Şimdi sorulmalı: İyilik yurdu Türkiye’de nefret söylemi nasıl güç buluyor

Herkesin sadece yardıma ve duaya koştuğu bir iklimin ilanihaye sürmesini engelleyen, her güzel şarkımızı bed sesleriyle kirleten bu zihniyetin, türlü yalanlarla iyilik yurdu Türkiye’nin milyonlarca güzel insanını ifsad etmesi karşısında iyi insanlara düşen ödev, bir farz olan ‘necasetten taharet’tir.
Yeri değil denebilir. Zamanı da. Ama erteleyenler helak oldu fehvasınca artık söyleyelim. Türkiye’nin bütün güzelliğini vahdetin tertemiz alnındaki leke gibi kirleten ve büyük kitleleri, kullanışlı her şeyi hiçbir ahlaki ve insani değer tanımadan tüketip zehirleyen ve sayıları birkaç bini bile geçmeyen şu kadar kirli canlının birkaç sembolle toparlanabilecek fotoğrafını çekmeliyiz. Çekmeliyiz ki, çektikleri numaraları anlayabilelim. Kendileri dışında hiçbir mesele ile ilgisi olmayan bu fırsatçı nebbaşların ipliğini pazara dökebilelim. Sabır, taşan bir şeydir malum. Taştığı yer burası olmalıdır. Bunları anlamamız lazım. Kemalizm’i savunurken Kemalizm’le ilgileri yoktur bunların. Sağcılığı savunurken sağcılıkla, İslam’dan söz ederken İslam’la, deprem üzerine çığlık atarken acılarımızla hiçbir ilgisi yoktur bunların. ‘Bilimcilik’ oynarken akılla bir ilgileri yoktur, sadece ‘bilim’in kendileri için tahkim edeceği pozisyonla ilgilidirler. Diğer her şeyde böyledir. Kendileri ve pozisyonları dışında dünyada, üzerine bir saniye gerçekten düşündükleri hiçbir şey yoktur.
Buradakiler birer insan değil, birer sembol. Bir zihniyetin imgesi. Karanlık ve kötü bir zihniyetin.
İyiliğin ana yurdu olan Türkiye’de, nasıl oluyor da sayıları azımsanmayacak toplulukların nefret söylemine kendisini teslim ettiğini anlayamıyorsanız, nasıl olup da tarihinin tek bir anında bir kez bile ırkçılık gibi bir hastalığa kendisini kaptırmayanların ülkesinde, zekâ ve ahlak düşüklüğü olan ırkçılığın menhus bayrağı dalgalanıyor diye soruyorsanız, nasıl oluyor da her şeyin ama her şeyin iğrenç bir düzlemde politikleşebildiğini merak ediyorsanız, büyük toplulukların burada bir suçu yok.
Gencecik çocuklar nasıl oluyor da bilmediklerinin düşmanı, bildiklerini sandıklarının papağını ve kendi dünyalarıyla iltisakı kalmamış birer ucubeye dönüşüyor diye soruyorsanız, onların bir suçu yok. Suç işte burada fotoğrafını çekmeye çalıştığım birkaç kişinin şahsında temsil edilen kirli ve planlı propaganda makinesinindir.
Nasıl oluyor da insanların büyük bir felakete maruz kalıp canlarının peşine düştüğü yerde birilerinin -sağ ve sol fark etmeksizin- oy peşine düştüğü bir denklem var olabiliyor diye soruyorsanız işte bu sembolün varlığı sebebiyledir bu. Paşa torunları, vali oğulları, imtiyazlı ailelerin kolejli çocukları. Yüz elli yıllık saltanatlarında bir kez bile Anadolu insanıyla kendisini özdeşleştirmemiş, bir kez olsun kendilerini Anadolu’ya ait saymamış, savaş öncesinin saray koridorcuları, savaş sonrasının cumhuriyet şapkacıları olan tek aidiyetleri ve tek arzuları iktidar olan vatansız ve mekânsız güruh…
Cumhuriyetten önceki son Türk devletinin yıkılmasına sebep olan zihniyetin azalan ama hala bitmeyen kirli artıkları bunlar. Her devrin adamları. Kılık, şekil ve kamp değiştirip çıkıyorlar karşımıza. Her meselemizde, derdimizle dertleniyor gibi yapıp kendi kirli hesaplarını görüyorlar üstümüzden. O yüzden olmayanı olmuş gibi, olanı hiç olmamış gibi gösterebiliyorlar.
Bu sembolün temsil ettiği ahlaki düşüklük düzeyi, karşısına çıkan her meseleyi o meselenin öznesine bakmaksızın ve öznesine aldırmaksızın kendi kirli hesapları için kullanmaya çabalamalarında kendisini gösterir. İçlerinde biriktirdikleri nefret, uğradıklarını düşündükleri kötülükleri karşılarına çıkan ilk fırsatta rakiplerine ödetme düzeyinde kendini var kılıyor. Bu düzeyin herhangi bir insani ilkesi yok.
