Selfi boylum al yazmalım

​Selfi boylum al yazmalım
​Selfi boylum al yazmalım

“Tarz-ı Selfi” denen kültür tüm dünyaya yayıldı. Artık fotoğraf çektirirken kimseye muhtaçdeğilsiniz. Ben hayatla tek başıma mücadele ederim, acılarımı, sevinçlerimi yalnız yaşarım,istersem tek başıma parti kurarım anlayışındaki insanlar kendilerine gülümseyip kendifotoğraflarını çekiyorlar.

Fotoğraf çektirmek zulümdür bizler için, elimiz ayağımız birbirine girer, utanç duygusu gözkapaklarımızın çalışmasını hızlandırır ve onlarca fotoğrafımızdan ancak bir tanesinde gözlerimiz kapalı çıkmaz.

“Fotoğraf anı ölümsüzleştirir.” derler ama ben tam aksi olan “Bir anı öldürmek için fotoğrafını çek” fikrine inanıyorum. Çekilmiş bir fotoğraf çekilen her şeyi betonlaştırır, kurutur ve onun ruhunu aldırır. Oysa çekilmeyen fotoğrafların yaşanmışlıkları kinimizi, sevgimizi diri tutar…

“Tarz-ı Selfi” denen kültür tüm dünyaya yayıldı. Artık fotoğraf çektirirken kimseye muhtaç değilsiniz. Ben hayatla tek başıma mücadele ederim, acılarımı, sevinçlerimi yalnız yaşarım, istersem tek başıma parti kurarım anlayışındaki insanlar kendilerine gülümseyip kendi fotoğraflarını çekiyorlar.

Ölmek unutulmaktır. İnsanlığa, ümmetine, dinine, milletine hayrı dokunmayan adamları bile geleceğe taşıyor fotoğraf sanatı. Artık, kimse unutulmuyor, kimse ölmüyor yani…

Fotoğrafın günah sayıldığı bir dinsel kültürden gelen milletimiz, yeni devletin kurulmasıyla ümmetin çocuğu olmaktan çıkıp devletin demirbaşı olarak zimmetlenmek için resmi işlem ve kayıtlarda fotoğraf mecburiyetine gark olalı yüzümüz gülmüyor.

Fotoğraf çektirmek siyasi anlamda “Cumhuriyet” dini anlamda ise kalıcı olmak, ölümsüzlük sıkıntısıdır.

Ölmek unutulmaktır. İnsanlığa, ümmetine, dinine, milletine hayrı dokunmayan adamları bile geleceğe taşıyor fotoğraf sanatı. Artık, kimse unutulmuyor, kimse ölmüyor yani… Kendimizi filmlerle, fotoğraflarla mumyalıyoruz. Cenazelerde kefene toprak atılırken fotoğraf çekmek için yarışanlar görüyo- rum.

En özel anlarımızda, bacağımız alçılıyken, ağrı sızı çekerken, en zayıf anlarımızı fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşanlara hakkımızı helal etmemekten, bedduadan başka şansımız kalmadı. Bu yüzyıla lanet olsun!

Eskiden fotoğraf çektirirken suratımız asılırdı. Gerginlikten, kayda alınmaktan yüz kaslarımız flaş patlayana kadar kısmi felç olurdu. Galiba bu yüzden hep şu sözleri duyardık: “Gülümseyin, çekiyorum…”

Bütün bunları zor bela atlatıp, flaştan iki saniye önce gözlerimizi kapatırdık. Fotoğrafçı kafayı üşütürdü çünkü suratının yarısı ciddi diğer yarısı gülümsemeye çalışırken yüz felci geçirmiş ve aynı saniyede gözlerini kapatmış bir adamın resmi vardır ellerinde.

  • Türkiye’deki bazı fotoğrafçıların alkolik olmasında bir hikmet var tabii… Aksiliğe bakın ki müşteri gülümseyecek, gözlerini kırpmayacak ve tüm bunlara karşı alkolik fotoğrafçının elleri titremeyecek, tam bir sinir harbi… Silahşördük bu konuda.

Flaşa hedeflenmiş gözlerimizi ondan iki saniye önce kırpmakta üstümüze yoktu. Bilirsiniz turistler fotoğraf çekmeye bayılırlar. Bir memlekete gidip otu, boku, kılı, tüyü çekmekten bir yeri gezemeden dönerler.

Fotoğraf çekme hususunda en çok Japonlar hastadır. Ben sürekli belgeleyen, fotoğraf çeken milletlerin ahiret inancının zayıf olduğuna inanırım. Ahiret inancının şart olduğu dinimizde fotoğrafçılık geri kalmıştır, çünkü tüm saniyeler zaten kayıt altına alınarak amel defterimize yazılıyor.

Fotoğraf çektirmek siyasi anlamda “Cumhuriyet” dini anlamda ise kalıcı olmak, ölümsüzlük sıkıntısıdır.
Fotoğraf çektirmek siyasi anlamda “Cumhuriyet” dini anlamda ise kalıcı olmak, ölümsüzlük sıkıntısıdır.

Seksenli yıllardan sonra Türk-Japon dostluğu böyle başladı. Japonlar Türkiye’de çektikleri fotoğrafları götürdüklerinde hepimizin gözünün kapalı çıkmasından olsa gerek, bizi kendilerine benzettiler, çok sevdiler.

  • Hep ağır, kederli, emin, karizmatik çıkmak istiyoruz fotoğraflarda. Sıcakkanlı, atik, kımıl kımıl olan bu millet fotoğraf çektirirken dala tutulmuş “Koala” gibi taş kesilip kalıyor.

Uygunsuz bir fotoğraf veya kasetlerimiz çıkınca en çok şuna üzülüyoruz zannederim: “Tüh ülen gözlerim açık açık çıkmış.” Sadece gözlerin mi açık kalmış abi? Arka farlar da maşallah…

Gözleri fincan gibi çıkan adamın siyasi hayatı bitiyor. Bizim millet tırsıyor gözü açık adamdan…

(Yazıyı tekrar kontrol ettim ama o kadar “gözü” dedim ki inşallah bir yerlerde dil sürçmesi yapmamışımdır veya benim dilim yazarken sürçmediyse bile siz bilirsiniz nerelerde sürçebileceğini, biliyorsunuz küfrü bırakalı çok oldu!) Örneğin hakkınızı şurada kullanabilirsiniz: Sadece gözün mü açık çıkmış abi, bak!

Aziz milletimiz fotoğrafı diliyle de çözemedi henüz, şöyle ki:

- Fotoğraf çekineceğim.

- Lan fotoğraf çekindiriliyor, gıpreşmeyin acık.

- Düzgün çekinsenize lan!

NOT: Zekeriya Özberk’e selam ile…