Şiddete, gelmeye ve ana dair bir beyanat

Hızın hazla, hazzın da görünür olmakla eşdeğer olduğu günümüzde büyük bir bunalıma saplanıp kalmaktadır insanlık.
Hızın hazla, hazzın da görünür olmakla eşdeğer olduğu günümüzde büyük bir bunalıma saplanıp kalmaktadır insanlık.

Görünür olmak için çaba harcayan günümüz insanı, vitrinlerde soluyarak gündemi yakalamaya çalışır. Oysa bu tuzak kendi iç âlemine yerleştirdiği bir bombadır. Peşinden koşacağı unsurlar her geçen gün değişirken ve yerine yenilerini de eklemleyerek büyürken; bu dev karşısında ezilmekten kurtulamayacak, iç dünyası ve zihinsel durumu büyük bir çöküşe geçecektir.

Bir.

Fert fert, cenah cenah bizler bir şiddetin ortasına bırakılmışız. Elimize tutuşturulanlarla bir kavgaya itilmişiz. Hayatın anlamını bulmak için demişler, bu kavgayı yapmalısın, bu kavga senin tüm gerçekliğinin göstergesi olacak, kendini görecek, bulacak ve keşfedeceksin.

Fert fert, cenah cenah bizler bir şiddetin ortasına bırakılmışız. Elimize tutuşturulanlarla bir kavgaya itilmişiz. Hayatın anlamını bulmak için demişler, bu kavgayı yapmalısın, bu kavga senin tüm gerçekliğinin göstergesi olacak, kendini görecek, bulacak ve keşfedeceksin.


Bu kavgada belli olacak gücünün sınırı, tahammül seviyen, bileğinin, yüreğinin, yumruğunun hakkını ancak ve ancak bu kavgayla ödeyeceksin. Kavga dediğin er meydanında her şeyin hakkına hakkıyla muamelede bulunmak. Kavgaya doğmuş olan insan, kendi mücadelesini kazanmak için çabalayacak. Yenmek ve yenilmenin lezzetini burada tanıyacak. Tanışıp buyur edecek hanesine. Onlarla yaşamayı bilecek, yenince böbürlenmemenin, yenilince eziklenmemenin gerekliliğini burada öğrenecek.

Çünkü hayat yenen ve yenilen döngüsü içerisinde sürekli devridaim eden bir yolculuktur. Bu gün yenen yarın yenilebilir, bu gün yenilen yarın yenebilir. Önemli olan sahayı terk etmemek. Mücadele sahasını terk etmek hükmen mağlup olmak demektir. Ve zaten hayat dedikleri şey komple bir mücadeleden ibarettir. Damarlarımızdan, gözlerimizden, kulaklarımızdan, dillerimizden ve zihinlerimizden sürekli olarak şiddete maruz kalıyoruz. Damarlarımızdaki kanı, önem atfettiğimiz düşüncelerle coşturmaya çalışanlar, bizim sosyolojimizi bize karşı kullananlardır. Acımayı hâlen insanî bir nirengi olarak koruyan bizleri, bir resim veya görüntü ile galeyana getirmek isteyenler bu zaafımızı iyi biliyorlar. Bunu bir silah olarak öne sürüp acıyı sistematize ediyorlar, acıyla harekete geçirip şiddeti ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Oysa bilmiyorlar, acıyla, yarayla oynanmaz.

  • Çünkü hayat yenen ve yenilen döngüsü içerisinde sürekli devridaim eden bir yolculuktur. Bu gün yenen yarın yenilebilir, bu gün yenilen yarın yenebilir. Önemli olan sahayı terk etmemek. Mücadele sahasını terk etmek hükmen mağlup olmak demektir. Ve zaten hayat dedikleri şey komple bir mücadeleden ibarettir.


İki.

“Doğu kapısından gelen yok” dedi adam. Bu cümleyi bir romanın girişi sayabilirsiniz, bir hikâyeyi konuk edebilirsiniz böylece, bir olay ve zaman ve de mekân içerisinde bir otogara, istasyona, limana, eve, hana vs. ile ilintileyerek. Gelenin olmaması gelmiş olanın beklediği anlamına geliyor.

Beklemenin bir kavga hâli olduğunu ancak uzun zaman bekleyenler biliyor.
Beklemenin bir kavga hâli olduğunu ancak uzun zaman bekleyenler biliyor.

Beklemenin bir kavga hâli olduğunu ancak uzun zaman bekleyenler biliyor. Bu bilme ise işte Bacon’un ifadesiyle “azabı arttırıyor”. Hikâyesine sürekli taş taşıyana müntehir denir. Hem hikâyemizin kahramanıyız hem de başkasının gözetimi altında ısrarla duran bir göstergeyiz. Oysa çıksak o gözetimden kendimiz olabilsek, gelebilsek şöyle kendimize bir gösterge olmaktan çıkıp gözeten konumuna erişeceğiz.

Ama gözetmek de bir nevi kötürümleşmektir. Sürekli gözetenler, buna bilimler de dâhil, bir süre sonra kendileri olmaktan uzaklaşır ve bakış açıları içten kopmuş dışa yapışmıştır artık. Görünür olmak için çaba harcayan günümüz insanı, vitrinlerde soluyarak gündemi yakalamaya çalışır.

Oysa bu tuzak kendi iç âlemine yerleştirdiği bir bombadır. Peşinden koşacağı unsurlar her geçen gün değişirken ve yerine yenilerini de eklemleyerek büyütürken; bu dev karşısında ezilmekten kurtulamayacak, iç dünyası ve zihinsel durumu büyük bir çöküşe geçecektir.

  • Hızın hazla, hazzın da görünür olmakla eşdeğer olduğu günümüzde büyük bir bunalıma saplanıp kalmaktadır insanlık. Buna kurtuluş da belki halvet der-encümendir.

Üç.

Bazı saatler vardır, saçların morardığı, gecenin lacivertleştiği, bazı pencerelerde ölüm sarısıyla ev içi neşe sıcaklığı sarısının bir birine ulandığı, bir köşede zehirlenmiş sarmaşıkların çığlıkları, bir köşede sokağın asırlardır sahibi olan kedilerin amansız telaşı, öbür tarafta müziğini son ses dinlemeyi seven umarsızlar, keşler ve gecenin bedenine dokunmak için yarışanlar, ekmek derdinde olan kâğıtçılar ve plastikçilerin arabalarıyla yaptıkları ekmek yarışları…

Bazı saatlerin ölçülemez olduğuna kanaat getirmek gerek.
Bazı saatlerin ölçülemez olduğuna kanaat getirmek gerek.

Bu saatlerin çalındığı vakitte sokakta işleyen saat ile evde işleyen saatin bir birinden ne derece farklı geçtiğini hiç kimse anlamayacak. Bazı saatlerin ölçülemez olduğuna kanaat getirmek gerek. Beklemenin ıstırabını kalbine taşlar bağlayarak geçirmeye çalışmak her boğumda akreple arkadaş olmaya davettir. Saatin zehri akrebin zehrinden daha kavidir bazen. Zaman denilen o fail birinci dereceden sorumludur insanlığın erimesine, zehre alışmak küçük dozajlarla/ anlarla mümkündür.