Elbette o pis gazeteci (!) çekiyor bu habasetin başını. Bir adam düşünün ki kırk yıldır Türkiye’nin tam ortasında kaleminden her türlü kötülük sadır olmasına rağmen bir şekilde gemisini yürütüp, her dönemeçte rezilce işler ve tavırlar göstermesine karşın, kendisini biraz unutturup sonra -son yıllarda yaptığı gibi- bilim gibi kılıf konularla yeniden ortaya çıkıp, utanılacak geçmişini unutturup yeniden melanetini yayma fırsatı buluyor. Hayatı boyunca ağababası patronlarına tek cümle kuramamış, kadın düşmanı darbeci Fransız özentisi yine türlü yalanlarla ortaya çıkıp asalet ve doğruluk sosu kattığı iftiralarını, ‘habercilik’ ve ‘vicdan’ örtüsüne büründürüp düşmanlarının kanına susamış savaşçı gibi acımızın ve cesetlerimizin üzerinde tepiniyor. Ne için? Düşmanı olan iktidardan intikam almak için. Yere batsın sizin kirli savaşınız. Bu gazeteci kisvesindeki kanser hücresi, hep ve hala çok rahat. Çünkü yol açtığı hiçbir melanetin bedelini ödemedi. Yalan söylüyor ve söylediği yalanın yıkıcı etkisinin onu etkilemeyeceğini domuz gibi biliyor.
Diğeri, akıldan yoksun, ku klux klan örgütünü, yasalardaki boşluktan yararlanıp siyasi parti kisvesine bürüyen ırkçı genel başkan. Normal şartlarda ciddiye bile alınmaması gereken bu kötü ruhu, o kötü ruhlu medyanın görünür kılmasıyla gözlerimiz kirleniyor. Türlü pisliği, sadece ve sadece görünmek için yapıyor. Yoksa sıfır bilmem kaçlık oy oranı ve sıfır siyasi ahlakıyla bir şey olmayacağını o da biliyor. Ama görünmek yetiyor ona. Her şeye rağmen. Ne pahasına olursa olsun görünmek. Ahlakı yok, ilkesi yok, anlamı yok. Görünmek için yapamayacağı hiçbir şey yok. Yalan söylüyor ve söylediği yalanın yıkıcı etkisini önemsemiyor bile. Diğeri, isminin inkârı yeminli bir Türkiye düşmanı. Tarihine düşman, insanına düşman, geleneklerine düşman. Onun gibi olmayan herkese ve her şeye düşman bir eski komünal çete tiyatrocusu. Çünkü başkası adına çalışıyor, başkası adına yaşıyor, başkasına adına konuşuyor. Dünya sisteminin karşısındaymış gibi rol kesip, dünya sisteminin fonlarıyla varlık kazanıyor. Aldığı her nefesi, dünyayı kirletmek için veriyor. Ona verilen rol bu olduğu için yalan söylüyor ve söylediği yalanın yıkıcı etkisini iştahla bekliyor.
Herkesin sadece yardıma ve duaya koştuğu bir iklimin ilanihaye sürmesini engelleyen kötülük işte bu zihniyettir. Her güzel şarkımızı bed sesleriyle kirleten bu zihniyetin, türlü yalanlarla iyilik yurdu Türkiye’nin milyonlarca güzel insanını ifsad etmesi karşısında iyi insanlara düşen ödev, bir farz olan ‘necasetten taharet’tir. Yaptıklarından utanıp kendi köşelerine çekilmelerine bile razı olmamamız gereken bir yerdeyiz artık. Bu zihniyetin söylediği her yalanla ortaya saçtıkları her pislik için yargılanmaları gereken yer burası. Bu kez artık bu olmalı. Yazıp da yargılanmaktan korktukları için sonra silmek zorunda kaldıkları twitler için de devletin bu zihniyete, işledikleri suçların cezasını ödetmesi gerekiyor. Necasetten taharet, devlet için de farzdır çünkü.
İyiliğin yurdu olan Türkiye ve onun türlü belalardan başını kaldırıp da bir türlü kendisi üzerine düşünecek fırsatı bulamayan iyi insanları, tertemiz yüzündeki bu lekelerden kurtulmak zorundadır.
Artık ve şimdi!
- Hayatı boyunca ağababası patronlarına tek cümle kuramamış, kadın düşmanı darbeci Fransız özentisi yine türlü yalanlarla ortaya çıkıp asalet ve doğruluk sosu kattığı iftiralarını, ‘habercilik’ ve ‘vicdan’ örtüsüne büründürüp düşmanlarının kanına susamış savaşçı gibi acımızın ve cesetlerimizin üzerinde tepiniyor. Ne için? Düşmanı olan iktidardan intikam almak için.
- Cumhuriyetten önceki son Türk devletinin yıkılmasına sebep olan zihniyetin azalan ama hala bitmeyen kirli artıkları bunlar. Her devrin adamları. Kılık, şekil ve kamp değiştirip çıkıyorlar karşımıza. Her meselemizde, derdimizle dertleniyor gibi yapıp kendi kirli hesaplarını görüyorlar üstümüzden.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.