarında fazlaca popüler. Ancak, burada temel sorun, yine doğru kelimelerle, doğru bir dil/anlam sistematiğinin kurulamaması olarak zikredilebilir.

Sanat kavramı, Arapça kökenli bir kelime olarak dilimizde yer bulan ve ustalık, hüner, imalat anlamlarını içinde ihtiva eden, İngilizce de art kelimesiyle karşılık bulup, resim, çizim ve heykelde duyguları ifade etme aracı olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde dijital teknolojilerin hayatımıza girmesiyle birlikte artık sadece resim, çizim ya da heykel haricinde dijital ekranlar, veri setleri aracılığıyla da duyguların ifade aracı olduğunu söylemek mümkün.

Yapay zekâ tartışmalarıyla birlikte, aslında insanın yerini alacak mekanik bir yapı tahayyülü nedeniyle, yapay zekânın ürünü olan eserler de bir makinenin ürünü olarak görülmekte ve ortaya çıkan eserin makine imalatı olduğu kabul edilmektedir. Ancak, yapay zekânın bir mühendisin eseri olduğu göz önüne alınır ve yapay zekâların içgörü sahibi olma / mevcut durumdan çıkarım yapma / insan benzeri öğrenim süreçlerine hâkim olma özelliklerine sahip olmayışı, yapay zekâyı sanatçı olmaktan ziyade, mühendisin ifade biçimi olarak kullandığı yeni bir sanat aracı olarak görmemize sebep olmalıdır.

Yapay zekânın ürettiği şiir/roman/müzik/video sanat eseri midir tartışmasından önce, bir mühendis ya da sanatçının, yapay zekâ geliştirerek ürettiği şeyleri nasıl ürettiği ve yapay zekânın değil de bir eser olarak yapay zekânın ne olduğuna bakmanın daha önemli olduğu bir gerçek. Bunun için de dijital sanatlar ve mühendislik alanında önemli çalışmaları olan Bager Akbay’ın Posta gazetesinde “Yurdumun Şairleri” köşesinde şiirleri yayınlanan Deniz Yılmaz yapay zekasını yakından incelemek bize değerli fikirler verecektir.

Deniz Yılmaz karakteri, sanatçısı Bager Akbay’ın “yurdum şairi” bir robot tasarlamak istemesi ve Posta gazetesine şiir yayınlatmayı bir hedef belirlemesiyle ortaya çıkan bir robottur. İsim ve soyadı, ülkemizde en çok kullanılan isim ve soyadından seçilen, fotoğrafı yapay zekâ tarafından üretilen bir robot olması ve Türkiye’de gerçekleşmesi bakımından önemli bir proje. Makine öğrenmesi ile geliştirilen robotun temel görevi, şiirler yazmak ve bu şiirlerin Posta gazetesinde yayımlanmasını sağlamak. Burada elbette, şiiri şiir yapan nedir ya da iyi bir şiirle kötü bir şiir arasındaki farkın sanatsallık odağında tartışılmasının bizi götüreceği yerler çok başka, ancak yayımlananların “şiir” olarak kabul edildiği bir mecrada bunları tartışmak uzun mesele.

Deniz Yılmaz karakteri, Refik Anadol’un büyük veriyi işleyerek oluşturduğu görsel sergiler, yapay zekâ kullanarak tablolar üreten makineler, roman yazıp beste yapanlar derken, bugün birçok makine üretimi eserle karşı karşıyayız. Ama bütün bu süreçlerin sonunda sormamız gereken bir soru var. Makine mi eser, makinenin ürettiği mi? Sanatçı makine mi yoksa makinenin “ne” üreteceğine karar veren Bager Akbey, Refik Anadol gibi isimler mi?

Hayal eden, ifade etme arzusunu farklı araçlar kullanarak ortaya koyan yine insan. Bir bilinçle, bir şeyler üretmek arzusunda olmayan makinelerle karşı karşıyayız ve bu arzuyu ya da yetkinliği ne zaman kazanacakları muallakta olan bu makinelerin sanatından çok, bir sanat eseri olarak kendilerini görüyoruz.

Bager Akbey’in ürettiği Deniz Yılmaz robotu, veri setlerinin ortadan kaybolmasıyla birlikte, artık ölecek ve üretimi sona erecek bir yapıdadır. Her ne kadar aynı verilerle tekrar öğretilse de ortaya çıkacak sonuçlar farklı olacak, üretilen metinler, başka bir makinenin üretimi olacaktır. Burada elbette, Bager Akbey’in tekrar aynı makineyi üretmesinin imkansızlığı, veri setlerini aynı sıra ve öğrenme metoduyla öğretmesinin zorluğunu da göz önüne alırsak, aslında her üretilen Deniz Yılmaz robotu kendi içinde biricik olacaktır ve bu da üretilen metinleri değil bizzat makinenin kendisini sanat eseri yapmaktadır.

Sanat değeri yüksek tabloları taklit eden, renk paletleri üzerinden rastgele resimler ortaya çıkartan, metinlerin veri öğrenmesi şeklinde öğretilerek roman/öykü/ senaryo yazan makinelerin her biri sanat eseri olarak karşımızda duruyor aslında. Çünkü makinelerin neyi ne şekilde üreteceğine ya da hangi süreçler sonucunda ürün olarak ne çıkartacağına karar veren bir sanatçı var. Bilinçli, içgörü sahibi olan yine insanın kendisi. Yani karşımızda sanatçı olarak bir yapay zekâ değil, sanatçının bir mühendis olarak portresi duruyor.