Sarı leblebi rezilliği

Sarı leblebi öyle mi ya? Bastın mı dağılır gider ağzında, omurgasızdır sarı leblebi, bir duruşu yoktur.
Sarı leblebi öyle mi ya? Bastın mı dağılır gider ağzında, omurgasızdır sarı leblebi, bir duruşu yoktur.

Halit Hoca güç bela sarı leblebiye alıştı. Ama işin felsefesini de yapmadan geri durmadı. "Beyaz leblebi dişe dokunur, kendini hissettirir, zaten güzelliği de o sert duruşunun altındaki lezzeti keşfedebilmektir. Ama sarı leblebi öyle mi ya? Bastın mı dağılır gider ağzında, omurgasızdır sarı leblebi, bir duruşu yoktur, karaktersiz diyeceğim ama nimetin hatırı var diye susuyorum..."

Beyaz leblebi nedir?

Altı üstü nohut değil mi?

Alırsın nohutu kavurursun adına "leblebi" der satarsın. Kimse de ne yapıyorsun demez. Halit Hoca pek severdi beyaz leblebiyi, hayır meze zannedilmesin haşa yoktur öyle müskirat almak huyu.

Severdi demli çaya beyaz leblebiyi katık etmeyi. Virüs gelmiş bulaşmış. Tüm milleti esir almış. Halit Hoca da evde kapalı kalmışlardan... Ama evde sıkılmaz o. Çünkü sıkılmak küçük kız çocuklarına mahsus bir hastalıktır. Yapacak işi olmayan sıkılır. Ona göre yapacak iş çoktur. Çiçeklerin bakımı, tarih okumak ama öyle okuyup geçmek değil fişler çıkarmak, bir makale hazırlığındaymış gibi okumak, sonra şiir çalışmak, bu lafı pek severdi "şiir çalışmak". "Şiiri bir iş gibi benimsemek pek mühim." derdi. Sonra akşam yemeği için salata hazırlamak... Onun salataları pek meşhurdu. "Hüseyin Rahmi de pek severmiş salata yapmayı," derdi hep.

"Ya Rabbi kalksın şu virüs üzerimizden de beni sarı leblebi rezilliğinden kurtar!"
"Ya Rabbi kalksın şu virüs üzerimizden de beni sarı leblebi rezilliğinden kurtar!"

"Hüseyin Rahmi kim?" diyen edebiyat cahili misafirleri varsa Halit Hoca başlardı konuşmaya ve misafir sorduğuna soracağına pişman vaziyette kalkardı sofradan... Halit Hoca'nın hocalığı nereden geliyor derseniz, kendisi esasen Belediye'den emekli zabıtadır. Hocalığı, çok okumasından gelir. Zabıta adamın denetimi olmadığı zaman boş vakti çok olur. Halit Hoca da denetime gitmeyi sevmez. "Vatandaşın açığını bulmak marifet midir Allah'ını seversen?" der. O sebepten denetime giden, devriye atan zabıtalar Halit Hoca'yı nöbetçi bırakır giderken. Hoca da demli çayı ve beyaz leblebisi ile okurdu durmadan. Okuduklarını arkadaşlarına anlatmak isterdi. Ama okumuş adamı seven milletimiz okumuş adamı dinlemeyi pek sevmez nedense. Halit Hoca da okuduklarını fişlere yazmayı bellemiştir.

"Kokusu yayılır bu mübareğin gece yarısı kavurmak zor değil ama yakalanırsak cezası ağır. Belki dükkânı bile elimden alırlar."


Sürekli yazar. Yazdıklarını denemek ister ve öğretmenlerde dener kendini. Ne zaman bir öğretmenle tanışsa ne öğretmenisiniz diye sorar. Eğer edebiyat ve tarih öğretmenine rast gelmişse Allah o öğretmene acısın. Suyunu çıkarıncaya kadar öğretmeni sorularıyla hırpalar Halit Hoca. Sonra geriye yaslanır. İşte böyle okunur der gibi gerinir ve beyaz leblebi kütürdetir. Neyse Halit Hoca'nın huyları saymayla bitmez. Şu karantina günlerinde hoca leblebisi olmadan çay içemez. Çay olmazsa okuyamaz Halit Hoca okumasından geri kalınca gaz sancısı çeken bebeler gibi huysuzlanır. Onun bu hâlini bildiklerinden leblebinin arkası kesilmemelidir bunu bilir ailesi. Ama şimdi esnaf da kapattığından leblebi bulmak zor. Daha doğrusu marketler açık. Her zaman leblebi bulunur ama Halit Hoca'nın leblebisi, Leblebici Faruk'tan alınacak. Başka yerden gelirse hocanın tadı tuzu kalmıyor.

Halit Hoca'nın huyları saymayla bitmez. Şu karantina günlerinde hoca leblebisi olmadan çay içemez.
Halit Hoca'nın huyları saymayla bitmez. Şu karantina günlerinde hoca leblebisi olmadan çay içemez.

Ama Leblebici Faruk altmış beş yaşını çoktan geride bırakmış nefesi yeterse yetmiş de dalya diyecek. Evden çıkamıyor. Dolayısıyla dükkân kapalı. Halit Hoca'ya leblebi yetiştiremiyor. Kaç kere telefon açtı Halit Hoca. Yahu nasıl etsek diye çareler aradı. "Gece yarısı dükkânı açıp beş kilo kadar leblebi kavursan Faruk Usta..." diyerek illegal işlere bile cesaret etti Halit Hoca ama Faruk Usta itiraz etti. "Kokusu yayılır bu mübareğin gece yarısı kavurmak zor değil ama yakalanırsak cezası ağır. Belki dükkânı bile elimden alırlar." Dükkânın elden gitmesine ciddi ciddi endişelenen Halit Hoca; "Aman dükkân elden gitmesin de biz marketlerin uyduruk leblebisine talim etmeye razıyız."

  • Market leblebisine de razı olan Halit Hoca'ya leblebi almak evdekilerin her çarşı turunda unuttukları bir şey hâline geldi. Alışverişe oğlu çıkıyordu. Kaç kere tembihlenmişse de çocuk her şeyi alıyor leblebiyi unutup geliyordu.

Halit Hoca acaba dış güçlerin bir oyunu mu bana yapılan diye endişe etse de hele bir de telefonla siparişi deneyelim dediler. Telefon uygulamasından "eve getir" tercihini yaptılar ve beklemeye başladılar. Leblebi geldi ama beyaz değil sarı leblebiydi. Halit Hoca "Yahu kadar zor mudur leblebi almak?" diye küplere bindiyse de çare yoktu. Halit Hoca güç bela sarı leblebiye alıştı. Ama işin felsefesini de yapmadan geri durmadı. "Beyaz leblebi dişe dokunur, kendini hissettirir, zaten güzelliği de o sert duruşunun altındaki lezzeti keşfedebilmektir.

Ama sarı leblebi öyle mi ya? Bastın mı dağılır gider ağzında, omurgasızdır sarı leblebi, bir duruşu yoktur, karaktersiz diyeceğim ama nimetin hatırı var diye susuyorum..." Ve Halit Hoca durmadan duacıdır şimdi. "Ya Rabbi kalksın şu virüs üzerimizden de beni sarı leblebi rezilliğinden kurtar!"